“Anayasamızın 2 ve 60'ıncı maddelerinde düzenlenen sosyal devlet ilkesi, devlete vatandaşlarının yaşam kalitesini geliştirmek, insan onuruna yakışır bir yaşamı güvence altına almak için, toplumun ihtiyaçlarına uygun bir alt yapı, enerji ve su ihtiyacının sağlanması, kaliteli eğitim sisteminin kurulması gibi görevleri kapsamında tüm vatandaşlarına en az asgari konforu sağlayacak düzeyde barınma ihtiyacını da sağlama sorumluluğu yüklemektedir.
"Kiraları Kanunla Düzenlemek, Çözüme Yetmez"
Bu sorumluluğa paralel olarak devletler, bir yandan konut ve işyeri ihtiyacını karşılayacak ekonomik ve finansal teşvik ve yatırım programları yaparken diğer yandan kira artışlarına sınır getiren kanuni düzenlemelerle fahiş kira artışlarının önüne geçmeye, kiraya veren karşısında daha zayıf durumda olan kiracıları korumaya çalışmaktadır. Ülkemizde de, konut ve çatılı işyerlerine ait kiralar Borçlar Kanunumuzun 339-356'ıncı maddeleri arasında düzenlenmiş olup Borçlar Kanununun 344'üncü maddesine göre kira artış oranlarının TÜFE yıllık ortalaması (yıllık enflasyon ortalaması) ile sınırlanmıştır. Bu düzenleme her ne kadar konut ve işyerinde bir süredir kiracı sıfatıyla oturanları belli bir süre koruyorsa da, yeni kiralık ev ve işyeri arayanlara, konut ve işyeri satın almak isteyenlere hiçbir fayda sağlamamaktadır. Ayrıca, sosyal kaygılarla kira artışlarını sınırlamanın kısa vade de etkili olduğu, ancak başkaca önlemlerle desteklenmediğinde uzun dönemde tersi sonuçlara neden olduğu da bilinmektedir.
"Enflasyon, Hem Kiracıyı Hem Kiralayanı Mağdur Ediyor"
İçinde bulunduğumuz durumdan hem kiracılar hem de kiraya verenler yakınmakta, mağduriyetlerini ifade etmektedirler.
Eskişehir’de ortalama konut ve işyeri kira fiyatları son iki yılda ortalama %200 üzerinde artış göstermiştir. Kiralık ev ve işyeri arayanlar, özellikle evlenme aşamasında onlalar ile öğrenciler büyük bir çıkmaza girmişlerdir, kazançlarının önemli bir oranını kira giderlerine ayırmak zorunda kalmaktadırlar, buna elektrik ve yakıt giderleri de eklendiğinde yemek, giyim, eğitim gibi diğer harcamalara pay ayıramamaktadırlar. Konut fiyatları ise milyon TL'ler ile ifade edildiğinden konut almak hayal olmuştur.
Diğer yandan, Kanunda düzenlenen 12 aylık ortalama TÜFE artış oranının yani ortalama enflasyonun, gerçek enflasyonun çok gerisinde kaldığı da bilinmektedir. Bu durumda, eski kiracı sahiplerinin yıllara sari artışları cari kira ücretlerinin çok gerisinde kalmakta, bütçelerinde kira gelirleri oranı düşmekte, kira gelirleri enflasyonun altında ezilmektedir. Özellikle, kira gelirlerine dayalı bir bütçe oluşturan, aile bütçesini kira geliriyle destekleyen taşınmaz sahipleri bu durumdan mağdur olduklarını ifade etmektedirler. Bu durumda olan ev ve işyeri sahipleri de kiracılarını çıkarmak için çaba harcamakta, adliyelerde kiracı-kiralayan uyuşmazlığından kaynaklanan dosyalar çığ gibi büyümekte, kiracı kiraya veren ilişkisi ve toplumsal barış zedelenmektedir.
Son günlerde hükümet kanadından yapılan açıklamalarda, fahiş kira artışlarının önüne geçilmesi için çalışma yapıldığı, bu kapsamda fahiş kira artışlarını önlemek için sabit bir oran belirlenmesi ve arabuluculuk üzerinde çalışıldığı belirtilmektedir. Ne yazık ki, bu beyanlar, çözümü değil çözümsüzlüğün devam edeceğini göstermektedir.
Sorunun nedenleri, konut ve işyeri sayılarının yetersizliği, düşük ücretler, adaletsiz gelir dağılımı, yüksek enflasyon, sayıları 8 milyonu geçen geçici sığınmacı, kaçak ve benzeri yabancılardır. Çözüm de bu sorunları ortadan kaldıracak politika ve planları ivedilikle hayata geçirmek, sorunun etkileri zayıflayıncaya kadar düşük gelirli hanelere doğrudan kira desteği sağlamaktır.
Sayın Cumhurbaşkanını ve iktidar sahiplerini, Anayasayla teminat altına alınmış “konut” hakkı çerçevesinde acil ama etkili, uygulanabilir, sonuç verecek tedbirleri almaya davet ediyor, kamuoyuna saygılarımızı sunuyoruz.