19 Mayıs 2025.
Eskişehir Sanayi Odası Meclis Toplantısı’nın özel konukları vardı: Meslek lisesi öğrencileri.Öğrenciler konuştu sanayiciler dinledi.
Konuşanlar arsında 16 yaşında genç bir çocuk öyle bir cümle kurdu ki, o salonda dinleyen herkesin yüreğine oturdu:
“Toplumda, televizyon dizilerinde, filmlerde o kadar çok aşağılanıyoruz ki, yok elekte kalan taşmışız, yok kafası çalışmayan meslek lisesine gidermiş, yok önlüklüymüşüz. Toplumsal olarak bizi o kadar çok rencide ediyorsunuz ki biz meslek liseli olmaktan utanıyoruz ve meslek liselerine gitmek istemiyoruz.”
Bu utanç o çocuğa ait değil. Bu utanç bizim. Bu ülkenin. Bu toplumun. Bu medyanın. Bu eğitim sisteminin.
Çünkü yıllardır, “başarısız çocuk meslek lisesine gider” ezberiyle büyütüldük. Anne babalar çocuklarını, “ya işçi olup emir alırsın, ya da üniversite okuyup emir verirsin” diyerek yönlendirdiler. Televizyon dizileri meslek liseliyi abaza, kaba saba, niteliksiz tiplemelerle karikatürize etti. Skeçlerde alay konusu oldular. Oysa elimizde bir cevher vardı: Üreten, çalışan, hayal kuran çocuklar.
Ama biz o çocuklara “taş” dedik. Onları “elekte kalan” diye aşağıladık. Sonra da dönüp ülkenin teknolojide neden geri kaldığını tartıştık. Bu ne büyük bir çelişki…
Eskişehir Sanayi Odası Başkanı Celalettin Kesikbaş şöyle diyor: “Çocuk yüceltilmek istiyor, belki geleceği parlak, belki son derece yetenekli üstün zekalı bir çocuk belki. Ama biz bu çocukları toplum olarak aşağılıyoruz.” Medyada çıkan "uzman" kişilerin meslek liselileri toplumun en alt kesimi olarak yaftalaması, Hindistan’daki Kast Sistemi’ni aratmayacak bir zihniyetin tezahürüdür. Soruyorum sizlere "Bu çocuklara onur vermediğiniz, yüceltmediğiniz sürece meslek lisesine gitmek isterler mi?"
Cevabı Kesikbaş yine kendisi veriyor;” Ben de o çocukların yerine olsam meslek lisesine gitmem.”
Hayır istemezler.
Hakaretin, değersizliğin, geleceksizliğin olduğu yere kim ister ki gitmek?
Öğrenciler de bu ayrımcılığın farkında: “Anadolu Liselerine gidiyorsan zekisin akıllısın ama Meslek Lisesinde isen affedersin biraz aptal gibi görülüyorsun.” Bu önyargı, gençlerin özgüvenini yerle bir ediyor, potansiyellerini köreltiyor. Dersleri daha zor olmasına rağmen, başarısız damgası yemek ne büyük haksızlık!
Bugün Türkiye’de birçok meslek lisesi öğrencisi onlarca saat teorik ders yükünün altında eziliyor.
Bir kısmı hâlâ 30 yıl öncenin eğitimiyle boğuşuyor.
Öğretmenlerin çoğu gençlerin dilinden anlamıyor, sınıflar motivasyon yerine aşağılama ve yılgınlıkla dolu.
Staj adı altında öğrenciler belirsizlik çarkında eziliyor.
Kız-erkek oranı arasında uçurum olan okullarda ergenlik bile yaşanamıyor.
Bu çocuklar sosyal değil, yalnız. Mutlu değil, yorgun.
Ve sonra hep birlikte şaşırıyoruz:
Neden bu ülkede mesleki eğitim gelişmiyor?
Neden yüksek teknoloji ürünlerimiz yoğunlukta değil?
Neden kalifiye işgücü eksik?
İşte bu yüzden.
Çünkü biz yıllardır çocuklara sadece eğitim değil, aşağılanma verdik.
Çünkü biz çocukları değil, onların kaderini sefalete iten sistemi yücelttik.
Oysa bu çocuklar bu ülkenin geleceği.
Elektrik, makine, yazılım, otomasyon, savunma sanayi, robotik…
Hepsinin temelinde bu gençlerin alın teri, zekâsı, emeği var.
Ama biz hâlâ o gençlerin gözünün içine bakamıyoruz.
Yeter artık.
Meslek lisesi bir mecburiyet değil, bir fırsattır.
Bir çocuğun cebine “altın bilezik” koymaktır.
Onu geleceğe yürütmektir.
Bu algıyı değiştirmeden;
Bu çocuklara umut vermeden;
Onları saymadan, sevmeyip anlamadan;
İstediğiniz kadar bina yapın, robot üretin, fabrika kurun…
O çocuklar yıkılırsa, hepimiz çökeriz.
Unutmayın:
Eğer bu çocuklara değer vermezsek,
Geleceğimizi mahvederiz.Kesikbaşı’ın vurguladığı gibi bakış açımızı değiştirmezsek bu çocukları kaybederiz .
Çünkü bu sadece bir okul meselesi değil,
Bu, zihniyet meselesidir.
Ve artık değişmek zorundayız.