Ülkemizde gündemi takip etmede zorlanıyoruz. Haftada bir gün yazı yazmamızdan olacak ki meydana gelen önemli gelişmeleri önüme koyduğumda yazılacak çok sayıda konu başlığı olduğunu görüyoruz.

Bu hafta yazmayı planladığım “Adana’da bir vali yardımcısının ceviz kabuğunu doldurmayacak sebepten, annesi ve kardeşini silahıyla öldürmesi” ile “Ordu’da fındık bahçesine gidecek yol meselesi yüzünden katilin kardeşini ve yeğenini öldürmesi” gibi vahim hadiseler karşısında “ülkemizde ölüm bu kadar ucuz mu?” başlıklı yazı yazmaktı amacım ancak sayın cumhurbaşkanının açıkladığı “doğalgaz müjdesi” gündemin birinci maddesi oldu.

Öncelikle belirtmeliyim ki Anadolu coğrafyasında yaşayan vatansever her Türk evladı, devlet yetkililerinin açıkladığı / açıklayacağı her türlü müjdeden haz duyar/ mutlu olur. Bunun aksini düşünmek mankurtluktur.

Ancak görüyorum ki ekonomiyi yakından ilgilendiren bu hususta, olumlu olumsuz çok sayıda yorumlar yapıldı/yapılıyor. Bazı yorumlar var ki okuyunca nutkum tutuldu!

Sosyal medya hesaplarından doğalgaz müjdesine azımsanmayacak miktarda inanmayanlar gerekçe olarak özellikle geçmiş seçim dönemlerinde yapılan benzer açıklamaları dayanak olarak gösteriyorlar. Haklı olabilirler. Herkes düşüncesinde özgür.

Ancak yapılan yorumlardan anlıyoruz ki kutuplaşma/ötekileştirme ve değersizleştirme burada da kendini gösteriyor maalesef.

Düşünüyorum da mademki ülkemizin geleceğini yakından ilgilendiren önemli bir konu hakkında Sayın Cumhurbaşkanı tarafından açıklama yapılıp müjde verilecekti, iktidar ve muhalefet dahil tüm parti liderleri neden aynı karede yok!

Gördük ki son yıllarda liderler toplumsal konularda bir araya gel(e)miyor! Aralarında derin fay hatları varmış gibi uzak duruyorlar. Oysa böyle olmamalı.

Hatırlayın koronavirüsünün ilk başlarında ekonomik zorlukları el ele aşabilmek için devletimizin başlattığı “Biz Bize Yeteriz Türkiye” kampanyasının açıklanmasında da bu durumu dile getirmiştim.

Artık 83 milyon olarak uzlaşma kültürüne çok ihtiyacımız var. Birbirimizi anlamaya, görüşüne saygı göstermeye daha ötesi birbirimizi kucaklamaya ihtiyacımız var.

Bakınız ülkemizin dört bir tarafı ateş çemberi olmuş vaziyette. Yüz yıl önce kapanan defterler tek tek açılıyor ve haklı olduğumuz alanlarda ülkemiz köşeye sıkıştırılmaya çalışılıyor. İşte Suriye, Irak, Kıbrıs,Libya ve son olarak Mavi Vatan.

Çok dikkatli olmak durumundayız. “Gafleti çok olanın devleti yok olur” diyen bir ecdadın torunları değilmiyiz!

Türkiye gemisinde birlikte yaşıyoruz. Allah korusun, böylesi bir kutuplaşma ortamında gemi hasar görüp su almaya başlarsa batarız. Esas olan Türkiye gemisinin ilelebet yüzdürülmesidir. Bu da ancak birlik ve beraberlik ile olur. Bu coğrafyada en büyük gücümüz bir ve beraber olmak. Ötesi yok.

Ancak görebildiğim kadarıyla son zamanlarda bunu başaramıyoruz. Tavandaki kutuplaşma ve ayrışma tabana da yansıyor. Siyasi söylemler derin toplumsal ayrışmalara ve fay hatlarının kırılmasına sebep oluyor.

Bu davranış bize göre ülkemize zarar veriyor. Önce içeride tek yürek ve tek bilek olmalıyız ki dışarıya karşı gücümüzü birleştirip güçlü olduğumuzu gösterelim. Bunun öncülüğünü de elinde yönetim erkini bulunduran iradenin yapması gerekiyor.

Sözde müttefik (!) Amerika’nın, müstakbel başkan adaylarından Joe Biden’in açıklamaları orta yerde duruyor. Ne kadar çirkin ve onur kırıcı! Neden siyasi liderler iktidar/muhalefet bir masa etrafında bir araya gelip de ortak basın açıklaması ile gerekli cevabı vermiyor? “Sen kim oluyorsun?” diyemiyoruz.  

Kurtuluş Savaşında omuz omuza vermiş, ülkemiz üzerinde hesabı olanları denize dökmüş bir ecdadın torunları olarak ne zaman bir araya gelip birlikte sevineceğiz? Sadece milli maçları kazanınca mı?

Bakınız bu satırları kaleme alırken Giresun ilinde meydana gelen sel felaketinde şehit olan askerimiz, hayatını kaybeden yurttaşlarımız için akıttığımız göz yaşımız aynı. Kıblemiz bir. Vatanımız bir. Bayrağımız bir. Ezanımız bir…

Dolayısıyla Anadolu kiliminin farklı desenleri ve motifleri gibiyiz.

Demem o ki bizlere emanet edilen bu cennet vatanımızda kutuplaşma ve kamplaşma bize uzak kavramlar olmalı.

Neyse… Cumhurbaşkanının açıkladığı müjdeye dönersek.

Bir hakkı teslim etmek durumundayım tam bu noktada. Müjdeyi ilk duyduğumda, yıllar önce ülkemizin yer altı ve yer üstü kaynaklarını en ince ayrıntısına kadar madde madde televizyonlardan açıklayan merhum Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın konuşmaları canlandı zihnimde.

Özellikle memleketim Gümüşhane’nin altın rezervi yönünden zenginliğini gündem ederken “Ben sadece Gümüşhane’deki altın madeni ile Türkiye’ye 100 sene bakarım. Devlet vatandaş ortaklığı ile bu madenleri çıkaracağız.” cümlesini hatırladım.

Aynı konuşmanın devamında Sayın hocamız; “Artvin ile Gümüşhane arasında yeni bir altın damarı var. Dünyanın en kıymetli altın rezervi burada…” dediğinde onu anlamamıştık. Ama bugün görüyoruz ki Gümüşhane’de birçok şirket dağlarda köstebek gibi kazı yaparak altın madeni çıkarıyor.

Yıllar önce açıkladığı diğer madenlere ne demeli!

“Karadeniz ve Akdeniz’in altında petrol ve doğalgaz denizi var. Bu kaynaklar Türkiye’ye kıyamet sabahına kadar bakar…” Cümlelerini dün gibi hatırlarım. Merak edenler internetten bakabilirler.

Kıymetli hocamız, çok farkında olmasak da hakikatte dışa bağımlı olmayan başı dik yaşamanın ve tam bağımsız olmanın yollarını nakşetmişti gönlümüze hem de 15 yıl öncesinden…

Ancak bu tespitlere ve açıklamalara hep günün moda tabiriyle “sosyal mesafeli” durduk. Şimdi zaman onu haklı çıkardı.

İşte bugün gelinen noktada Sayın Cumhurbaşkanımızın 320 Milyar m3 doğalgaz müjdesi bana bu geçmişi hatırlattı sevgili dostlar.

Öğle bir coğrafyada yaşıyoruz ki yerin altı, üstünden daha zengin. Hani derler ya “Hazine üstünde oturan dilenciler gibiyiz” diyerek geldik bugünlere…

Artık bu hazinelerin devletin en üst makamları tarafından dile getirilmesi bizleri çok mutlu etmektedir. Enerjide %90 dışa bağımlı olduğumuz bu günde.

Yıllardır Lozan Antlaşmasına atıfta bulunularak “Yer altı madenlerimizi 2023 yılına kadar çıkaramıyoruz...!” yalanını dillerine pelesenk eden içimizdeki aymazlara rağmen. Görene! …Köre ne?