10 Ekim 2015’te Ankara Garı önünde barış ve özgürlük için toplanan binlerce insanın üzerine tarihimizin en büyük terör saldırılarından biri sonucu 103 can katledilmişti.

4 yıl geçti… O gün o yürüyüşe ve mitinge katılan yüzlerce Eskişehirlinin içindeydim. Gar’a gelmeden önce üst geçide gelince bombanın sesini duyduk. Yani olay yerine yaklaşık 5 dakika kala. Otobüslerden indiğimizde yaptığımız tek şey öncelikle, yaralıları koşmaktı. Siren sesleri insan seslerine karışmıştı.

Üstü başı kan, kendini kaybetmiş ama yürümeye devam eden insanlar gördüm.

Bir tarafta gazetecilik görevi diğer tarafta da inandığım savunduğum barış ve özgürlüğü savunmak için gitmiştim.  Fotoğraf çekmenin bu kadar zor ve acı olduğunu O’rada öğrendim. Yaralıları çekmenin, parçalanan insan bedenlerinin fotoğraflarını çekmenin duygularını anlatmak inanın çok zor.

Kolay mıdır, insan çığlığını yanıbaşında duyma,  Sevdiği kucağında ağıt yapanı…

Oraya gelen binlerce insanda ‘ölüm korkusu’ yoktu. Herkes koşturuyordu; korkudan değil, birincisi yaralılara yardım etmek, hastanelere gidip kan vermek bir de birlikte geldiği arkadaşını, eşini, çocuğunu aramaktı.

Eğer korku vardı deniliyorsa bilin ki; o ölüm korkusu kendisi için değil, yakının ölümünü göreceği kaygısıdır.

Bu ülkede, barış için, demokrasi, insan hakları, emek mücadelesi için canlar verdik.

Biz ölümden hiç korkmadık, ama bizleri öldürenler, öldürme emri veren bizden her korktular. Bizler her toprağa düştüğümüzde, toprakta açan binlerce tomurcuk karanfil olduk.

10 Ekim Katliamında toprağa düşen 103 güzel insanı unutmayacağız, unutturmayacağız.

Tabi katillerini de, buna izin verenleri de…

Biz; barış için, demokrasi, insan hakları, çevre, emek ve özgürlük için, sevgi için mücadele etmeye devam edeceğiz.

Biz çocuklarımızın geleceği için ve sömürüye karşı mücadelemizi sürdüreceğiz.

Velhasıl biz ne unuturuz ne de mücadele etmekten vazgeçeriz.

Edip Cansever’in şiiriyle güzel insanları selamlıyorum:

Öylesine sıkılmış ki yumrukları

İyice sıkılsın yumruklar

Saklansın diye bir armağan gibi bu katilik

Öylesine sıkılmış ki yumrukları

Kimse hüzünlü olmasın

Kimse hüzünlü olmasın diye

Sırası değil huğunun daha.

Unutulsun bir gövdeye duyulan hasret

Unutulsun bu alışılmış duyarlık

O kadar sade, o kadar kalabalık ki

Unutulmaya değer onların insan gövdeleri

Ve unutulmalı mutlaka

Dolsunlar diye yüreklere

Dolsunlar damarlara.

Ölü mü denir

Ölü mü denir şimdi onlara