Öğrenilmiş çaresizlik…Bu tanımlama son birkaç aydır sürekli zihnimin içinde dolaşıp duruyor, nerede görmüş, nerede okumuştum diye düşünürken bugün hatırladım. Yılmaz Büyükerşen’in Zamanı Durduran Saat kitabında okumuştum bu tanımı, sonra kitabı raftan aldım, o bölümü tekrar okudum ve hafızamı tazeledim... Büyükerşen'in onlarca hayata sığacak yüzlerce çalışmasının, projesinin -göçmen bir ailenin Bayatpazarı semtinde doğan çocuğunun aklımızın kolay kolay alamayacağı “bitmek  tükenmek bilmeyen hayallerinin”- başarılarının hikayesinin anlatıldığı bu kitabın sonlarındaki bir paragrafta yer alıyordu "Öğrenilmiş çaresizlik..." Şöyle anlatıyor Büyükerşen: “Maymunu bir hayali çemberin her dışına çıktığında cezalandırıyorlar. Bir süre sonra ceza ortadan kalkıyor ama maymun çemberin dışına çıkmaya teşebbüs bile etmiyor.” Belediye başkanlığının ilk yıllarından söz ederken Büyükerşen, Eskişehir için “İnsanlar çaresizliği öğrenmişlerdi, çevrelerinde olan bitenler onları rahatsız etse bile… Rahatsız oluyorlardı ama ses çıkarmıyorlardı” diyor.  İşte son zamanlarda yaşadıklarımıza bakınca, “Öğrenilmiş çaresizlik” tanımın nasıl da cuk diye oturduğunu anlıyorum hayatımıza. Terör olayları ile ilgili konuşmak, yazmak, düşünmek, aynı umutsuzluklar, aynı sonunu getireceğiz sözleri,  aynı cümleler, aynı yüzler, aynı ölümler... Bu aynılık hepimizi tıpkı çember olmadığı halde dışarı çıkamayan maymunlara dönüştürdü bence... Konuşursam, yazarsam, hatta düşünürsem cezalandırılırım algısı içimize yerleşti. Bunu; son birkaç yılda yaşayarak, görerek, izleyerek öğrendik. Ses çıkardık cezalandırıldık, susturulduk, sonra sustuk ve bu suskunluk tüm yaşantımıza yansıdı, benliğimize işledi…Çaresizliği öğrendik… 

Zamanı Durduran Saat’i okurken ve Büyükerşen’i kendisinden dinlerken, tüm o başarı hikayeleri kadar, belki onlardan çok etkilendiğim nokta; kitabın bana hissettirdikleriydi. Bu; kelimelerle yazılmamıştı ama kitabın tümünü kaplıyordu; Büyükerşen’in insanlara olan sevgisi ve inancıydı sözünü ettiğim…Yeniden hatırladım, bu yaşam öyküsü yine umudumu tazeledi ve pek çok insana olduğu gibi bana da ilham verdi yeniden.  Elbette bu bir kitap tanıtım yazısı değil, çünkü 2009 yılında basıldı Zamanı Durduran Saat,  Büyükerşen yine kitabında en çok kızdığı kelimenin; “Yapamayız ya da imkânsız gibi nitelemeler olduğundan söz ediyor ve çaresizliği asla kabul etmiyor. O kadar çok zorluğu ve sorunu aşıyor ki; sanki ilahi bir güç, onun yolunu açıyor ve aydınlatıyor hissine kapılıyorsunuz. Şimdi en ufak sorunda her şeyden vazgeçen, kendi küçük dünyasında, aynı rutinin içinde, etrafındaki bir insana bile dokunmadan, faydası olmadan yaşayan büyük çoğunluğa bakınca, yeniden okumak ve daha iyi anlamak istiyorum Büyükerşen’i... Sözcüklerinin arasında onun sırrına ulaşabilir miyim diye düşünüyorum.  

Ve gazetecilik öyle bir meslek ki; tüm mesleklerden, hayatın her alanından bir parça ekler size. Yaşamın vücudunuza işlediğini hissedersiniz, tüm o ölümler, baskılar, sorunlar, başarılar, mutluluklar yaptığınız haberlerle birlikte size eklenir, hiç fark etmezsiniz ama bir parçanız olur. Böylece yolda gördüğünüz her insanı, haber için görüştüğünüz her insanı, yaşadığınız kenti, ülkeyi daha çok anlar ve tüm benliğinizde hissedersiniz. İşte bu yüzden ülkedeki bu savaş, yaşamını yitiren yüzlerce masum, içime yerleşti ve çok derinden hissediyorum bu hüznü, isyanı ve sonrasındaki çaresizliği… Ne diyordum “Öğrenilmiş çaresizlik” tüm kayıplarımızın nedeni ve sonucu belki de…