Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın…demiş  Albert Camus …

       Bugün benim ülkem yine karanlık, puslu, yağmurlu kara bulutlar dolaşıyor çaresizliğimizin üstünde, yine ölüyoruz yavaş yavaş ama farkına varmadan..

Bombalar art arda patlarken, bu ülkede yaşayarak, ortalama ömrümüzden her geçen gün biraz daha eksiye düşüyoruz. Sıra bana ne zaman gelecek endişesiyle yaşanan hayatlar, ölüm bir nefes kadar yakınımızda artık…

      Çaresizlik en büyük korkumuz olmuş korkuyoruz adım atmaktan, kalabalık yerlere gitmekten, otobüs beklemekten, taksiye binmekten, parklara gidip nefes almaktan, ama hiçbir şey  yapmıyoruz. Ölüm hayatımızın başrolünde, şaşkınım, huzursuzum, biz nasıl böyle bir ülke haline geldik duyarsızlığın dibindeyiz, canım hiçbir şey yapmak istemiyor bugün içim kan ağlıyor…

      Mutlu olmaktan utanıyorum,  gülmekten, rutin bir gün geçirip değmez şeyleri kafama taktığım için suçlu hissediyorum kendimi şimdi diyorum  kaç evde ölümün çaresizliği var. Kaç evde feryat, ateş düştüğü yeri yakıyor. Ama o ateşin korları dağlıyor benim yüreğimi, beynim ve düşüncelerim hiçbir yere sığmıyor. Kabullenemiyorum, endişe, korku, şüphe, kaygı yüklü duygularımda…

   Tek istediğimiz yaşama özgürlüğümüz  ama buda lüks bizim için artık. Kimi henüz çocuktu, eli annesinin elinde, kiminin hayalleri vardı. Kimi yorgun gözlerle bakıyordu Kızılay’ın kalabalığına , kimi anneydi, kimi baba, kimi daha yolun çok başında bir öğrenci ve bir hiç uğruna yitip giden hayatlar, geriye kalan ölüm onları yakalamadan önce çekilmiş mutlu fotoğraflar ve onların yürek yakan hikayeleri…

      Üzgünüm çok üzgün ve korkuyorum yarınları olmayan masum insanların katledildiği bir yerde adım atmaya ve yaşamaya korkuyorum artık. İnsanoğlunun bu vahşetini kabul edemiyorum  hiçbir şeyin yapamamanın acizliğini yaşıyorum. Bugün kelimeler suskun, bugün her şey anlamını yitirmiş, bugün gözyaşı var ülkemde…

     Daha kaç can yok olup gidecek, kaç ocağa ateş düşecek, daha ne kadar kana bulanıp göz yaşları içinde boğulacağız, dün, bugün, yarın derken her gün nasıl bir sabaha uyanacağız…ve şimdi isyan ediyorum yaşadığım güne, aldığım nefese, bu ülkeyi bu hale getirenlere, ne yapsak ne yapsak çıksak karanlıklardan aydınlıklara…

   Acıyı yaşayalım ve yaşatalım,unutmayalım unutturmayalım  olanları, biz unutursak onlar hatırlar, biz susarsak onlar daha çok konuşur, biz azalırsak onlar daha çok çoğalır. Yaşayalım insanca yaşayalım,insana yakışır şekilde, onurlu, teslim olmadan, boyun eğmeden, sürünmeden kimsenin esiri olmadan ölüme inat yaşayalım!!!

                                                                                                       Nilüfer Kurumehmetoğlu