Bugün şu herkesin dilinden düşürmediği ama kimilerinin de Bekri Mustafa gibi şarap düşkünü bir sarhoş gibi baktığı, kimilerinin de dinen münkir (inkâr eden) olarak gördüğü Ömer Hayyam’ı kısaca tanıtmak istedim. Ömer Hayyam gününü gün eden sefil bir şarapçı mıdır?

Aksine. Ömer Hayyam bir filozoftur. Sağlam bir eğitim görmüş Kur’an Hadis, Felsefe, Matematik, Astronomi biliminde önemli eserleri olan bir filozof... Nişabur (İran) doğumludur. Yaşadığı dönemin ünlü veziri Nizamül-Mülk ve Hasan Sabbah ile aynı medresede ünlü alimlerden eğitim almış. Ömer Hayyam’ın doğduğu tarih bilinmiyor. 1025-1050 arasında doğduğu söyleniyor. Ölümü 1121-1122’dir. Asıl adı Farsça uzun bir kelimeler dizisi, ama o Ömer Hayyam’ı tercih etmiş. Hayyam Farsça’da “Çadırcı” anlamına geliyor. Bu babasının mesleği. Tevazu, yapısı gereği olduğundan bu mahyayı tercih etmiş…

Melikşah’ın çevresini alan, övgüler yazmakla çimlenen dalkavuk şairlere benzemeyince yadırganmış. Düşmanları çoğalmış o da kapamış kapasını herkese… Evreni anlamak için, içinde yetiştiği İslam kültüründeki hâkim anlayıştan ayrılmış, kendi içinde yaptığı akıl yürütmeleri eşine az rastlanır bir edebi başarı ile rubailer (dörtlükler) halinde dışa aktarmıştır.

Pek çok Rubai, ünü sebebiyle Hayyam'a maledilse de, bilinen kadarıyla Rûbailerinin sayısı 158'dir. Fakat kendisine mâl edilenler binin üzerindedir. Rubailerinin Türkçeye çevirisi birçok farklı çevirmen tarafından yapılmışsa da Rubaileri en yalın biçimiyle Türk halkına sevdiren çeviri Sabahattin Eyüboğlu tarafından yapılmıştır.

Hayyam insana önem verir. İnsanın özgürlüğüne önem verir. Alçak gönüllülüğü, olduğu gibi görünmeyi, fikir ve vicdan özgürlüğüne bağlanmayı, yiğit bir yürek taşımayı yalandan ve ikiyüzlülükten iğrenmeyi, insanın insana kulluk etmeden yaşamasını öğütler.

Bir ekmek kapısı aç bana

Bir geçim yolu bulayım

Kula kulluk etmeden...

12. yüzyıldan kalma bir ses. Oysa biz oturduğumuz yerden onu ona zevk ve sefa , “iyş ü nüş” şairi demiş çıkmışız. Rubailerinde hep şarap der durur. Onu çevirenlerin çoğu onun, şaraba düşkün bir sarhoş, gece gündüz içen bir adam olmadığında birleşiyorlar. Şarap onun için yaşadığımız dünya hayatının içinde verilen nimetlerle tanrıya aşk içinde varmanın bir yolu.

Asaf Halet Çelebi (Türk Edebiyat tarihinin önemli şairlerinden) diyor ki; “Görünüşe bakıp da rubailer hakkında hüküm vermek icap etseydi Hayyam’ın derbeder, sefil, biçare bir sarhoş olduğunu kabul etmek gerekecekti. Halbuki bu şairin hayatı, gayet derli toplu, ilim sahasında otorite sahibi hatta büyük bir ilim kurulunun başında, matematik ve astronomi alanında zamanımıza kadar ehemmiyetini muhafaza etmiş bir eser sahibi, ağırbaşlı, değerli bir insan olduğunu gösteriyor. Böyle bir insanın sarhoş saçmalarıyla uğraşmayacağı besbellidir. Şu halde şiirlerinde geçen şarap, bir sembol kötümserliğe karşı bir panzehir, hür insanların düşüncelerini saran bir huzur hissinin timsali sayılmalıdır.”

Karanlıklar içinde yolunu kaybetmiş insana yol gösteriyor. Yüz bin yıl sonraki geleceği düşünüyor

Yüz bin yıl sonra yerin altından

Otlar gibi, yeşil yeşil çıkma umudu...

Onun meyhane dediği yer, bağnazların hiç anlayamayacağı bir yer, insanın insanca yaşayacağı bir yer. Çok çekmiş Hayyam yobazlardan, dar kafalılardan. Düzenbazlıklardan uzak, yalandan, düşmanlıklardan, kavgalardan uzak yer aramış kendine. Yalnız kendine mi? Hayyam istediği gibi yaşayamamış dünyaya neden geldiğini bu dünyada işinin ne olduğunu anlayamamış insanların acısıyla yaşamış bir ozan… Hayyam’ı bu gözle değerlendirmek gerek.