Haber Kaynağı: Manşet Gazetesi
Söyleşi: Nevin Bulut Atak
Eğitim Bir Sen 1 Nolu Şube Başkanı Muammer Karaman anayasa değişikliği için yapılacak referandumda neden evet diyeceklerini anlattı. Karaman ile sokakları dolaşarak Eskişehir’in ve kamu çalışanlarının nabzını tuttuk.
Ülke önemli bir karar aşamasından geçiyor. Halk onayına sunulacak Anayasa değişiklik paketi konusunda sizce toplum yeterince bilgilendirildi mi?
16 Nisan’da Anayasanın 18 maddesi için yapılan değişiklik teklifinin halkın onayına sunulacak. Değişiklikleri olumlu bulanlar da,olumsuz bulanlar da görüşlerini halka anlatıp iknaya çalışacaklar. Ben halka sunulan anayasa değişiklik teklifinin anlaşılması için yeterli sürenin olduğunu, dolayısıyla bu konuda bir eksiklik bulunmadığını düşünüyorum.  Ayrıca Türkiye’de icraayı güçlü kılacak bir yönetim sistemi getirmek tartışmaları çok eski tarihlerden bu yana var olan tartışmalardır. 1970’li yıllardan itibaren Necmettin Erbakan, Alparslan Türkeş,Turgut Özal ve Süleyman Demirel gibi siyasette çevre olarak nitelenen kesimlerin temsilcisi olabilmeyi başarmış partilerin liderleri icraayı daha güçlü ve iş yapabilir hale getirecek bir yönetim modelinin Türkiye için daha doğru bir çözüm olduğunu kamu oyu gündemine getirmişlerdir.
 
Eğitim Bir Sen olarak neden “Evet” dediğinizi açıklar mısınız?
Eğitim Bir Sen millet iradesini devlet yönetimde en büyük güç olarak tanımaktadır. Milletin iradesinin tam olarak tecelli edeceği, yönetime hakim olacağı, milletten daha büyük hiçbir gücün olmayacağı tüm kurumların millete bağlanıp, milletin isteklerine göre hareket edeceği bir düzenin savunucusu, destekçisi ve böyle bir düzenin hayata geçmesi için çalışan bir sivil toplum kuruluşudur. Millet onayına sunulan 18 maddelik Anayasa değişiklik paketi bu arzulanan yönetim sisteminin gerçekleşmesini sağlayacaktır. 1950 yılında yeter söz milletindir sloganı altında taleplerini haykıran bu milletin 1960, 1971’de, 1980’de, 28 Şubat'ta, 15 Temmuz’da sürekli olarak tanklarla üstünden geçildi, iradesi çiğnendi, onuru, gururu örselendi. Darbecilerle iş tutan, darbecilerin düzeninden beslenen kalemşörler tarafından bidon kafalı, göbeğini kaşıyan adam, makarnacılar denilerek hakaretlere uğradı. Ben milletim, asil olan benim diye başını kaldırdığında sözde entelektüel yazar tayfası benim oyumla çobanın oyu bir mi diyerek nasıl bir düzen istediklerini ortaya koydular. İşte bütün bu tartışmaların nihayete ermesi, Amasya Genelgesindeki ifade ile “İradeyi MilliyeyiHakim, Kuva-i Milliyeyi Amil Kılmak Esastır” prensibi 16 Nisan'da çıkacak “evet” kararı ile gerçekleşecektir. Yani milli irade tam ve eksiksiz hakimiyet sağlayacak, milli iradenin yönettiği kurumlarda iş yapabilir hale gelip, engellemelere yasaklara darbelere takılmadan millete hizmet etme imkanını bulacaklar.
 
Halk oylamasında “evet” çıkarsa ülkeyi neler bekliyor?
Evet kararının toplumsal uzlaşmayı geliştireceği, milletin yönetimde özne haline gelerek belirleyici olacağı bir süreci yaşayacağız. İnsanların ikinci tercihleri de önemli hale gelmiş olacak. Sert kutuplaşma ve bu kutuplaşmayı körükleyen fikirler terk edilecek ve yok olmaya mahkum olacaktır. Kendisi gibi düşünmeyen, yaşamayan insanlarla kurumlarla yan yana gelme, sorunlara birlikte çözüm arama anlayışı hakim olacaktır. Sivil toplum kuruluşlarımız güçlenecek  gelenek ve ekol oluşturma imkanı bulacaklardır. Böylece güçlü sivil toplum kuruluşlarımız ortaya çıkacaktır. Siyaset kurumu ve siyasetçilerde vesayet odaklarının baskısından kurtularak itibar kazanacaktır.
 
Siyasi partilerin şu ana kadar yürüttüğü kampanyaları nasıl buluyorsunuz?
Anayasada yapılacak  değişikliklerin halka sorulmasını toplumsal uzlaşmayı geliştiren bir adım olarak değerlendiriyorum. Siyasi partilerin bu adıma uygun olarak yumuşak, ılımlı ve kendisi gibi düşünmeyen insanların kanaatlerini dışlamayan bir kampanya süreci yönettiklerini görüyorum. Umuyorum, diliyorum kampanyalardaki dil 16 Nisan tarihine kadar sürer. Ama sadece şu kampanya süreci bile aslında 16 Nisan’dan sonra bizi neyin beklediğini gösteriyor. Gösterdiği şey bence şudur. Topluma alabildiğini ılımlı mesaj veren partiler, uzlaşmaya açık hale gelen kurumlar… Yaşanan bu güzel hava Evet kararının doğru olmadığını düşünen kesimlerin ortaya attığı kutuplaşma iddialarını da boşa çıkartıyor ve bunlara kimse inanmıyor. Muhalefet partilerinin düne kadar yaptıkları seçim kampanyalarında kullandıkları müzikler, görseller kutuplaşmaya teşvik eden bir savaş dili eseri idi. Umuyorum ki kampanyanın başlangıcında tuttukları bu olumlu dili seçim müziklerine, materyallerine de yansıtırlar.
 
KEMAL KILIÇDAROĞLU ÇOK TALİHSİZ CÜMLELER KURDU
Halk oylaması sonucunda “Hayır” çıkarsa iç savaş çıkar sözlerini nasıl değerlendiriyor sunuz?
Bu lüzumsuz ve gerçekle alakası olmayan değerlendirmelerin fitilini maalesef ana muhalefet partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu ateşlemiştir. Anayasa değişiklik paketinin TBMM’de gerçekleşen görüşmeleri sırasında yönetim sistemindeki değişikliğin kan dökmeden gerçekleşemeyeceğini ifade eden çok talihsiz cümleler kurdu. Bu değişiklik paketinin ülkeyi bölünmeye kadar götürebileceğini ifade eden değerlendirmeler ana muhalefet partisi yöneticileri ve bu partiye eklemlenmiş medya tarafından köpürtülerek kullanıldı. Ancak yaptıklarının yanlış olduğunu fark etmiş olmalılar ki, kampanya da bu dili terk ettiler. Şimdi “evet” çıkarsa dünyanın sonu değil şeklinde değerlendirmelerde bulunuyorlar. Söz ve kararı millete bırakmanın tüm yanlışları düzelttiği CHP’deki bu değişime bakarak bile görülebilir. Söz ve karar milletin olacaksa kimse yanlışında ısrar edemez. Doğruya dönmek, yanlışını terk etmek zorunda kalır.
 
Sosyal medya hesabınızdan “Hayır cephesinin” Cumhurbaşkanlığı seçiminde adayının kim olacağına ilişkin bir anket yayınladınız. Bu anketle aslında ne demek istediniz?
Halka gidilmesinden, söz ve kararın halkta olmasından en çok korkanlar bugüne kadar halka rağmen halkçılık yapan kesimdir. Mevcut hal ve programlarıyla ve öne çıkan isimleriyle halktan istedikleri teveccühü görmeleri mümkün olmamaktadır. Bunu en iyi de kendileri bilmektedir. Halk tarafından seçilen ilk cumhurbaşkanımızı belirlemek için yapılan seçimde Kemal Kılıçdaroğlu’nun adayı bugün MHP milletvekili olan Ekmeleddinİhsanoğlu olmuştur. Ekmeleddinİhsanoğlu’nun CHP’nin ne eylemleri ne de düşünceleri ile bir uyumu söz konusu değildir. Ama halka gidilecek denilince CHP böyle bir tercihte bulunmak zorunda kalmıştır. Bu tercihin CHP içerisinde oluşturduğu tartışma ve travma kamuoyunun malumudur. Benzer bir tercihin neler getireceğini tahmin etmek de zor değildir. Hayır derken en çok da bu korkuların etkili olduğunu düşünüyorum. Paylaştığım anketle aslında bu korkulara işaret etmek istedim.
 
Bazı kurumlarda hayır kampanyasına yönelik destek çalışmasının yapıldığı iddiaları var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Halk oylaması bir siyasi parti kampanyası olarak değerlendirmemeli. Bu yüzden vatandaşlarımızın düşünce ve kanaatlerini özgürce açıklamasını gayet doğal ve olumlu buluyorum. Bununla birlikte kamuya hizmet sunan devlete ve özele ait kurumlarda hizmet alan vatandaşlara dönük bir propagandayı da olumlu bulmak doğru değil. Bir okulda öğretmenin, üniversite de akademisyenin, tartışmalara neden olacak bu tür davranışlardan uzak durması gerekir. Son olarak Eczacılar Odası'nın eczacılardan ilaç almaya gelen vatandaşlara hayır propagandası yapma yönünde bir telkin ve yönlendirme yaptıkları basına yansıdı. Bunu çok yanlış buluyorum. Zorunlu üyeliğin bulunduğu odaların ne kadar sivil olduğu ayrı bir tartışma konusudur. Bugüne kadar milletin tercihlerine muhalif duruş ve eylemleri ile yarı sivil görünümlü bir vesayet odacığı görüntüsü veriyorlar.
 
15 Temmuz’da yaşananlarla 16 Nisan Halk oylaması arasında bir ilişki  var mı? Buna nasıl bakıyor sunuz?
Türkiye darbelerden çok çekti. Başbakanlar asıldı. Siyasi partiler kapatıldı. Milyonlarca gencin hayalleri umutları yok edildi. Her darbe sonrasında millet iradesinin üzerine bir vesayet zinciri olacak kurumlar oluşturuldu. Ancak bu millet sabrederek, yapılanlara kızsa da devletine küsmeyerek çareyi, devayı sandıkta aradı. İllegal oluşumlara yöntemlere hiçbir zaman prim vermedi. Hukuk içerisinde istediklerine ulaştı. İstediklerini hukuk içerisinde dile getirdi.
Ben şahsen 15 Temmuz öncesinde ülkemizde yeni bir darbe süreci yaşayacağımızı hiç düşünmemiştim. Ama en kanlı darbeyi yaşadık. 250 vatandaşımız sokaklarda tanklarla ezildi. F16 ve helikopterlerden atılan bomba ve mermilerle katledildi. 2200 vatandaşımız yaralandı. Darbe gerçekleşmiş olsaydı belki milyonlarca insanımızın katledileceği bir süreç yaşayacaktık. Milli iradenin tecelligahı  TBMM’yi bombalayanların, terörle mücadelede en iyi yetişmiş kadrolar olan özel harekat polislerimizi bombalayanların her şeyi yapabileceğini gördük. 16 Nisan’da evet diyerek millet iradesini güçlendirecek ve Türkiye’yi darbelere ve krizlere sürükleyen süreçlerin önüne bir set çekmiş olacağız. Biz hayır deme hakkımızı15 Temmuz’da darbeye karşı durarak kullandık, 16 Nisan’da millet iradesinin hakimiyetine, söz ve kararın milletin olmasına Evet diyeceğiz. Yani 15 Temmuz’un nöbetçisi, 16 Nisan’ın Evetçisiyiz.
 
Kamu çalışanlarının halk oylamasındaki tercihlerinin ne yönde olacağını tahmin ediyor sunuz?
16 Nisan’da çıkacak evet kararı siyasi krizlerin önüne geçerek, koalisyon pazarlıklarından kurtaracak, tarihte Güneş Motel olarak bilinen hükümet kurma adına milletvekili pazarlarının kurulmasına geçecektir. Memurlar krizlerden en çok etkilenen kesimlerin başında gelir. Koalisyon dönemlerinde yaşadığımız krizler hepimizin hafızalarında tazeliğini korumaktadır. Bizler sendikacılar olarak, her krizin ardından gelen İMF direktörlerinin karşısında hazır ola geçip direktiflerini uygulayan hükümetleri gördük ve bunları protesto için eylemler yaptık. Esnaflar başbakanlara yazar kasalar attı. Bankazedeler batan bankalarla birlikte kaybettikleri maddi varlıklarının acısıyla intihar ettiler. Artık bunları yaşamak istemeyen kamu çalışanları, istikrarlı bir yönetimin kendisini daha güçlü kılacağının farkında.  Aklı selim olarak meseleleri değerlendirdiğinde koalisyonlarla kaybettiklerini hatırlayıp, tekrar aynı kayıpları yaşamak istemeyip evet tercihinde buluşuyorlar.
 
Eğitim Bir Sen ve bağlı bulunduğu konfederasyon olan Memur Sen “Evet” kararını açıkladı. Kamu Sen, Kesk ve Kamu İş ise hayır diyor. Bu açıklamalardan sonra kamu çalışanlarının evet diyeceği iddianızın gerekçeleri nelerdir?
Toplumları yönlendiren ve harekete geçiren asıl güç, doğrular ve hakikatlerdir. Evet kararının bu ülke için daha doğru olduğunu bugüne kadar yaşanan sıkıntılara kalıcı çözümler getireceğini, bu millet görüyor. Kamu çalışanları bu toplumun en eğitimli kesimleridir. Dolayısıyla doğruyu görmek, hakikati hissetmek konusunda sıkıntı yaşamazlar. Ayrıca siyasi krizlerin ekonomik sarsıntılarını bu konfederasyonların üyeleri de yaşadı. Kamu Sen “hayır” diyor, ama bu tercihini bu yüzden açıkça savunamıyor. Öyle ki, kendilerinden değerlendirme ve görüş isteyen gazete, televizyonlara açıklama bile yapamıyorlar. Halk oylamasındaki tercihin bir parti tercihi olmadığını herkes söylüyor. Bütün parti liderleri bu bir memleket meselesi diyor. İncik, boncuk her şeye konuşan Kamu Sen ve bağlı sendikaları halk oylaması ile ilgili bir cümle bile kuramıyor. Biz görüyoruz ki, terör örgütlerinin hayır propagandası yaptığını bilen Kamu Sen üyelerinin büyük bir çoğunluğu “evet” tercihinde bulunacaklar. KESK ve Kamu İş sendikalarının üyeleri de terör konusunda çok hassastırlar, terör örgütleri DEAŞ, FETÖ ve PKK’nın “hayır” propagandasını yaptıklarını görüyor, terör örgütlerinin desteklediği bir tercihin memleketin faydasına olmayacağını biliyorlar. Bu sebeple bu konfederasyonlar ve bağlı sendikaların üyeleri de önemli ölçüde “evet” diyeceklerdir.
 
EĞİTİM BİR SEN 25 YAŞINDA
14 Şubat’ta Sendikanızın 25. yıl dönümü idi. Bu 25 yılı değerlendirir misiniz? Sizi en çok gururlandıran çalışmanız hangisidir?
Eğitim Bir Sen 14 Şubat 1992 tarihinde birliğin ve kardeşliğin sendikası Mehmet Akif İnan tarafından kuruldu. Bugün 25 yaşında genç ve dinamik bir delikanlı hüviyetindedir. Eğitim Bir Sen sesini değil, sözünü yükselterek, her daim hak ve adaletin ve de kardeşliğin savunucusu olarak bugünlere gelmiştir. Özgürlük ve sivillik en büyük karakterimizdir. Eğitim Bir Sen doğudan batıya, kuzeyden güneye bütün Anadolu’nun sendikasıdır. Alevi-Sünni, Türk, Kürt, Arap, Arnavut, Çerkez, Boşnak demeden bütün vatandaşlarımızı kucaklayan bir sivil toplum kuruluşudur. Kamu çalışanlarının ve insanımızın ağlayan gözü, gülümseyen yüzü olmayı başarmıştır. Bugün gönül coğrafyamızda yer alan ülkelerin sivil toplum kuruluşlarıyla bir araya gelme, Anadolu’daki tecrübeyi oralara taşıma, bu ülkelerin birikimlerinden haberdar olarak ve güçleri birleştirerek, dünyaya ve insanlığa sivil toplum adına daha etkin ve daha esaslı bir sesleniş gerçekleştirme peşinde koşmaktadır. İslam Teşkilatı bünyesinde bir çalışma örgütünün oluşturulması yönünde bir prensip kararının alınmasını sağlamıştır. Bu 25 yıl içerisinde Anadolu’nun vizyonunu dünyaya taşıyan bu çalışma beni en çok mutlu eden ve gururlandıran çalışmadır. Balinalar, karabataklar, kuşlar böcekler için dünyayı ayağa kaldıran batılı sivil toplum kuruluşları İslam dünyasında milyonlarca insanın katledilişini sadece istatistiksel bir veri olarak değerlendiriyorlar. Çevre ve doğa katliamı ile ilgili pek çoğunun samimiyetleri de yoktur. Eğer samimiyetleri olsaydı, insanlar gibi doğayı da çevreyi de katledenlerin kendilerini finanse eden batılı emperyal devletler olduklarını görürlerdi. Eğitim Bir Sen olarak insana, doğaya, çevreye, kültüre, medeniyetimizin değerlerine,evrensel değerlere sahip çıkma konusundaki çalışmalarımız kurulmasına gayret ettiğimiz bu uluslararası birliktelikle dünyada yaşanan sorunların çözümüne de katkı verecektir. Eğitim Bir Sen’e ve Eğitim Bir Sen üyelerine daha nice 25 yıllar diliyorum. Peygamberimizin gençlik yaşlarında Mekke’de haklıyı güçlü kılmak anlayışı ile erdemli insanlarla kurduğu Hılfu’l-Fudul derneğinin ruhuyla kurulmuş olan Eğitim Bir Sen bu ruha sahip olarak ve sahip çıkarak bugün olduğundan çok daha etkili olduğu yarınlar yaşayacaktır.
Son dönemde Osmanlı’ya atıf yapan bir çok değerlendirme yapılıyor. Siz bu değerlendirmelere nasıl bakıyorsunuz.
Osmanlı tarihte rolünü oynayıp tamamlamış bir devlettir. Tekrar kurulması söz konusu değildir. Elbette alınacak ders ve ibretler vardır. Bugün dünyada yaşanan adaletsizlikler yaşanan katliamlar var.Tüm bu acılar Osmanlı devletinin hakim olduğu coğrafyalar üstünde yaşayan halklara yaşatılıyor. Tarihçilerin Osmanlı Barışı adı verdikleri döneme ve böylesi güçlü bir devlete doğal olarak bir özlem oluşuyor. Maalesef ülkemizde sayıca az ama çıkardıkları gürültü fazla olan bir kesim ülkemizi işgal için Polatlı’ya kadar gelen Yunan’ı eleştirdiğinden daha fazla Osmanlı Devletini eleştirmektedir. Sizin  sorunuzun bence cevabı budur. Bu millet köksüz değildir. Ağaç kovuğundan çıkmamıştır. Hepimiz Osmanlı torunuyuz. Osmanlı kökleri derinlerde dalları göklere uzanan ulu bir çınar gibi mazlumlar için bir sığınak olmuştur. Bu topraklarda kurulan Bizans’tan ve milletimizin kurduğu Selçuklu ve Osmanlı tecrübelerinden faydalanmak aklın gereğidir. Hep birlikte ülkemizi daha güçlü yapmak, kardeş kılmak için çalışmalıyız. Böyle davranarak ülkemizi yaşanabilir bir refah adasına çevirebilir, dünyadaki adaletsizliklere dur deyip ortadan kaldırabilecek bir güce kavuşturabiliriz. Hedefimiz, görüşümüz, idealimiz bu olmalıdır. Eğitim Bir Sen bu hedef ve idealin taşıyıcısıdır.

 
 
 
Editör: TE Bilişim