Eskişehir/Bilecik Veteriner Hekimleri Odası Başkanı Mehmet Kızılinler, sokak hayvanları, kuduz hastalığının riskleri, hayvanlarının kimliklendirilmesi gibi konularda iddialı görüşler sundu. Veteriner hekimlerinin sorunlarını da dile getiren Kızılinler, Eskişehir Manşet’in sorularını yanıtladı.

Oda çalışmaları hakkında bilgi verir misiniz?

2014 yılından beri çalışmalarımızı sürdürüyoruz, göreve geldiğimiz günden bu yana kurumsal anlamında çok sıkıntılarımız vardı, geçmiş dönemlerle ilgili yapılanları onarmaya uğraştık. Hayvan sağlığı, sağlıklı gıda ve toplum sağlığı ile ilgili, Eskişehir'de ciddi sorunlar var, sokak hayvanlarının çoğalması gibi… 800 bin nüfuslu şehirde bir tane mezbaha var, alternatif üretmeden, Büyükşehir'in ilçelerde mezbaha kapatması ne kadar doğru?

Veteriner hekimlerin sorunları neler, gerek merkezi hükümet ile gerekse yerel yönetimlerle bu konuda iletişiminiz nasıl?

Bana zaman zaman soruyorlar; “Yeniden seçme şansın olsa veteriner hekim olur musun” diyorlar, ben 10 defa dünyaya gelsem yine veteriner hekimi olmak isterim. Ben Türkiye'yi çok seviyorum ama farklı bir ülkede veteriner hekimi olmak isterdim. Veteriner hekimi kutsal bir hekim. Dili olmayan hayvanlarla ilgili sağlıkları ile ilgili hizmet ediyorsun, onlara sağlık kazandırmak çok önemli. 21. yüzyıl kentlerde insanların artık yalnız yaşadığı bir dönem. Yalnız yaşayan insanlar için hayvanlar bir can. Evinde bir fert, kimsesi olmayan bir insan, kediyi köpeğini getiriyor ve siz tedavi ediyorsunuz bu çok güzel bir şey. Ağzı dili olmayan bir hayvana can katıyorsun diğer taraftan yalnız yaşayan bir insana için de psikolojik anlamda çok güzel bir şey yapıyorsunuz. Kırsalda insanların geçim kaynağı; hayvancılık. Çiftçi ailesi tedavi ettiğin hayvanın sütü ile eti ile ailesini geçinmeye çalışıyor. Siz sadece hayvanı iyileştirmiyorsunuz, toplumsal anlamda insanların ciddi büyük bir eksikliğini kapatmak için yardımcı oluyorsunuz.

Veteriner hekimlik kutsal bir meslek. Önemli bir meslek. Maalesef sağlık meslek guruplarının içinde’tek sağlık ‘diye mangalda kül bırakmayanlar, veteriner hekimleri hep dışarıda bırakıyor, öteliyor. Tabipler gibi, diş hekimleri, eczacılar gibi tüm özlük haklarını alan mesleklerin yanında; veteriner hekimleri olarak özlük haklarından yararlanamayan bir grubuz. Arkadaşlarımız 7 gün 24 saat çalışıyorlar. Kamuda çalışan arkadaşlarımız, serbest klinisyen meslektaşlarımız ve hayvansal üretim tesislerinde çalışan meslektaşlarımız hayvanlardan insanlara geçen hastalıklar anlamında risk altında. Merkezi hükümetin bize yaptığı bu ayrım canımızı yakıyor.

Büyükşehir ve Odunpazarı'nda veteriner hekimlik doğru iyi yöneltilmiyor. Veteriner Daire Başkanlığı yok, Büyükşehir’de, Odunpazarı’nda da Veteriner Hekimlik İşleri Müdürlüğü yok. Veteriner hekimlik mevzuatları; oralarda kırsal hizmetler müdürlüğü veya sağlık müdürlüğünde yürütülmeye çalışılıyor. Bu da işlerin doğru ve iyi yönetilmesini doğrudan etkiliyor.

İktidarın hayvancılık politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye'de 80’li yıllardan beri sağlıksız bir dönüşüm yapıldı. 80 öncesinde Eksik sanayi ve buna bağlı sektörler gelişirken tarım ve hayvancılık ötelendi. 80’li yıllardan sonra ise artan terör oyları nedeniyle tüm ülkenin ihtiyacını karşılayacak olan doğu bölgesinde yaylalarda tarım ve hayvancılık gerekli şekilde yapılmayarak bugünkü kötü durumun başlangıcı ortaya çıktı. 80’li yıllarda tarın bakanlığı bünyesinde Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü vardı, Veteriner Daire Başkanlığı yerine Hayvancılık Genel Müdürlüğü kurulup tarım ve hayvancılık aynı yerden yönetilmeye başlanınca özellikle hayvancılıkla ilgili şeyler tarımın gerisine itildi. Zannedildi ki; Türkiye tüm bu zenginlikleri ile kendi kendisine yetecek; ihracat yapılacaktı. Sonra birden deniz bitti. Ülke hayvancılığı tabana vurdu. Yapısal anlamda sıkıntılarımız var. Bakanlık düzeyinde Veteriner İşleri Müdürlüğü olmaması konusunun ciddi sıkıntılarını yaşıyoruz, sahadaki gelişmeleri bakanlığa iletiyoruz, tam aksi icraatlar yapılıyor.

Örneğin geçen hafta içerisinde Tarım Bakanlığı tarafından bir genelge yayınlandı, bu genelge ile tüm dünya hayvan ırklarını saf hale getirilmesi için çalışılırken; bizde ise her türlü büyük hayvanla ilgili melezlemenin önü açıldı. Biz veteriner hekimliği teşkilatı olarak melezlemenin olmaması gerektiğini ifade etmemize rağmen yapıldı bu. Bu çok büyük sıkıntı ülke adına. İleride elimizde hiç saf hayvan kalmayacak. Bizim yaşadığımız sahadaki realite ile Bakanlıktaki realite birbirini tutmuyor. Biz desteklemelerin ürün bazında olması gerektiğini söylerken, destekler çok farklı kalemlerde ufak ufak yapılıyor, üretici nasıl yapılacağını bilemiyor. Yani saha dışında bir gerçeklilik var. Kendi kendinizi besleyemiyorsunuz. Hayvancılık yapanlar elindeki damızlık hayvanları kesmeye başladı. Bu hayvanlar kesilince ne olacak, dışarıdan hayvan alacaksınız ve hal böyleyken merkezi hükümetin tarım bakanlığı şu aralar izlemekten başka hiçbir şey yapmıyor. Ne bunu önlemek adına ne de üreticiyi korumak adına icraattan uzaklar.

HAYVANLARIN YÜZDE 40’I VETERİNER KONTROLÜ OLMADAN KESİLİYOR

Eskişehir'de kaçak et nereden geliyor?

2014 yılındaki Büyükşehir Kanunu’na kadar Kaymaz gibi, Kırka gibi beldelerimizde ve tüm ilçe belediyelerimizde mezbaha vardı. Orada insanlar mezbahaya gidip hayvanlarını kestirirlerdi, burada çalışan veteriner hekimleri vardı ve kontrolden geçiriyorlardı etleri. Kanunun geçmesi sonrasında sağlık açısından uygun olmaması nedeniyle Büyükşehir Belediyesi tüm belediyelerdeki mezbahaları kapattı. Kesimle ile ilgili yerler modern tesisler değildi; ama iki veteriner hekim gözetiminde kesim yapılıyordu. Şimdi 800 bin nüfuslu şehrimizde bir mezbaha var. Özellikle büyük marketlerin parçalama merkezleri şehir dışında. Buralara gelen etlerin de kontrollü şekilde kesildiğini düşünürsek, hesapladığınız zaman mezbahada kesilen hayvan sayısı belli, şehirde tüketilen etin yüzde 60'ı veteriner hekim kontrolünde kesilirken, kalan yüzde 40 et, veteriner hekimlerin kontrolü olmadan kasaplarda satılıyor.

Her yıl iki tane mezbaha inşa edilseydi şimdi 10 tane mezbaha olurdu. Üreticiler çok mağdur. Düşünün; Sivrihisar'da bir vatandaş hayvanı kestirmek için ya şehir merkezine götürecek ya da daha yakın oluğu için Afyonkarahisar, Ankara ve Kütahya gibi mezbahası olan şehirlere… Bir an evvel bu mezbaha sorununun çözülmesi gerekir. Büyükşehir Belediyesi bu sorunu çözmeli. İlçe başkanları ile görüştüğümüzde sıkıntılarını dile getirdiklerini ama Büyükşehir Belediyesi yetkililerinin yardımcı olmadıklarını söylüyorlar. Eskişehir modern bir şehir ve bununla gurur duyuyoruz ama mezbaha konusu şehrin kanayan bir yarası. Eskişehir'de bir çalıştay yapmıştık konu ile ilgili, çalıştay raporunu belediye başkanlarımıza ve mecliste grubu olan tüm siyasi partilerimizin vekillerine verdik. Görüşlerimizi yansıtmak konusunda bir sıkıntı yaşamıyoruz. Ama maalesef bir çözüm yok

BUGÜN EVLERİNE ALDIKLARI HAYVANI YARIN SOKAĞA BIRAKIYORLAR

BİR ÇİFT KÖPEKTEN 5 YIL İÇİNDE 10 BİN KÖPEK DOĞUYOR

Sokak hayvanlarını insanların hayvanların beslenmesi gibi konularda görüşlerinizi alsak…

Bu işler birbirinden ayrı gibi görünüyor ama. Ülkenin en büyük problemi de sokak hayvanlarıyla ilgili. Ciddi bir kimliklendirme yok maalesef. Evlerinde sahipli hayvanları besleyen insanlar hiç bir yere kaydettirmiyorlar bunları. Sahip oldukları hayvanlara ilgisizler ve bu konuda sorumlulukları yok. Bugün aldılar ertesi gün sokağa bırakıyorlar. İhtiyacı olan iyi özellikli köpekleri veya hayvanları alıyor diğerini bırakıyor. Kırsal alanda, insanlar alıp araçlarına kamyonlarına koyuyorlar, başka bir ilçenin sınırlarını bırakıp gidiyorlar hayvanları. Her belediyenin sokaklarında hayvanlar çoğalınca insanlar şikayet ediyorlar. Hayvanları maalesef çöplük bölgesine, sanayi bölgesine atıyorlar. Bu köpekler kontrolsüz şekilde üremeye başlıyorlar. Yapılan bir araştırmada bir çift köpekten 5 yıl içinde 10 bin tane köpek doğduğu ortaya konmuş…

Bunu nasıl çözeriz?

Sokakta normal sayının üzerinde olan hayvan problemdir. Yerel yönetimlerin yetersizliği veya basiretsizliği söz konusu. Bu konuda ülkeler farklı çözüm yolunda üretiyorlar. Bir çözüm yolu 60 yıllarda batı ülkelerinde tüm sokak hayvanları toparlanmış, aşıları ve kısırlaştırma yaptıktan sonra bir süre verilmiş, insanlara sahiplendirme yapmışlar. Tüm köpekler çipleme ve kayıt sistemleri yapmışlar. Diğer kalanları itlaf gerçekleştirmişler. Sokağa atılan hayvanlar için insanlara ciddi cezalar verilmiş. O ülkelerde sokaklarda hayvanlar göremezsiniz.

Sokak hayvanları aslında sokağın bekçileridir. Örneğin Porsuk’un kenarında yaşıyoruz. Buradan çıkabilecek yılan, çıyan gibi hayvanlardan korurlar. Farelerden korurlar, fare istilasından korurlar. İkinci mücadele; kısırlaştırma çalışması. Tüm belediyelerin hayvanları kısırlaştırdığını düşünün, insanların ellerinde olduğu tüm hayvanların kayıtlı olduğunu kimlikleştirildiği düşünün. Bundan 4-5 yıl sonra sokaklarda hayvanların pek çoğunu göremeyeceksiniz. Böylelikle sokak hayvanlarının tehdidi kendiliğinden kalkacaktır.

Çıkarılan kanunlar yerel yönetimlere sorumluluklar getiriyor ama yaptırım gücü yok. Büyükşehir'de sokak hayvanları ile kısırlaştırma merkezi sorumluluğu var ama yapmıyor yaptırımı yok. Sivil tepki yeterli olmuyor. İnsanlar “Büyükşehir Belediyesi yapmak istemiyor ne yapalım” diye düşünüyor. Özellikle mezbaha ve sokak hayvanları konusunda insanların tepkisinin yeterli olmadığına inanıyorum.

KUDUZ VAKASI YÜZDE 200 ARTTI

Sokak hayvanları kontrol altına alınmazsa, yeterli kısırlaştırma yapılmazsa ve kayıt altına alınmazsa özellikle kuduz hastalığı yayılabilir. Türkiye'de kuduz vakası yüzde 200 arttı. Herkes risk altında. Düşünün bir kuduz hayvanının, bu hastalığı nasıl yayacağını. Kuduz tehlikesi çok fazla...

Sahipli hayvanların gezdirilirken yaptıkları dışkılardan yayılan parazitler sorunu da var. Hayvan sahiplerinin ellerindeki poşetlerle bu dışkıları temizlemesi gerekiyor. Yapılacak parazit iğneleri ile hayvanların çiğ et ve sakatatla ilgileri kesilirse bir sorun kalmaz. Sokak hayvanları kısırlaştırdıktan sonra iki tane bakım merkezi var. Burada parazit işlemleri yapılıyor, ama ondan sonra yapılmıyor.

Editör: TE Bilişim