Kaynak: Manşet Gazetesi
Söyleşi: Tuğba Koçal

Bize Azmi Kerman’ın çocukluk döneminden ve eğitim hayatından söz eder misiniz?
1947 yılında Afyon Emirdağ’da doğdum. Ben çok küçük yaşlardayken Eskişehir’e taşınmışız. İlkokul ve ortaöğrenimimi Eskişehir’de tamamladım. Eskişehir Lisesi mezunuyum. 1964 yılında İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesini kazandım. Üniversiteden sonra askerliğimi yaptım ve Eskişehir’e gelerek 1971 yılında eczanemi açtım. Daha sonra toplumsal konulara olan ilgim nedeniyle tekrar üniversite sınavlarına girdim ve Anadolu Üniversitesi İktisat Bölümünü kazandım. Aynı bölümde yüksek lisans ve doktoramı da tamamladım. Doktora konusu olarak mesleğimle ilgili bir konu olan “Türkiye ilaç piyasası” konusunu seçtim. Toplumsal mücadelenin içinde olan insanların kendini iyi yetiştirmesi düşüncesinden hareketle eğitime çok zaman ayırdım ve çalıştım.
Eskişehir’den İstanbul’a gittiğinizde İstanbul’u nasıl buldunuz? O yılların İstanbul’u nasıldı?
İstanbul o yıllarda şimdiki gibi değildi. O zamanlarla birkaç milyon nüfusu vardı. Şimdi 15 milyonluk bir şehir. Ben İstanbul’un en güzel zamanlarında orada okudum. Doğanın çok güzel olduğu, denizin, kentin çok güzel olduğu yıllardı. Bugünkü o vahşi hayat yoktu. Daha parsellenmemiş, kapışılmamıştı. Her noktasından denize girilen, sahillerinde yunus balıklarının yüzdüğü pırıl pırıl bir İstanbul’du. Ne yazık ki bugün dünyanın en güzel kenti olan bu şehir çıkar ve rant uğruna perişan edildi.
“SİYASET BENİM GENETİĞİMDE VAR”
Toplumsal olaylara ve siyasete ilginiz ne zaman ve nasıl başladı. Biraz o dönemlerden söz eder misiniz?
Siyasete olan ilgim sanırım genetiğimde var. Çünkü ailemde çok fazla siyasetçi var. Amcam Afyonkarahisar Demokrat Parti Milletvekili idi. Dedelerim, amcalarım Emirdağ’da belediye başkanlıkları, parti başkanlıkları yapmış isimler. Herhalde aileden gelen bir ilgi bu. Lise çağlarımdan itibaren siyasetle ilgilenmeye başladım. Okul yıllarımda oymak başkanlığı, sınıf mümessili, bayramlarda stadyumda şiir okuyan bir öğrenciydim. Üniversiteye gittiğimde kendimi birden siyasi bir ortamın içinde buldum. 60 ihtilalinin getirdiği bir özgürlük ortamı vardı. İnsanlar özgürce her konuyu tartışırdı. Ben de bu özgürlük ortamında siyasetle ve toplumsal olaylarla ilgilenmeye başladım. Lise yıllarımdan itibaren çizgi olarak Atatürk milliyetçiliğinden, Kemalist düşünceden hiç ayrılmadım. Fakültenin 3. sınıfında talebe cemiyeti başkanı oldum. 68 yılının bütün öğrenci olaylarını bir öğrenci lideri olarak çok yoğun bir şekilde yaşadım. Eczacılık Fakültesinde pek çok etkinliği hayata geçirdim. Bugün bütün Türkiye’de kutlanan Eczacılık Bayramını Türkiye’de ilk defa kutlanmasını sağlamak da bana nasip olmuştu.
Üniversite hayatında da çok aktif şekilde toplumsal olayların içinde yer alan biri olarak Eskişehir’e geldikten sonra bu anlamda neler yaptınız?
Meslek kuruluşlarında çalıştım. 6 yıl Eczacı Odası Başkanı olarak görev yaptım. Eczacıların en üst kuruluşu olan Türk Eczacılar Birliğinde bir dönem görev yaptım. Eczacıların ekonomik örgütlenmesi olan Eczacı Kooperatifinin Eskişehir’deki kurucusu oldum. Uzun yıllar başkanlığını yaptım. Daha sonra Türkiye Milli Kooperatifler Birliğinin kurulmasında rol aldım. Milli Kooperatifler Birliği bugün on milyonlarca kişinin içinde bulunduğu bir yapıdır. Türkiye’de ne kadar kooperatif varsa, Taşıyıcılar Kooperatifi, Esnaf Kooperatifi, Pancar Kooperatifi hepsinin bulunduğu bu yapının kurucuları içinde yer aldım.
Siyasete geri dönersek, siyasi yaşantınızdan söz eder misiniz?
1971 yılında Cumhuriyet Halk Partisine kayıt oldum. Partide 80 dönemine kadar çok yoğun bir çalışmam oldum. Çeşitli kademelerde görev aldım. 1979 yılında il başkanlığına aday oldum. 80 yılında dönemin yönetimine karşı çıktığım için bir süre tutuklandım. 4 buçuk ay tutuklu kaldım. Aydınlar Dilekçesi imzacılarından oldum. 2011 genel seçimlerinde 4. sıradan milletvekili adayı oldum. Daha doğrusu aday gösterildim. Çünkü önseçim yoktu, milletvekili sıralamalarına hep birileri karar veriyordu.
Siyasete devam etmeyi, yeniden aday olmayı istiyor musunuz?
Siyasette “bir şey olmak için” çalışmadım. Geceleri yatarken hep aynı şeyi düşünür, dua ederim. “Vatanıma, milletime, dünyaya ve insanlığa faydalı biri olayım. Bu toplum için bir şeyler yapayım. Türkiye’nin çağdaşlaşması için bir şeyler yapayım” diye… Benim bütün hayatım insan sevgisi üzerine kuruludur. Bir görev verilirse hiçbir zaman kaçınmam. Ama Türkiye’de “şunu yapacağım, şu göreve geleceğim” demek de çok zor. Bir taraftan da toplumsal mücadelede insanın bir iddiası olmalı. Ben de iddialarımı her zaman sürdürüyorum.
“EN BÜYÜK HEDEFİMİZ ÜLKEMİZİ BÖLDÜRMEMEK”
Atatürkçü Düşünce Derneği’ndeki görevinize gelirsek, burada ne gibi çalışmalar yaptınız?
Atatürkçü Düşünce Derneği’nin Kurucu Başkanı Muammer Aksoy’dur. Ülkemizin içinde yaşadığı dönemde Kemalizmi yeniden egemen kılmak, güçlü ve etkin bir örgüt yapısı ile Atatürk’e ve devrimlerine, ilkelerine sahip çıkmak üzere kurulmuş bir örgüttür. Türkiye’nin en büyük demokratik kitle örgütüyüz. Eskişehir Şubesi 1994 yılında kuruldu. Kurucuları arasında yer aldım. 2006’dan beri başkanlık görevini sürdürüyorum. ADD olarak çok güçlü bir sivil toplum örgütüyüz. Kentte etkin rol oynuyoruz. Eskişehir’de toplumsal olaylarda daima önce olarak rol alıyoruz. Şu anda en çok önem verdiğimiz bir konu var. Türkiye hızla Atatürk’ten ve Atatürk ilkelerinden uzaklaştırılmak isteniyor. Batılı devletler Türkiye’yi bölüp parçalamak ve istedikleri gibi yönetebilmek için bir ulus devlet istemiyorlar. Bölüp parçalanan, ayrışan bir ülke istiyorlar. O zaman da en büyük engel Atatürk ve ilkeleri oluyor. Bizim mücadelemiz de bu ulus devleti, Atatürk ilkelerini yaşatmak.
Bundan sonrası için hedefiniz nedir?
Çalışmalarımızda en çok gençlere ve gençlerin eğitimine önem veriyoruz. Birçok gence burs veriyoruz. Çok iyi çalışan bir gençlik kolumuz var. Büyük bir özveri ile çalışıyoruz. Şu aşamada bizim en büyük dileğimiz ve hedefimiz, ülkemizi bölmek isteyenlere karşı çıkmak, buna engel olmak. Bir de aydınlanmış, çağdaş bir Türkiye istiyoruz. Kutsal dinimizi kendi çıkarları için kullanarak Türkiye’yi orta çağ karanlığına götürmek isteyen bir zihniyet var. Buna karşı çıkıyoruz. Biz Türkiye’nin laik bir cumhuriyet olmasın için mücadelemizi sürdüreceğiz.
Uzun yıllar Eskişehir Demokrasi Platformunda aktif olarak görev aldınız. Burada ne gibi çalışmalara imza attınız?
1993 yılında Uğur Mumcu’nun öldürülmesinde sonra bütün demokratik kitle örgütlerini toplantıya çağırdık. 70’i aşkın sivil toplum örgütünün bir araya geldiği Eskişehir Demokrasi Platformu’nu oluşturduk. Bu platformun Eskişehir’e çok büyük katkıları oldu. Bunlardan bir tanesi Kentpark’tır. Dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı, Kentpark’ın bulunduğu alanı bir inşaat firmasına verdi. Oraya bir AVM yapmak üzere temel atıldı. Temel atma töreni, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından yapıldı. Biz o dönemde Demokrasi Platformu olarak büyük bir direniş gösterdik. Ben de o dönem platformun başkanlığını yapıyordum. Bu kararı alan meclis üyelerini mahkemeye verdik. Çadır kurup günlerce orada nöbet bekledik. Sonuçta kazandık ve orası yıkıldı. Yılmaz Hoca belediye başkanı olunca da oraya bir park yaptı. Eskişehir halkı, o parkı Demokrasi Platformuna, bize borçludur.
12 yıl kadar bu platformda çalışmalarımızı sürdürdük. Yüzlerce eyleme imza attık. Bir başka örnek, burada Satılmışoğlu Mahallesinde çok büyük bir kurşun fabrikası vardı. Çevreye, köy halkına, araziye ve Eskişehir halkına büyük zarar veriyordu. Büyük bir mücadele vererek o fabrikayı kapattırdık. Bir başka örnek bugünlerde mecliste tartışılan istasyondan çevre yoluna kadar devam eden 62 hektarlık bölüm var. Espark ve karşısındaki alanın bulunduğu yer. Dönemin belediye başkanı oraya 5bin konut yapmak istiyordu. Eskişehir’in nefes aldığı tek yer orasıydı ve orayı konuta boğacaktı. Oraya konut yapılmaması için de çok büyük mücadele verdik. Hatta bu konuda bir kitap çıkardık, “Bir Kentin Çığlığı” diye. Kentin sağlıklı bir şehir olması için çok büyük mücadele verdik. Eskişehir’in bugünkü Eskişehir olmasını sağladık.
Sivil toplum örgütlerinin o günlerdeki mücadelesi, kent için böylesine güçlü çalışmaları bugün yok. Bunun sebebi nedir?
Maalesef yok. Biz o zamanlar bütün demokratik kitle örgütleri beraberdik. Birlik içinde şehir adına adımlar atıyorduk. Ama şu an o birlik yok. İnsanlar toplumsal mücadeleden kopartıldı, korkutuldu.  Son 14 yılda sendikalı sayısı yüzde 60’larda yüzde 13’e düştü. Toplum örgütlenmeden koparılıyor.
 “BASILMAYA HAZIR BİR ŞİİR KİTABIM VAR”
Biraz da sosyal yaşantınız ve ilgi alanlarınız hakkında konuşalım…
Benim çok özel bir hobim, bir koleksiyonum yok. Bir kitap kurdu olduğum söylenebilir. Çok geniş bir kütüphanem var. Onun dışında seyahat etmeyi çok severim. Fırsat bulsam şehir şehir, ülke ülke gezmek, yeni insanlar tanımak çok isterim. Şiir yazmayı çok seviyorum. Uzun yıllardır şiir yazıyorum. Basılmaya hazır bir kitabım var. Kendi hayatımı yazmayı da çok arzu ediyorum. Ama bunun için nereden nasıl başlamalıyım henüz bilmiyorum.



 
 
 

 
Editör: TE Bilişim