Söyleşi: Gökhan KOÇAL

Eskişehir Bilecik Tabip Odası Başkanı Akif Aladağ, Türk sağlığında sistemindeki yanlışlara değinerek, “Hastane kurarak Türkiye’nin sağlık problemini çözemezsiniz” dedi.

Nisan ayında yapılan genel kurulla başkanlığa seçilen Akif Aladağ ile doktorların ve sağlık sektörünün sorunlarını konuştuk. Aladağ, doktorların büyük bir memnuniyetsizlik içerisinde olduğunu ifade ederek, “Bunun temel sebebi sağlıkta dönüşüm programı” diye konuştu.

Göreve Nisan ayında geldiniz. Ne tür çalışmalar yapıyorsunuz?

Oda seçimi Nisan ayında yapıldı. Ben bir önceki dönemde genel sekreter olarak çalıştığım için çalışmalarımız yenilenmiş bir kadroyla ama ilkelerinden taviz vermeden aynı şekilde devam ediyor. 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Yasası ile kurulmuş ve görev tanımı yapılmış “Kamu yararına faaliyet gösteren meslek kuruluşuyuz” Yasamız görev tanımımızı şöyle yapar:

Madde 4 a ve b fıkraları;

a)Halk sağlığına ve hastalara fedakârlık ve feragatle hizmeti ideal bilen meslek geleneklerini muhafaza ve geliştirmeye çalışmak,

b)Azalarının maddi ve manevi hak ve menfaatlerini korumak ve bunları halkın ve devletin menfaati ile en iyi bir şekilde denkleştirmeye çalışmak.

Yani kısaca, halkı sağlığını önceleyen, meslektaşlarının en iyi koşullarda çalışmasını sağlamak üzere çalışmalar yapması için kurulmuş bir meslek odasıyız. Meslektaşlarımızın çalışmalarını mesleki ilkelerimiz ışığında, huzurlu ve yeterli koşullardayapabilmeleri ve bunun karşılığını yani hak ettikleri maddi koşulları sağlamak için çalışıyoruz.

Sağlık çalışanlarının çalışma koşulları ne durumda?

Hekim olarak yüzde 80’imiz devlete bağlı olarak çalışıyoruz. Bu nedenle çalışma koşullarımızı devlet belirliyor. Özel sektörde de çalışan arkadaşlarımız var. 2014 verilerine göre 144 bin hekim var. 24 bini özelde çalışmakta. 120 bin hekim de kamu kurumlarında çalışıyor. Bu kadar yoğun çalışma içerisinde hekimlerimizin hakları, kazanımları, kaybettikleri nelerdir; 2002 yılında iktidara gelen hükümetin 2017 yılına kadar sağlıkta yaptığı uygulamalar sağlık çalışanları açısından çok fazla memnuniyetsizliğe ve tepkiye neden oldu. Halk açısından bu böyle görülmeyebilir fakat sağlık çalışanları arasında yapılan anketlerde geleceğe yönelik umutsuzluk, mesleğinden soğuma, tükenmişlik hatta hastalık ve depresyon verilerine baktığımız zaman o oranda çok fazla. Bunun temel sebebi sağlıkta dönüşüm programı.

ANORMAL BİR RAKAM

Sağlıkta dönüşüm programı aslında sağlığın özelleştirilmesine yönelik yapılan çalışmaların başlangıcıydı. Sağlıkta dönüşüm programı ne içeriyor; örneğin performans yasaları getirildi. Burada ön plana çıkan nitelik değil, nicelik oldu. Ne kadar çok hasta bakarsan, ne kadar çok ameliyata girersen, ne kadar çok tahlil ve tetkik yaparsan o kadar döner sermayenin oluşacağı ve buradan çalışanlara daha fazla katkı sunulacağını öneren veya vadeden bir sistem. Bu hekimler arasında çok büyük bir memnuniyetsizliğe neden oldu. Çok fazla çalışma gerektiren ama üretilen hizmetin gerek hasta açısından gerek hekim açısından yetersiz olması, herkesi memnuniyetsizliğe itti. Çok fazla hasta, kısa sürelerde yapılamaya çalışılan muayeneler, hekimin hastasına yeterli vakit ayıramaması, randevulu sistemin amacından sapması vs. Sonuçta bu neye sebep oldu; ülkede 600 milyon kişi hastaneye gitmiş. Her bir kişi yılda 8,4 kere hasta olmuş. Anormal bir rakam. 120 milyon acil polikliniği… Herkes yılda 2 kere acillik olabilir mi?

Bunu neye bağlıyorsunuz?

Her ne kadar ücretsiz sağlık hizmeti dense de sonuçta katılım katkı payları, ilaç katılım payları ve eczaneye ödenen paylar insanlar bir şekilde kesiliyor. Acil servislerde eğer hekim size kırmızı kod verirse “Bu ara birde renkli kod uygulaması çıkardılar, çünkü herkes bedava algısı nedeniyle acillere gitmeye başlamıştı ”sizden para alınmıyor. Bu nedenle insanlar acile gidiyor. Bunun sonucunda acillerde yığılma, gerçek acil vakaların yeterli süre ayırılamaması, gerçek acillere yeterli süre ayırmak isteyen yani işini layığı ile yapmak isteyen hekimler de kendisi ile ilgilenilmediği gerekçesi ile çeşitli tacizlere maruz kalabiliyor.

Sağlıkta şiddetin önlenmesi için ne tür çalışmalar yapıyorsunuz?

Şiddet; uygulanmakta olan sağlık sisteminin getirdiği bir şey. Sağlıkta şiddetle ilgili Türk Tabipler Birliği bir yasa önerisi hazırladı. Geçen sene Sağlık Bakanına bu iletildi. Henüz mecliste gündeme alınmadı. Sağlıkta şiddetin temel nedenlerini ortaya koyan ve bunu önlemek için yapılması gereken bir yasa tasarısıydı. Düzeltilmesi gereken belli başlı konular, cezaların artırılması, önleyici birtakım tedbirlerin alınmasına yönelik maddeler önerilmişti. Ancak anlaşılan bu, bakanlığın önceliği değil.

Bu dönem şiddet özellikle ele alacağımız ve üzerine gideceğimiz, gerek hekimler arasında gerekse kamuoyunda gündem oluşturmaya çalışacağımız ve hükümeti bu konuda tedbir almaya zorlayacağımız bir dönem olacaktır. Hekim arkadaşlarımızın desteği önemli. Kıyaslamak ne kadar doğru olur ahlaki açıdan bilemiyorum ama biliyorsunuz geçenlerde bir yavru köpeğe uygulanan eziyet sonrası tüm toplumda bir infial oldu ve bir yasa hazırlanarak meclise getirileceği söylendi. Bu doğru bir davranıştı ve yasa derhal meclisten geçmeli. Ama bu topluma hizmet etmek için yıllarını harcamış hekimlerimiz de bir yasayı hak ediyorlar herhalde.

Sistemdeki sorun nedir peki?

Sağlığın temelinin koruyucu sağlık sistemi olması gerekir. İnsanların hastalanmasını önleyecek bir sistem olursa o zaman sağlık hizmetleri çok ucuz olur. Baştan hastalığı kesmiş olursun, senin bu kadar çok hastan olmaz. Bu kadar çok hastane ve doktora ihtiyacın olmaz. Ülke bütçesi çok az etkilenir bundan. Ama siz sağlığı satın alınabilir yaparsanız, insanların hastalanmasını önleyecek sistemi ortadan kaldırırsanız milyonlarca hasta olur. Milyonlarca hastanın tedavi olması için ne yeterli donanımlar ne yeterli hekim var ne de yeterli sağlık personeli var. Aslında bu sayı yeterli ancak organizasyondaki bozukluktan dolayı sayıda anormallik varmış gibi gözüküyor. Sonuçta bu hasta sayısına yetecek hekim yok.

Eskişehir’de doktor başına düşen hasta sayısı nedir?

Eskişehir’deki doktor sayısı Türkiye ortalamasının üstünde. Her 100 bin kişiye 236 hekim düşüyor. Türkiye ortalaması 180 civarında. Hastanedeki yatak sayısı da Türkiye ortalamasının üstünde. Eskişehir’de daha kaliteli bir sağlık sistemi var. 4 tane kamu hastanesi, 4 tane ise özel hastanemiz var. Bunlar iyi hizmet veriyor. Ancak Yunus Emre Devlet Hastanesi’nin yatak kapasitesini artırmaya çalışıyorlar ama çözüm orada değil. Çözümü yatak sayılarını artırarak ya da yeni şehir hastanesi yaparak aramak yanlış. Hastane kurarak Türkiye’nin sağlık problemini çözemezsiniz. Hastane yapmak yerine, toplum sağlığına yararlı sistem getirmek çok daha yararlı ve ucuz.

Şehir hastanelerine neden karşısınız?

İngiltere’den gelen bir model. Modeli inceliyoruz, İngiltere şehir hastanelerinden topluma olağanüstü bir yük getiriyor, maddi yük getiriyor ve sağlığa bir katkısı yok diye vazgeçiyor ve sistemi değiştirmek üzere çalışmalar yapıyor. Yapıyor, ama bir yandan da elindeki sistemi uluslararası sermayeye yatırım/kâr sağlamak amacıyla bizim gibi ülkelerde ihraç etmekten geri durmuyor.

Türk Tabipler Birliği Şehir Hastaneleri izleme kurulu oluşturdu ve bir kitap yayınladı. Bu kitapta tüm detayları bulabilirsiniz, âmâ kısaca Kayıhan Hocamızın şu açıklaması yeterli: “Kamu-Özel Ortaklığı (KÖO) yöntemi ile yapılan şehir hastaneleri ülkemiz için gerekli değil, gereksinim duyduğumuz kamu hastanelerini kendi olanaklarımızla yapabiliriz. Devletin yatırımlarını belli bir plana uyarak yapması halinde uzun dönem borçlanarak ya da kira ödeyerek KÖO gibi yöntemleri kullanmasına gerek yoktur. Çünkü bu yöntemler çok pahalıdır ve bu yüksek maliyetler halkın cebinden çıkmaktadır. Örneğin yalnızca 2018 bütçesine ‘şehir hastaneleri’ kullanım ve değişken hizmet bedeli için konulan 2.6 milyar TL ile 150 yataklı tam teşekküllü 64 hastane yaptırılabileceği hesaplanmıştır. Kiranın 25 yıl boyunca ve her yeni açılacak hastaneyle birlikte artarak ödeneceği düşünülürse, toplumun ne kadar büyük bir maliyetle karşı karşıya bırakıldığı daha iyi anlaşılacaktır.”1(Prof.Dr.Kayıhan Pala)

En uygun hastane modelciliği 200-600 yataklı arası hastanelerdir. Bu hastaneler hem rantabl hem işletilmesi kolay, yerleşimi itibarıyla ulaşımı kolay. Örneğin Eskişehir devlet hastanesini kapatmak yerine, hastanenin 1000 yatağını azaltarak, Çankaya mahallesindeki toplu konutlar nedeniyle ciddi bir nüfus oluştu oraya 300-400 yataklı bir hastane yapmak daha mantıklı ve yararlı olmaz mıydı?

Şehir hastanelerinin temeli aslında Kamu-Özel Ortaklığı. Ortaklıkta kazancı da, riski de paylaşırsın. Burada finansal riski kamu üstleniyor. Firmanın finansal riski yok. Araziyi kamu veriyor, çalışan ve personelin maaşını kamu veriyor. Özel sektör binayı yapıyor, kira alıyor, üstelik yüzde 70 doluluk garantisi veriliyor. Bu ne demek deseniz; biz de tam bilmiyoruz çünkü sözleşme metinlerini talep ettiğimizde Sağlık Bakanlığı “ticari sır” diye bize vermiyor. Kamu kaynaklarının kullanılarak yaptırılan bu “işletmelerin”!!! ticari sır olarak saklanması manidar! Bu yaklaşım bize yabancı değil, son dönemde yapılan köprü, otoyollar, tüneller vb., hep aynı işletme modeli. Bunun takdirini kamuoyuna bırakıyoruz.

Eskişehir Devlet Hastanesi’nin kapatılmasını nasıl görüyorsunuz?

Çok büyük hata olur. Bu hastanenin kapanmaması gerekir. O bölgede nüfus yoğunluğu çok fazla. Oradaki insanlar ne yapacak, mecburen ulaşımı olmayan şehir hastanesine gidecek. Ankara’da hastanelerinin kapatılmasını istemeyen yöre halkı ve esnafı bir platform kurarak mücadele ediyor.

Bir sağlıkçı ve doktor olarak Eskişehir’e yapılması planlanan Kömürlü Termik Santral hakkında ne söylemek istersiniz?

TERMİK SANTRAL PIRIL PIRIL ÖP BAŞINA KOY DEĞİL

Dünyanın kömürlü termik santralleri terk ettiği bir devirde biz nedense kömürlü termik santral yapmak istiyoruz. Enerji gerekli mi, değil mi bu çok konuşuldu, biz sağlık boyutuna bakalım. Kömürlü termik santral pırıl pırıl öp başına koy değil. Kömürlü termik santraller çevresini, doğasını kirletir. Sağlığa da zararlıdır. Akut etkileri var, kronik etkileri var. Çocuklar, kadınlar, yaşlılar, direnç sistemi düşük olanlar en çok etkileniyor. Kronik hastalığı olanlar; yani astımı, kalbi olanlar hava kirliliğinden en kısa dönemde etkilenen kişiler oluyor. O bölgedeki bebeklerin anne karnında ağır metalli zehirlenmesi neden oluyor. Bu çocukların ilerde zeka geriliğine, sinir hastalıklarına, hiperaktivite olmasına etken oluyor. Uzun vadede akciğer hastalıklarına ve mesane ile deri kanserlerine yol açar. Yatağan’da, Çatalağzı’nda ve Elbistan’da yapılan incelemelerde kanser hastalığının giderek arttığı bilimsel verilerle açıklanmış. Kömürlü termik santralin bana zararı olmaz demek doğru değil.

Bakın büyükşehir belediyemiz ÇÖPTEN ELEKTRİK üretim tesisi kurudu 56.000 konut ihtiyacını karşılayacak. Demek ki alternatif yöntemler istenirse yapılabiliyormuş.

Editör: TE Bilişim