RÖPORTAJ: SELMA GÜDER

Es Gazete’nin “Susuz hayat, Tarımsız dünya olmaz ” başlıklı röportajlarından üçüncüsü ile birlikteyiz. Konuğumuz, Ziraat Mühendisi Çetin Toraman.

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Eskişehir şubesi ikinci başkanısınız. Fakülte hayatınız dâhil 43 yıldan bu güne tarımın içindesiniz. Sizce;  Tarım nasıl kalkınır?

Öncelikle, tarım alanlarının amaç dışı kullanımı engellenmelidir. Büyük ova ilan edilen çok verimli tarım alanlarına kömürlü termik santral yapılmamalıdır. Bu termik santraller; toprağı, havayı kirlettiği gibi su kaynaklarını da tüketmekte ve kirleterek yok etmektedir. Sulanan alanların arttırılması gereklidir. İvedilikle, üretim planlaması yapılmalıdır. Devletin vermiş olduğu teşvikler, alana değil ürüne uygulanmalı ve tatmin edici, yalın olmalıdır. Ayrıca; bu teşvikleri arttırıp, eksilterek ürün desenine de yön verilebilir.

Ülkemizde;  1950’li yıllardan itibaren, çeşitli nedenlerle köyden kente göç, daha geniş ifade ile kırsal göç başladı ve kırsal yaşam olumsuz etkilendi. Sizce;  kırsalda yaşam kalitesini nasıl arttırabiliriz? Eskişehir’de bu konudaki tablo nasıl?

Ekonomik güçlenme ve eğitim kalitesinin artması yaşam kalitesini arttırır. Kırsal alanda yaptığımız eğitimlerde, genç çiftçinin hiç kalmadığını üzülerek görüyoruz. Eskişehir kırsalındaki yaşam kalitesi, birçok kente göre daha iyi.

Ziraat Mühendisi olarak kent ile kırsal arasındaki eğitim, sağlık, ekonomik ve sosyo-kültürel farklılıkların dengeye kavuşturulmasındaki düşünceleriniz nelerdir?

Bildiğiniz gibi; Büyükşehir Belediyeleri yasası ile köyler alt yapıları hazırlanmadan bir anda, mahalle statüsüne geçti. Köylerdeki pek çok okulun, sağlık ocaklarının kapanması, muhtar ve ihtiyar heyetinin işlevsizleştirilmesi, köy mülkiyetinde bulunan taşınmazların belediyelere devrini getirdi. Okulların kapatılması, sağlık hizmetlerine ulaşım güçlükleri, tarımsal ürünlerin para etmemesi, kazançların azalması, hayvancılık sektöründe yetişmiş eleman sıkıntısı, öncelikle genç nüfusun asgari ücretle bile olsa, sigortalı iş taleplerinin oluşmasını sağlamıştır. Bu durum; kırsaldan kente göçü hızlandırmıştır.

Tüm bu durumu fark eden Tepebaşı Belediye Başkanı Dt. Ahmet ATAÇ, 2018 yılında Kırsal Kalkınma Çalıştayı düzenledi. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Eskişehir şubesi olarak biz de katıldık ve neler yapılabileceğini görüştük. Çalıştay sonunda, bir Kırsal Kalkınma Kurulu oluşturulması kararı alındı. Kurulda;  Ziraat Mühendisleri Odası, Eskişehir-Bilecik Veteriner Hekimler Odası, Anadolu Üniversitesi, Eskişehir Ticaret Borsası gibi kuruluşların temsilcileri bulunmaktadır. Daha sonra yapılan genel kurul toplantısında, Başkanlığa seçildim. Bu röportajı sizinle; Ziraat Mühendisi, TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Eskişehir şubemizin ikinci başkanı ve Kırsal Kalkınma Kurulu Başkanı sıfatı ile yapmaktayım.

Kırsalda öncelikle tarımsal üretim planlaması yapılması, taban fiyatlarının erken açıklanması, süt alım fiyatlarının arttırılması ekonomik kalkınmayı getirecektir.

Ekonomik kalkınma sağlandığı takdirde, kırsaldan kente göç azalacaktır.

Oda olarak, Kırsal Kalkınma Kurulu olarak ve ilgili STK’lar ile birlikte, ivedilikle kırsal mahallelerde eğitim çalışmalarına başladık.Eğitimlerin konuları bitkisel ve hayvansal üretim. Ancak maalesef; pandemi nedeniyle eğitimlerimize ara vermek zorunda kaldık.

Ekonomik gelişmişlik, sağlık, ekonomik, sosyo-kültürel ulaşımı daha da kolaylaştıracağını düşünüyorum. Ama kent ile kırsal arasındaki uçurumun çok zor kapanacağını da biliyorum.

Tarımda; kayıt dışı işçiliğe bakışınız ve çözüm önerileriniz nelerdir?

Kayıt dışı tarım işçiliğini desteklemem mümkün değil. Bu konuda devletimizin bir şeyler yapması gerek! Tarımsal üretimden yeterince kazanamayan yetiştiriciler, daha ucuz ve sosyal güvencesiz işçiliği tercih ediyor. Bunların kayıt altına alınması, sosyal güvenlik primlerinin ve bir miktar ücretlerinin devlet tarafından ödenmesi kısmen çözüm olabilir. Çok tekrara girmek de istemiyorum ama kırsal nüfus azaldıkça, diğer illerden işçiler gelmekte, gelenlerde de yeterli denetim yapılamamaktadır.

Kuraklık ile mücadele edebilir miyiz? Su tüketimi en fazla tarım alanında % 74-75’lerde. Bu oranı nasıl azaltabiliriz?

İzninizle, bu iki sorunuza birlikte cevap vermeye çalışacağım. Yeraltı sularında geçmiş yıllara göre insan faaliyetleri ve yetersiz yağışlardan kaynaklanan önemli düşüş olmuştur. Bu durumda;  su kaynaklarının ekonomik kullanılması amacıyla üreticilerimiz ve tarım sulama örgütleri: İlkbaharda yapılacak yazlık ekilişlerde daha az su isteyen ürün ve çeşitler tercih etmeli. Ekilecek ürün seçiminde erkenci çeşitler tercih edilmeli.

Aynı türün daha derin ve sağlam köklü çeşitleri tercih edilmeli, ekim-dikim tarihi olabildiğince erkene alınarak, bitkilerin kök sisteminin daha iyi gelişmesi sağlanmalıdır.

Yağlık ayçiçeği tarımında çeşit seçiminde kıraç şartlarda yetişebilen çeşitler tercih edilmeli. Bölgemizde yetiştiriciliği yapılan önemli tarım ürünlerinden özellikle domates ve şekerpancarı erken gelişme döneminde sulanmamalı. Kök sisteminin gelişmesi teşvik edilmelidir. Çok kurak geçiyor ve sulamaya ihtiyaç var ise; yüzeysel sulama yapılmalıdır. Bu durumda bitki daha az suya ihtiyaç duyacak olup, hastalık riski azalacak, sonuç olarak birim alandan daha fazla ve kaliteli verim alınacaktır.

Sulama suyu kooperatifler veya birliklerden temin ediliyor ise; “su sırası geç gelecek kaygısı”  ile bitkilerin ihtiyacından fazla su verilmemelidir. Aksi durumda daha fazla su masrafı olacağının yanı sıra, verim ve kalitede düşüş yaşanması kaçınılmaz olacaktır.

Kooperatif ve sulama birlikleri, su kaybını en aza indirmek amacıyla; mutlaka kapalı devre basınçlı sistemi inşa etmelidir. Damla sulama sistemi olabildiğince yaygınlaştırılmalı, yetiştiriciler de damla sulama gibi sistemleri tercih ederek, vahşi sulamadan kesinlikle vaz geçmelidir.

Devletin vermiş olduğu sulama sistemi hibeleri yeterince duyurulmalıdır.

Topraklarımızın geliştirilmesi, su tutma kapasitelerinin arttırılması için, mutlaka doğru toprak işleme ve organik madde takviyesi yapılması gerekmektedir.

Kuru tarım yapılan alanlarda; Hububat-Nadas veya Hububat-Çapa ya da Yem Bitkileri-Nadas ekim nöbeti uygulanmalı, her yıl ekim tercih edilmemelidir. Aksi takdirde hububat veriminde önemli düşüşler ortaya çıkabilir. Bununla birlikte; karlılık çok az veya hiç olabilir.

Eğer; “Hububat-Çapa veya yem bitkileri” ekim nöbeti uygulanacak ise;  erken hasat edilen Macar fiği ve yem bezelyesi gibi yem bitkileri tercih edilmesi doğru olacaktır.

Son yıllarda sulu koşullarda mısır üretim alanlarının genişlemesi, üst üste ekim yapılması, yeraltı ve yer üstü kaynaklarının kullanımını oldukça arttırmıştır. Bu durum; sulu tarımın geleceği için kaygı yaratmaktadır. Münavebede mutlaka tahıllar yer almalıdır. Daha az su isteyen bezelye, soya, soğan gibi ürünler tercih edilmelidir. Hem toprak yapısının korunması, hem de sulama suyunun ekonomik kullanımı, ayrıca hastalık ve zararlıların yayılımının önlenmesi için en az üç yılda bir ekim nöbeti uygulanması şarttır.

Röportajımızın başlığı; “Susuz hayat tarımsız dünya olmaz”. Siz ne dersiniz?

Pandemi ilan edilince, hiç kimse gömlek, pantolon, genel ifade ile giysi almak için mağazalara koşmadı. Derhal market raflarına koşuldu ve raflar boşaldı.

Yaşamak için beslenmek şart! Ancak; tarımsal üretim için de su mutlak şart!

Dolayısı ile “Susuz hayat tarımsız dünya olmaz”.

Editör: TE Bilişim