Söyleşi Tuğba Koçal

Haber Kaynağı: Manşet Gazetesi 

Tabip Odası Başkanı Hamit Güçlüer ile gerçekleştirdiğimiz söyleşide, Türkiye’deki sağlık sistemini ve sağlık çalışanlarının sorunlarını konuştuk. Güçlüer, Türkiye’de sağlık sisteminin tamamen özelleştiğini belirtti.

Tabip Odası olarak üyelerinize yönelik çalışmalarınız hakkında bilgi verir misiniz?

Eskişehir Tabip Odası, 2013 yılından bu yana Bilecik Tabip Odasının da katılımı ile Eskişehir -Bilecik Tabip Odası (EBTO) olarak çalışmalarını sürdürmektedir. Başkanı olduğum yönetim kurulu 2016 Nisan ayında seçilerek göreve gelmiştir. Bir meslek örgütü olarak tabip odamız gerek Eskişehir gerekse TTB'deki katkıları ile Türkiye sağlık ortamın önemli unsurlarından biridir. Eskişehir Tabip Odasının İsmet İnönü Caddesinde idari hizmetlerimiz için büromuz ve Dr. Ata Soyer toplantı salonundan oluşan bir bölümümüz yer almaktadır. Ayrıca Sümer Mahallesinde yer alan Eskişehir Tabip Odası Sümer Lokali, tüm hekimlerin hizmetinde nezih bir ortam sunmaktadır. Tabip odamızda, üye hekimlere yönelik eğitim, panel, konferans düzenlemeleri yanında, sosyal aktivitelerle de mesleki dayanışmayı artırıcı birlikteliklerimizi sürekli hale getirmeye çalışıyoruz. Üyelerimizin özlük hakları ve hukuki sorunları için de tabip odası avukatı aracılığı ile hukuki destek sunmaktayız. Çoğunluğu tabip odası üyesi hekimlerden oluşan TSM koromuz mevcut olup yılda iki kez konser sunmaktadır

“HEKİMLİK BİR YAŞAM TARZIDIR”

Doktorların yaşadığı sorunlardan kısaca söz eder misiniz?

Hekimlerin yaşadığı sorunlar, zorlu bir eğitim, çalışma şartları ve içinde bulundukları ortamlardan kaynaklanmaktadır. İnsan yaşamını önceleyen bir meslekle uğraşmaktayız. Zamanla yarışırken işimizi elimizden gelenin en iyisini yapmak durumundayız. Bunun için dikkat ve konsantrasyonumuz her zaman yüksek olmalıdır. Bunun getirdiği stres ve zorluklarla başa çıkabilmemiz gerekir. Hekimlik bir yaşam tarzıdır. İşimiz hayatımızın ayrılmaz bir parçasıdır. İçinde bulunduğumuz ortam, uygulanan neoliberal sağlık politikaları ve mesleğimizin branş farklılıklarından kaynaklanan bir çok sorunumuz bulunmakta. Sorunlarımızı başlıklar halinde kısaca şöyle sıralayabilirim: Performans sistemi, sağlıkta şiddet, nöbetler, fazla çalışma, icap nöbetleri, yetersiz ücretler, itibarsızlaştırma ve değersizleştirme, mecburi hizmet, zorunlu mesleki sorumluluk sigortası, mesleki bağımsızlık, 'yabancı' doktor, emeklilik, sağlık politikalarına güvenmeme, umutsuzluk ve gelecek beklentisinin azalması.

Ülke genelinde sağlık sistemini nasıl buluyorsunuz? Yaşanan aksaklıklar nelerdir?

2003 yılında Sağlık Bakanlığının başlattığı sağlıkta dönüşüm politikaları ile sağlık ortamı baştan sona değişti. Hastaların müşteri, hastanelerin kar eden işletmeler olarak tanımlandığı bir süreç yaşadık. Sağlıkta finansman modeli olarak GSS (Genel Sağlık Sigortası) modeline geçildi. Prim borcu olanların hizmet alamadığı bu sistemde milyonlarca kişi primini ödeyemediği için sağlık hizmeti dışına itilmektedir. Bu süreç tabii ki hekimleri ve tüm sağlık çalışanlarını da olumsuz etkiledi. Çalışma modelleri değişti. Sağlık alanında taşeron çalışma, sözleşmeli çalışma modelleri büyük bir yer tutar hale geldi. Performansa dayalı ek ödeme sistemi sağlık işletmeleri modeline geçildi. Kârlılığın sağlık ihtiyaçlarının yerini alması sağlık hizmetlerinde endüstriyel üretime özgü yönetim biçimlerinin uygulandığı bu performans sisteminde, hasta bakma ve hastalara uygulanan işlem sayısında artış her şeyin önüne geçti. Hekimler kısa sürede çok sayıda hasta bakarak çok sayıda tıbbı girişimde bulunmak zorunda kaldılar. Daha fazla sayıda hasta muayene etmek için her hastaya ayrılan muayene süresi 5 dakikaya kadar indi. Ameliyat tercihlerinde hastanın ihtiyacı yerine performans puanı öne çıkmaya başladı. 2002 yılında yılda 3.1 kez hekime başvuran yurttaşlarımız, 2015 yılına gelindiğinde ortalama 8.4 kez hekime gider olmuştu. Yine bu sistemde hastaların hastanede kalış süreleri kısalmaya başladı. Bu süreçte yoğun çalışma temposu nedeniyle artık hekimler tükenmişlik duygusunu yaşıyorlar. Artık hekimler iş ve gelir güvenceleri ile ilgili büyük kaygılar yaşamaktadır. Emeklilik sonrası hekimler ciddi gelecek kaygısı yaşamaya başladılar. Performansa dayalı döner sermaye ek ödeme sisteminde hekimlerin net maaşları diğer meslek gruplarına (hakim, savcı, kaymakam, albay vb.) göre düşük kalmıştır. Sonuçta, sağlıkta dönüşümün son halkası olarak kamu- özel ortaklığı modeli ve şehir hastaneleri ile de Türkiye sağlık ortamının tamamen özelleştiğini söylemek mümkündür.

SAĞLIKTA ŞİDDET NASIL ÖNLENİR?

Son yıllarda artış gösteren sağlık çalışanlarına yönelik şiddet sizce neden engellenemiyor?

Son yıllarda sağlık çalışanlarına yönelik şiddet belirgin ölçüde artmıştır. Bunun en temel nedeni de sağlıkta dönüşüm politikaları ile sağlık ortamının kar amacı güden bir alan haline getirilmesidir. Sağlık alanındaki şiddet, sağlık hizmet sunumunun hemen tüm aşamalarında yaygın ve ciddi bir sorun haline dönüşmüştür. 17 Nisan 2012 tarihinde Gaziantep'te genç bir göğüs cerrahı olan Dr. Ersin Arslan'ın bir hasta yakını tarafından bıçaklanarak öldürülmesinden sonra hekimler ve sağlık personeli tüm ülkede sağlıkta şiddete karşı acil önlemler alınması için iş bıraktı, toplantı ve gösterilerle sorunun yakıcılığını ilgililere ve topluma anlatmaya çalışmıştı. Bu çabaların ardından Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından “Sağlık Çalışanlarına Yönelik Artan Şiddet Olaylarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Meclis Araştırması Komisyonu” kuruldu. Komisyon Raporunda sağlıkta şiddetin önlenmesi için Türk Tabipleri Birliği'nin uzun yıllardır önerdiği gibi sağlık personeline yönelik şiddeti ayrı bir suç tipi olarak düzenleme önerisi de yer almıştı.

Sağlık ortamında şiddetin önlenmesi için eğitsel ve yönetsel olarak yapılması gereken bir kaç öneriyi şöyle sıralayabiliriz: Hekime ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin boyutu, nedenleri ve yansımaları hakkında gerekli alan çalışmaları yapılmalı. Sağlık alanındaki Şiddete yönelik mesleki farkındalık yaratılmalı. Hekimlere Yönelik Şiddetin Önlenmesinde, ilgili yetkililerce “şiddete sıfır tolerans” gösterilmeli. Tabip Odaları, Sendikalar, diğer meslek örgütleri (özellikle barolar birliği) , hasta örgütleri, YÖK, Sağlık Bakanlığı, medya, siyasi partilerin desteği ve çözüm konusunda işbirliği sağlanmalı. Hekimlere yönelik şiddetin önlenmesinde hukuksal yöntemler çeşitlendirilerek, cezai yaptırımların artırılmalı. Sağlık çalışanlarına yönelen şiddet eylemleri karşısında organize olarak hukuki ve demokratik yöntemlerle reaksiyon verilmeli. Çözüm yollarının hayata geçirilmesi için demokratik baskı yollarının (basın açıklaması, imza kampanyası, miting, yürüyüş, grev, vs) örgütlenmesi sağlanmalı. Toplumsal farkındalık için geliştirilen çözüm önerilerinin kamusal bilgi haline getirilmeli.

ŞEHİR HASTANELERİ KAMUYA ZARAR, ŞİRKETLERE KÂR SAĞLIYOR

Tabip Odası olarak şehir hastanelerine karşı oluşunuzun nedeni nedir?

Şehir hastanelerinin peş şeşe açılışları yapılıyor. Ancak bu hastanelerin maliyetleri, Sağlık Bakanlığının şirketlere ödeyeceği kira ve hizmet satın alma bedellerine dair tek bir bilgi verilmiyor. Kamu-özel ortaklığının bir finansman modeli olarak kamu zararına neden olduğuna yönelik uyarılarımız dikkate alınmıyor. Bu yöntem devlete, kendisi bu yatırımı yaptığında katlanacağından daha büyük maliyet getirmektedir. Şirketlere de kamunun zararı pahasına aşırı karlar getirmektedir.3-4 yıllık kirası ile bu hastanelerin donanımıyla birlikte tamamını yapmak mümkündür.

Biz hekimler de elbette yeni donanımlı hastanelerde çalışmak istiyoruz. Hastanelerin fiziksel koşularının ve hizmet kalitesinin iyileştirilmesini istiyoruz. Yenilenmeye değil yağmaya karşı çıkıyoruz. Eğer hastanelerde bir değişim gerçekleşecekse, bunun hem mimari hem fonksiyonel bir proje olması, kamu zararı yaratmadan genel bütçeye uygun bir planlama  ve programla, şeffaf bir şekilde tartışılarak yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Şirketlere ödenecek para sadece kira bedeli değildir. Hastanelerde görüntüleme, laboratuar, bilgi işlem, güvenlik, temizlik, yemekhane gibi aklınıza gelen tüm hizmetler yine bu şirketlere bırakılmakta, bunlar için de bu şirketlere “hizmet bedeli” adı altında yüksek paralar ödenmesi karara bağlanmaktadır. Üstelik sağlık hizmetlerinin tümünün de bu şirketlere bırakılması söz konusudur. Şehir Hastaneleri’nin yapıldığı model İngiltere ve Kanada’da yıllarca kullanılmış, yarattığı kamu zararı nedeniyle ciddi eleştirilere neden olmuş, pek çok hastaneyi iflasa sürüklemiş bir modeldir. Yüklenici firma ile yapılan sözleşme gereği pek çok hizmetin aynı firma tarafından karşılanması sağlıkta özelleşmenin geldiği son noktayı göstermesi bakımından önemlidir. Kamu-özel şehir hastaneleri, işletici holdingler ve işletme modelinin benzerlikleri ile özel hastanelerin yeni bir rakibi olarak sağlık sistemindeki yerlerini almaktadırlar.

PERFORMANS SİSTEMİ SAĞLIK SİSTEMİNE ZARAR VERİYOR

Sağlıkçılarda uygulanan performans uygulamasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Artıları ve eksileri sizce nelerdir?

Sağlıkta performans uygulamasını değerlendirmemiz gerekirse, gerek ülkemizdeki, gerekse dünyadaki uygulamalar birçok olumsuz sonucu ortaya çıkarmıştır. "Performansa göre ücret" hastalara zarar vermektedir. Her bir hastaya ayrılan zaman azalmaktadır. Başta hekimler olmak üzere tüm sağlık çalışanları insanca yaşayabilecek bir ücret için daha fazla, daha süratli hasta bakma çabasına girmekte, her bir hastaya ayrılan zaman azalmakta, tıbbi hataların artması kaçınılmaz olmaktadır. "Performansa göre ücret" sağlık harcamalarını da artırmaktadır.

Bu yöntem, toplum sağlığını tehdit etmektedir. Bu sistem sağlığı koruyucu uygulamalara değer vermemektedir. Aslında en değerli sağlık hizmeti, halkı hastalıklardan korumaya yönelik hizmetlerdir. Oysa bu sistemde bireyi hastalıktan korumanın performans puanı yoktur. Bu yöntem ayrıca tıbbi uygulamaları değersizleştirmektedir. Performans uygulamasında bütün tıbbi işlemler hastaya sağladığı faydaya göre değil, kuruma kazandırdığı paraya göre değerlendirilmektedir. Ayrıca bu yöntem, sürdürülebilir değildir. Sağlığa ayrılan kısıtlı bütçe, her yıl artmakta olan harcamaları karşılamaya yetmemektedir. Nitekim SGK, hızla artan sağlık harcamalarının önünü alabilmek için, global bütçe uygulamasına geçmiştir. Bu uygulama, üniversite hastanelerini finansal yönden daha da güç duruma sokmuştur. Yönetsel hiç bir zafiyeti olmasa dahi, bu SGK tarifeleriyle, bu sabit bütçelerle üniversite hastaneleri zarar etmektedir.

Tıp Fakültelerinde “performans” iki kere zararlıdır! Tıp fakülteleri meslek adamı yetiştiren, bilimsel araştırma yapılan ve bilgi üretilen, bilgiyi yaşama dönüştüren yerlerdir. Buralarda; tıp eğitimi için gerekli yoğunlukta hasta hizmeti verilir. Tıp fakültesi hastanelerinde çok sayıda hasta bakmanın teşvik edilmesi, yukarıda sıralanan sakıncaların yanı sıra, eğitimin ve bilimsel faaliyetlerin aksatılmasının da teşvik edilmesi demektir.

Editör: TE Bilişim