Haber: Tuğba Koçal

Haber Kaynağı Manşet Gazetesi

Eğitim Bir Sen 2 Nolu Şube Başkanı Abdurrahman Yıldırım ile söyleşi gerçekleştirdik.  Yıldırım, YÖK’ün kaldırılması gerektiğini söyleyerek, bunun yerine Yükseköğretim Bakanlığı kurulması gerektiğini belirtti.

Öncelikle sizi tanıyalım. Kaç yıldır sendikal mücadelenin içindesiniz?

Diyarbakır ili Ergani İlçesi Söğütalan Köyü’nde doğdum. İlkokul 1 ve 2. sınıfları Diyarbakır Merkezde bitirdikten sonra babamın tayininden dolayı Bingöl’ün Kiğı ilçesine yerleştim ve orta, lise eğitimimi burada tamamladım. Daha sonra Anadolu Üniversitesi Halkla ilişkiler Önlisans ve yine Anadolu Üniversitesi Kamu yönetimi Lisans bölümünü bitirdim. Evli ve 2 çocuk babasıyım. Nur ve Azra adında 2 kızım var.

1997 yılında Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesinde meslek hayatıma başladım. 20 yıla yakındır bu kurumda çalışmaktayım. 2010 yılında Eğitimciler Birliği Sendikası ailesine üye oldum. Henüz üyeliğimin 7. ayında sendika yöneticilerimiz tarafından üniversitenin Sendika Baş Temsilciliği teklif edildi. Ben de işin gerçeği daha sendikacılığın ne olduğunu tam kavramadan bu teveccühü gösteren dostları ve sendikanın önde gelenlerini kırmayarak bu büyük sorumluluğu ve görevi kabul ettim. Bu yeni dönemde ilk iş olarak yeni bir temsilcilik yönetimi oluşturduk. 40 ile 50 arası olan üye sayımızı 6-7 ay gibi kısa bir sürede ekip arkadaşlarımla 459’a ulaştırdık. Anadolu Üniversitesinde yıllarca yetkili olan Eğitim Sen’in elinden yetki bayrağını devir aldık. 6 yıldır Eğitimciler Birliği Sendikasının başındayım. 2 yıl baş temsilcilik 4 yıldır da Şube Başkanlığını yapmaktayım. Çalışma sahamız sadece Anadolu Üniversitesidir. Şu anda yaklaşık 800 üyemiz bulunmaktadır.

Bir sendika yöneticisinde olması gereken en önemli özellik sizce nedir?

 “Empati” sihirli kelime… Çünkü başkalarının duygularını ve bakış açılarını kavrayabilen kişiler, etrafındaki insanların gereksinimlerini çok iyi anlar ve karşılarlar. Bu bakımdan, başarılı ve verimli ilişkiler kurabilen bir öğretmen, bir yönetici, eş ve ebeveyn kısacası insan olarak hayatın her kademesinde kurduğumuz diyalogların verimli birer alış verişe dönüşmesini sağlayan, problemlerimizi çözülür kılan ve sihirli bir fark yaratan sır, hep bu anlayış dolu yaklaşım tarzı olmuştur. İşte, bu yaklaşım tarzı bence empatidir. Bu tarzdan uzaklaşan ilişkilerde korku, öfke, uyumsuzluk, tutku eksikliği, neşesizlik ve en önemlisi verimsizlik hakim olmaya başlar.

“ÜNİVERSİTEDE SENDİKACILIK YAPMAK ZOR”

Üniversitelerde sendikacılık yapmak nasıl bir duygu?

Üniversitelerimizde sendikacılık yapmak maalesef oldukça zordur. Sendikal örgütlenme, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı kurumlara göre daha düşük ve yavaş ilerlemektedir. Bilhassa akademik personelde bu oran daha da düşüktür. Bunun nedenleri arasında; sendika kültürünün devlet sektöründe henüz oturmamış olması, üniversitelerin ideolojik yapıları, aşırı merkeziyetçi yapı, YÖK’ün özgürlükleri sınırlayan ve müdahale eden yaklaşımı gibi nedenler sayılabilir. Ayrıca üniversitelerin özerk yapısı, 2547 sayılı yasanın üniversite rektörlerine vermiş olduğu olağanüstü yetkiler de sendikal örgütlenmede karşılaşılan en büyük sorunlardandır.

Üniversite yönetiminin sendikalara bakışı nasıl?

Yöneticiler her zaman doğruyu ve iyiyi yaptığını düşünerek hareket eder. Sendikacı için asıl olan; yanlışları, eksiklikleri gözler önüne sermek ve bunların düzeltilmesi için mücadele etmektir. Sendika her zaman sahada olan biteni gözlemlemekte ve aksayan yönleri tespit etmekte bunları da yönetime iletirken talep eden taraf durumuna geçmektedir. Yönetimler ise her zaman korumacı ve direnç gösteren taraf olmuşlardır. Dolayısıyla iki tarafın aynı payda etrafında toplanmaları çok zordur. Ayrıca yöneticiler bu talepler karşısında zaman zaman sendikayı kendilerine rakip olarak görürler. Bu yüzden sendikaya ve hak taleplerine çoğu zaman soğuk bakarlar.

Üyelerinizin ne gibi sorunları var? Bu sorunlara yönelik çalışmalarınız hakkında bilgi verir misiniz?

Üyelerimizin talepleri ve üniversitemizdeki en büyük sorunlarımızdan birkaçını anlatmak isterim. İlk sorunumuz, “Döner Sermaye Katkı Paylarının Dağıtımı”na ilişkindir. Döner Sermaye Katkı Paylarının dağıtımını, sadece Akademik Personele ödenir şeklinde kısıtlamıştır. Bu da hizmet üretimine direkt olarak katkıda bulunan İdari Personelde çok büyük bir infiale neden olmuştur. Bir diğer sorun Anadolu Üniversitesinin yapmış olduğu “yurtiçi ve yurt dışı sınav görevlendirme kriterleri”nin bir türlü açıklığa kavuşturulamamasıdır.  Bu sorun üniversite çalışanları arasında yönetime olan güveni azaltmakta ve aidiyet duygusunu yitirtmektedir

Rektörlere verilen “13/b-4 maddesi”nin yerinde uygulanmaması bu yetkinin sürgün amaçlı kullanılması da bir başka sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca, Valilik genelgesine uygun çalışma saati olan 08:00-17:00 saatleri arasında çalışmak istiyoruz.

Türkiye de memur sendikacılığının durumunu nasıl görüyorsunuz?

Türkiye’de memur sendikacılığının henüz çok yeni olması ve sendika kültürünün henüz oturmamış olması, yasaların getirmiş olduğu sınırlamalar ve zorluklar, grev hakkının olmaması en büyük sorunların başında gelmektedir. Kamu sendikacılığının önündeki engeller kaldırılmadan Türkiye’de aktif sendikal politikaların üretilmesi ve geliştirilmesi mümkün değildir.

YÖK konusunda görüşleriniz nelerdir?

Yükseköğretimin sorunlarını köklü ve kalıcı bir şekilde çözecek reform niteliğinde yeni bir yükseköğretim kanununa ihtiyaç olduğu kesindir. Yükseköğretimdeki sorunların, rektörlük makamının atama şeklinin değiştirilmesiyle çözülemeyeceği “Yapılan mezkûr düzenleme yerinde olmakla birlikte rektörlük makamının yetkilerinin de gözden geçirilerek sınırlarının çizilmesi adil bir yönetim biçimi için elzemdir. Atılan bu pozitif adımdan sonra yükseköğretimin sorunlarına daha kalıcı çözümler getirecek, yükseköğretimin sorunlarını köklü ve kalıcı bir şekilde çözecek reform niteliğinde yeni bir yükseköğretim kanununa ihtiyaç olduğunu her defasında söyledik ve yineliyoruz.”

15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra bütün kurumların yeniden yapılanması 100 yılda yapmamız gerekeni 10 yılda yapmalı ve elimizi çabuk tutmalıyız.  Bunun içinde önce YÖK ve Üniversitelerden başlamalıyız. Bir sendika başkanı olarak benim naçizane fikrim YÖK kalkmalı ve yerine Yükseköğretim Bakanlığı diye bir bakanlık kurulmalıdır. Artık bizim ülke olarak yavaş kararlar alacak ne vaktimiz nede zamanımız var bunun için hızlı kararlar alabilecek sistemlere ihtiyacımız var oda bu yoldan geçer.

16 NİSAN’DA “BİSMİLLAH” DEDİK

Gündeme ilişkin ne söylemek istersiniz? Ülke gündemini yakından ilgilendiren referandum sürecini geride bıraktık. Bu süreci ve sonucu nasıl değerlendiriyorsunuz?

İşimiz kolay değil. Çok çalışmamız lazım. Emperyalist güçlerin dört bir taraftan esir almaya çalıştığı coğrafyamıza sahip çıkmak zorundayız. Milletimiz için, ülkemiz için, ümmet için dünya için ayağa kalkmalıyız ve bizi boyunduruk altına almaya çalışanlara izin vermemeliyiz. İçeriden ve dışarıdan bütün düşmanlar şunu iyi bilsin ki biz bir olursak, bizi kimse boyunduruk altına alamaz. Bize kimse diz çöktüremez. Bizi kimse teslim alamaz. Biz ayağa kalktık mı oturmayız. 15 Temmuz gecesi hep birlikte ayağa kalktık, FETÖ'cü alçakları, işgalcileri püskürttük. Bunun ilk ayağı olan 16 Nisan’la Bismillah dedik. 16 Nisan 2017 Pazar günü gerçekleşen referandum sonucunda milletimiz; Türkiye'nin öze dönüşüne, geleceğe doğru kararlı yürüyüşüne, güven ve istikrar perspektifiyle yükselişine hız kazandıracak anayasa değişikliğine "evet" demiş ve onay vermiştir.

Editör: TE Bilişim