Melanom, ciltte pigmentasyon yapan hücrelerin malign tömörüdür. Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği (TROD) Başkanı Prof. Dr. Esra Kaytan Sağlam, melanositlerin tümör hücrelerine dönüşümünün genetik olarak eğilimli kişilerde daha sık olduğunu belirtti.

Çevresel faktörler, genetik değişikliklerin birikimi, onkogenlerin aktivasyonu, tümör baskılayıcı genlerin inaktivasyonu ve bozulmuş DNA onarımı hastalığın oluşumunda rol oynadığını belirten Sağlam, “Erken evrede hastalık yalnızca cildin epidemisinde görülürken, ilerleyen evrede yüzeysel papillar dermise ve daha ileri evrede cilt derin katlarına ve diğer organlara yayılım, yani metastaz görülebilmektedir. Melanom sıklığı diğer kanserlere kıyasla daha hızlı bir artış göstermiştir. Son 30 yılda yüzde 237 oranında artış göstermekle beraber, 100,000 kişide 2.8 olup tüm cilt kanserlerinin yüzde 4’ünü oluşturmaktadır. Fakat cilt kanserlerinden ölüm sebeplerinin yüzde 75’inden melanom sorumludur.

SEER-Surveillance, Epidemiology, and End Results çalışmasının sonuçlarına göre erkeklerde yasam boyu melanom gelişme riskinin yüzde 2,67 iken, kadınlarda bu oranın yüzde 1,79 olarak belirlendiğini söyleyen Sağlam, bu verilere karşılık ultraviyole ışınlarına maruziyetin artışı ve solaryum kullanımları nedeniyle genç kadınlarda melanom sıklığında artış kaçınılmaz olduğuna dikkat çekti.

Prof. Dr. Esra Kaytan Sağlam, hastalığın ortaya çıkmasını belirleyen risk faktörleri ile ilgili olarak da şu bilgileri paylaştı:

“Önceden melanom öyküsü, 50 yaş üzeri, düzenli dermatolog kontrolü olmaması, benlerde değişiklik, erkek cinsiyettir. Bu faktörlerden 1-2’sinin olması genel popülasyona göre melanom için 2-4 kat artmış risk, 3 risk faktörü taşıyanların ise 20 kat artmış risk altında olduğu bildirilmektedir. Solar radyasyon insan için karsinojenik olarak kabul edilmektedir. Yıllık ortalama ultraviyole radyasyon miktarı artması melanom oluşmasını önemli ölçüde arttıracaktır. Sıklıkla güneşten yanık olan kişilerde melanom riski de yüksektir. Bronzlaşmak amacıyla kullanılan solaryum vb. cihazların da melanom riskini arttırdığı bildirilmektedir. Ailesinde birinci derece akrabalarından en azından birinde melanom olan kişiler melanom gelişimi açısından aile öyküsü olmayanlara kıyasla yaklaşık iki kat risk altındadırlar. Bunun yanı sıra ikinci kez yeni melanom görülmesi için 5 yıllık risk %11, üçüncü kez melanom için 5 yıllık risk %30 olarak bildirilmektedir. Daha önce melanom dışı cilt kanseri olan kişilerde melanom gelişimi için rölatif risk 2.8-17 arasında bildirilmektedir. Melanom vakalarının yaklaşık %25’inde bir veya daha fazla atipik ben varlığı, %27’sinde de fazla sayıda, 50 adet ve üstü basit ben olması beklenir. Birden fazla atipik ben varlığında ve toplam basit nen sayısının fazlalığı durumunda melanom için rölatif risk artısından söz edilmektedir.”

“50 yaş üstü ve erkek olmak da riski artırıyor"

Melanom insidansının farklı ırk ve etnik kökenli topluluklar arasında değişkenlik gösterdiğini söyleyen Sağlam, melanom riskinin yaş ile birlikte arttığını, erkeklerde ve beyaz ırkta daha fazla görüldüğünün bildirildiğini söyledi. Bazı hastalıkların da melanom riskini artırdığını belirten Sağlam, “Kseroderma pigmentosum ve psöriazis yani sedef hastalarında melanom riski artmaktadır. Düşük sosyoekonomik durum da artmış melanom sıklığı ile ilişkili bulunmuştur. Bunların aksine bir durum olarak Kaliforniya’da yapılan bir araştırmada yüksek sosyoekonomik düzeydeki adolesan ve genç kadınlarda bronzlaşma amacıyla ultraviyole maruziyetinin yüksekliğine bağlı olarak melanom insidansında artış olduğu rapor edilmiştir. Cilt lezyonlarında; A: asimetri olması, B: border (sınır) düzensiz oluşu, C: color (renk) çeşitliliği, D: diameter (çap) ve E: evolving (gelişen) lezyon melanomu düşündürür. Büyüyen, kanayan, koyu ve açıklı farklı renkleri olan ve renk değiştiren cilt lezyonları alınarak incelenmelidir. Hastalık yerleşim yerleri, Açık ten renkli kişilerde hastalık görülme riski daha yüksek olmakla beraber erkeklerde en sık gövdede, kafada saçlı deride ve boyunda görülür. Kadınlarda ise en sık alt bacaklarda görülür. Koyu ten renkli kişilerde, melanom avuç içi ayak tabanı el ve ayak tırnak içlerinde oluşabilir. Ayrıca melanom ağız içi, genital, makat bölgesi gibi hiç güneş görmeyen bölgelerde de görülebilir.” dedi.

Yüzeyel, nodüler, lentigo maligna ve akral melanom gibi farklı türleri görülebildiğini belirten Sağlam, “Yüzeyel melanom yüzde 70 sıklıkla görülen tipidir. Aralıklı güneş maruziyeti ile ilişkili olup en sık gövde, kol ve bacaklarda görülür. Genelde daha öncesinde benler vardır ve bu benlerden gelişir. Bulunduğu bölge dışına yayılabilir. Nodüler tip ise erkeklerde daha sık görülen, gövdede yerleşerek hızlı ilerleyen tiptir. Siyah-kahverengi nodüller ile ülserasyon ve kanama görülebilir. Lentigo melanomlar tüm melanomların yüzde 4-15’ini oluşturan en iyi davranışlı gruptur. Mesleki maruziyet sonrası el sırtı, baş-boyunda bölgelerinde görülür. İleri yaş hastalarda, mevcut benlerden bağımsız olarak çıkar.” diye konuştu.

Melanomdan primer korunma için açık tenli ve güneş altında çalışan kişiler gibi yüksek risk grupların bilgilendirilmesi ve tarama programlarının yapılması, halkın ultraviyole ışınlarının etkileri hakkında bilgi sahibi olmasının sağlanmasının önemli olduğunu ve gereksiz solaryum uygulamalarından kaçınılmasının gerekliliğini vurgulayan Prof. Dr. Esra Kaytan Sağlam, ayrıca tedavi ile ilgili de şunları söyledi:

“Melanomdan korunma ve kurtulma için erken tanı şarttır. Bu kapsamda kişilerin kendi kendini muayene etmesi, ciltlerindeki değişiklikleri takip etmeleri ve şüpheli durumlarda doktora başvurmaları gereklidir. Erken evre melanomlar cerrahi olarak çıkarılabilir, kalınlıklarına bağlı olarak hastalık bölgenin çıkarılmasının yanında yayılma riski olan lenf bölgelerinin de (sentinal lenf nod çıkarılması) boya ve farklı yöntemlerle tespit edilerek çıkarılması gerekir. Tedbir amaçlı interferon tedavileri veya kemoterapiler önerilebilir. Son dönemlerde hastalığa karşı geliştirilen hedeflenmiş tedaviler melanom tedavisinde büyük gelişmelere yol açmıştır. Uygun hastaların tespiti sonrasında hedeflenmiş, kişiye özgü tedaviler ile yaygın hastalığın tedavisi mümkün olabilmektedir. Ayrıca hastalığın immünolojik yapısından dolayı bağışıklık sistemi üzerinden çalışan bazı ilaçlar ile tedavi yaklaşımları geliştirilmiş ve hastalara çok farklı tedavi önerileri sunulabilmiştir. Radyoterapi de cerrahi sonrası özellikle lenf bezlerinin tutulumu olan hastalarda, hastalığın küçültülmesinde veya yaygın hastalıkta kemik, beyin gibi bölgelerin tedavinde kullanılmaktadır. Melanom tedavisinde hastalığın doğru tespiti, ayrıntılı yaygınlık değerlendirilmesi sonrasında bu konu ile özellikle ilgilenen ekiplerce, farklı disiplinlerin ortak akıl üreterek hastaya özgü tedavi algoritmalarını oluşturması en yüz güldürücü sonuçlara ulaşılmasını sağlamaktadır.”

(İHA)

Editör: TE Bilişim