“17 Ağustos 1999 yılında 23 bin 781 kişinin hayatını kaybettiği 7.5 büyüklüğündeki depremin yıl dönümünde Eskişehir’de yaşayan vatandaşlar depremle uyandı.”

“Depremle uyandı” tümcesi kendime soru olarak döndü.

Depremler bizi uyandırdı mı?

Deprem kuşağında olan ve yıllarca deprem nedeniyle milyonlarca ev yıkıldı, binlerce insanımızı yitirdik.

Enkaz altında kalan yurttaşların “Sesimi duyan var mı” çığlıkları unutmak mümkün mü?

Depremin simgesi oldu bu çığlıklar.

En son büyük depremlerden birisini 17 Ağustos 1999 yılında yaşadık.  Bu Marmara depreminden 12 yıl sonra yaşanan Van Depremi’nde de verilen kayıplar, kaçak yapılaşma,sağlıksız kentleşme, yapı denetim sisteminin eksiklikleri, zaafların varlığının devam ettiğini bir göstergesiydi.

Yani depremler bizi uyandırmamış…

İnşaat Mühendisleri Odası Şube Başkanı Bülent Erkul’un sergi açılışındaki konuşmasına irdelediğimizde bizim uyanmaya hiç niyetimizin olmadığını da gösteriyor.

Erkul’un konuşmasında bir bölümü paylaşıyorum:

“…daha çok rant amaçlı olan kentsel dönüşüm projeleri dışında deprem kaygısını giderecek adımlar atılmamış,  güvenli yaşam sağlanamamıştır. Siyasal iktidarın kentleşme ve imar politikaları bağlamındaki yaklaşımı ve doğal afetleri kader gibi gören anlayış ne yazık ki endişelerimizi arttırıyor. Kentler deprem tehlikesine değil ranta göre düzenleniyor.”

Sömürüye dayalı sistemlerde (kapitalizm) insanın insanca yaşamasını olanaklar sağlamaz.

Rant üzerine, kar üzerine çalışır. Kar ve rantın altına baktığınızda senin, ‘alın terin’ ve ‘can’ın vardır.

Sadece sistem veya kapitalizmi suçlu? Binanın yapımında malzemeyi çalan mütahhidin, imzayı atan mühendisin ve oturma izni veren belediyenin suçu yok mu diye düşünebilirsiniz.

Kapitalizm, sömürü için sadece rant ve kar üzerinden yapmaz. Toplumun değerlerini de yok eder.

Örneğin; “köşeyi dön, ne yaparsan yap” der, din sömürüsü üzerinden ‘her şey Allah’tan deyip yaptığının üzerine örter. Hakkını aramana izin vermez. Kültürünü, dilini yozlaştırır. Bireyi toplumdan ayırır, ‘bencil’ bir kişi haline getirir. O kişi de sadece kendisini düşünür, çıkarı için her şey yapar.

Grup Yorum’un deprem sonrası yaptığı şarkının sözlerini yazarak ‘o anları’ bir kez daha yaşayalım.

"Uykudaydı İstanbul, İzmit, Edapazarı, Bolu, Yalova/ Uykudaydı Eskişehir, Ankara, Gölcük, Değirmendere, Düzce, Bursa/ On yedisinde Ağustos'un, sonra onikisinde Kasım'ın/ Dipten bir uğultu koptu, bir çığlık yükseldi topraktan/ Saniyelere sığdı onbinlercesi ölümün/

Sonra çığlıklar ağıtlara, ağıtlar çığlıklara karıştı/ Ben buradayım, sesimi duyan var mı/ Geceydi uğultulu geceydi/ Binleri aldı gitti/

Gövdem toz toprak göçük altında/ Gövdem unufak enkaz altında/ Acıya gömdüler güzel vatanımı/ Mezarımda Adım yok/ Kaybettiler oy bedenimi/

Viranemde feryadım yok/ Bak göçük altında bizimkiler/ Hayat verecek bir el bekler/ Birlikte gülmeyi, birlikte sevmeyi/ Birlikte paylaşmayı/

Birlikte yürümeyi bilenler/ Kardeşlik duygularıyla koşup geldiler/

Birlikte çok gülemediler ama/ Birlikte öldüler/ Ayrımız gayrımız yoktur dediler/ Sildiler gözyaşlarını birbirlerinin/ Yaralarına merhem oldular/ Deprem olmuş yıkım olmuş of/ Yüreğim göçük altında/ Haykırıyorlar yetiş diyorlar Koşup gelenler dayan diyorlar/ Kazma ile kürek ile diş ile tırnak ile/ Dostça bir yürekle umutla arıyorlar/

Ben buradayım sesimi duyan var mı/ Sesini duyan var/ Sesini duyanlar bizimkiler/ Bak yaşatmak için sana koşuyorlar/ Ak sakalına, çocuk yaşına bakmadan/ Tırnaklarıyla kazıyorlar enkazı Betonu tırnaklarıyla deliyorlar/ Çıkarsız hesapsız/ Yüreklerinin susturamadığı sesini/

Elleri gibi kavuşturuyorlar birbirine/ Gömülmesek de toprağa birlikte/

Acıya gömüldük hep birlikte/ Gülcan bebe, Ayşe teyze, Mehmet amca, Fatma abla/ içeride kaldı anam, içeride kaldı babam/ Bir tane de değil ki hangi birine yanam/ Ben buradayım sesimi duyan var mı.."

İnsanlar çok güzel şeylere layıktır.  İnsanca yaşamak, insanca yaşayabileceği ücret almak, sağlıklı konutlarda ve sağlıklı kentlerde yaşamak. Sağlıklı çevrede nefes almaya layıktır.

Engellenemeyecek afetler olur. Sistemden ve insandan kaynaklanan binaların yıkılmasının hesabı sorulmalı. Sömürüye dayalı sisteme kafa tutmalıdır.

Kader deyip susmamalıdır.

Acıları unutursak, gerçekleri kabul etmezsek inanın bir gün bir enkazın altına kaldığımızda ‘Sesimi duyan var mı” demek de çare olmayabilir.

O zaman şimdiden birbirimizin sesimizi duymalıyız.

“Sesimi duyan var mı?”