-Okyanus'un Dildar'a mektubu-

Şu an, sana yazma isteği içerisinde sığınırken geceye, bana eşlik etmesi için dinlediğim müziklerin hiçbiri dokunamadı yüreğime. Huysuzluk içerisinde kapattım müzik listesini, tv nin sesini. O an fark ettim ki, yağmurun sesi odama gelmiş.. “Sevdalın beni sever, beni dinle” der gibi.

  Hoş geldin yağmur, hoş geldin sevdiceğim. Dildar’ım hoş geldin… Senin bana “hoş geldin kadınım” dediğin gibi. Dışarıda damlalar, sayfada kelimeler oynaşmalı şimdi.

  Seni ilk gördüğüm günü anıyorum gülümsemeyle.

Haylaz çocuklar gibi; bazen muzur bazen de öyle masum bakıyordun ki.. Yıllara, aylara, günlere dağıtarak nasıl izledim bitanem bir bilsen seni, o gözlerin sevdalı gözlere dönüşmesini.

  Sarmaya çalışırken yüreğimdeki yaraları, kabuk altından sızan kanları… Ve sen usulca silerken yarayı, istemeden ağrıtışlarını.. Benim acılı bağırışlarımı, sonra birbirimize sarılıp huzura varışımızı nasıl da izledim.

Hasan Hüseyin Korkmazgil'in bir şiiri gibi; "

Ben acının aşk ilinden olduğunu bilmezdim / yokluğa değdi geçti / özlemden içti geçti / gelip gönlüme düştü / Hep ayrılık hep özlem / kanat açıp uçmağa / gülmek mi ağlamak mı/gücümüz yok seçmeğe Gözlerin birdenbire / benzemiş türkülere."

  Bir gülüşünle sana tekrar tekrar aşık olduğumu izledim.

Elini tutunca paylaştığımız sıcacık gücü hissetmek zor değildi. Ama yetinmedim, o gücün yükselişini hissederken aynı zaman da yılmadan bıkmadan izledim.

 Parmaklarını, saçlarını, bana bakışını, dışarı bakışını, çay içişini, beni sevişini izledim.

Yine yetinmedim..

 Kendimin seni sevişini izledim. Tenimize dokunurken hücrelerimizin birbirimizin bedenine attığı imzayı izledim. Yüreklerimiz delice çarparken seslerinin türküsünü izledim. Parmağıma taktığın yüzüğün tılsımının, damarlarıma yayılışını izledim.

  Hiç ses izlenir mi? Dildarım ben senin sesini izledim.

Bazen cıvıl cıvıl çocuklar görürdüm sesinde, sokaklarda koşan,  bazen de  derin düşüncelerle oturduğu kaldırım taşını oyan.

Hani Ahmet Telli'nin dizeleri gibi; "Çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum.."

 Kimi zaman bir delikanlıydı sesindeki.. Kanı kaynayan, kimi zaman yorgunluğunu gülümsemesine saklayan koca yürekli bir adam.  İçinde buğular taşıyan, yürek dağlayan… Kahkahasında hayat bulduğum, gece ayışığında koynuma doldurduğum.

  Dildar'ımın sesi…

Konuştuğum zaman hüzünlerinin bir kısmını paylaşırım sandığım, neşesinden güç aldığım, günümde huzurum, gecemde uykum. Bir kez daha duymak için can attığım, her duyduğumda ilk kez gibi heyecana kapıldığım. Sıkılır mısın diye hayıflandığım ama yine de dayanamadığım, hiçbir sözcüğü yarına bırakamadığımsın.

  Sesinle kahvem daha kokulu bitanem.

Yollar kısacık, gün anlamlı, deniz mavi, sular duru, yıldızlar parlak, yastığım yumuşak. Anlıyor musun Dildar'ım?...

  Seni dinlerken yıldızlardan ışık çalıyor gözlerim, onlar gibi parlıyor.

 Okyanus'u musun dalgaları bedenime vuruyor. Suyun duruluğu tenimde dolaşırken papatyalar saçlarıma konuyor. Güzelleşiyorum aşkım.

  Herkesin sevdası kendine büyüktür herhalde.

  Büyük olsa ne, küçük olsa ne…

  Ölçmenin anlamı ne…

  Sen…

  Gelip oturmuşsun yüreğime.

  Aşk üzerine ahkam kesenler, birbirinin yüzünü gözünü okuyamazken..

  Ben dünyamı kurmuşum senin sesine.

  İyi ki varsın Dildar'ım

  Dilerim son nefesimde, gözüme perde inse de; sesini duyayım.

  Ve sonlandırırken mektubumu sesinle,yağmur damlaları hala benimle…

ŞABAN BAĞCI