CHP Eskişehir Milletvekili Dr. Jale Nur Süllü, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan “100 Günlük Eylem Planı” değerlendirerek eleştirilerde bulundu.
100 Günlük planda ekonominin çöküşte, vatandaşın cebine dikildiği şeklinde değerlendiren Süllü’nün açıklaması aynen şöyle:
“Çorlu’da ray çöküyor, İstanbul’da bina çöküyor, Yatağan’da kömür bandı çöküyor, 3. hava limanında alan; Karadeniz’de otoyol köprüsü çöküyor. LGS ve Üniversite sınav sonuçları açıklanıyor: Sınav sistemleri çöküyor, öğrenci çöküyor, veli çöküyor, kısacası eğitim sistemi çöküyor. Çocuklar kayboluyor, tacize uğruyor, hayatlar çöküyor, güven çöküyor. Temel değerler sistemi çöküyor. Sağlık sistemi çöküyor, ekonomi çöküyor, kamusal sistem çöküyor, milletin egemenliği çöküyor.
Yaşanan bu çöküşte, 100 Günlük Plan açıklanıyor ve ne yazık ki umutlar hepten çöküyor. Tüm sitemlerdeki çöküşü önlemeye yönelik olmaktan çok, daha da derinleştirmeye yönelik günler bizleri bekliyor görünüyor.
Açıklanan 100 Günlük Planda yürütmenin gözü vatandaşın cebinde, yük vatandaşın sırtında, rant çevrelerine yönelik toprağı, doğayı katledecek, sözüm ona büyük projeler ön planda, çözüm önerileri, göstermelik; sorunları çözmekten uzak.
İçinde bulunduğumuz ekonomik tabloya baktığımızda, seçim ekonomisi nedeni ile Haziran ayında 25,6 milyar lira bütçe açığı, geçen yılın haziran ayına göre 86.5 oranında artış kaydetmiş görünüyor. Dolar 5.28 olmuş, Euro ise 6.17 tl ile kontrol edilemez bir yükselişe geçmiştir.
Temmuz ayı Tüketici enflasyonu, TÜİK verilerine göre yüzde 15,85 ile 15 yılın en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Ancak, vatandaşın yaşadığı enflasyon, açıklanan bu verilerin neredeyse iki katıdır. Pazarda yaz ayları olmasına karşın sebze meyve fiyatlarındaki yükseklik açıkça görülmektedir. Domates 5 TL’nin altına inmemiştir. Simit bile 1.25 TL olmuştur. Yaz aylarında olmamız nedeni ile vatandaşın cebine yansımaları henüz tam anlaşılmayan doğalgaz, elektrik gibi vatandaşın doğrudan ve dolaylı cebine yönelik zamların etkisi durumu daha da kötüleştirecektir. Akaryakıta gelen zamlar ÖTV kısılıyor ama dolar yükselmeye devam ettiğinde ne olacağını hep birlikte göreceğiz. Üretim girdileri nedeni ile üretim yavaşlamış, Vatandaş, temel gereksinimlerinde bile kısıntıya gitmektedir. Artık enflasyon sözcüğü yerine, ekonomideki durgunlukla birlikte yaşanan enflasyon stagflasyondan söz edilir olmuştur.
Ekonomideki kötü gidişatın önlenmesi amacı ile yine vatandaşın cebine göz dikilmiş. Bir yandan zamlar, diğer yandan kamuda tasarruf diyerek vatandaşın doğrudan hizmetlerinden yararlandığı belediye ödeneklerinde gidilecek %30’luk kesinti ile bütçe açıklarının kapatılması öngörülüyor. Bu da vatandaşın alacağı hizmetin azalması anlamına geliyor.
100 günlük planda, bütçe ve kamu maliyesinde düzenlemeler yapılacağını belirten Sayın Recep Tayyip Erdoğan, ‘Gelin yastık altından dövizlerinizi, altınlarınızı çıkartın Yerli, milli direnişinizi tüm dünyaya karşı ortaya koyun’ diyerek ekonomideki kötü gidişatın yükünü vatandaşa yükleyerek çözümü öngörüyor. Her geçen gün yoksullaşan halkın tasarruf edecek hali kalmamış, çoktan altınlar dolarlar erimiş. Bu yük zaten ağır ekonomik koşullar altında ezilen halk yerine, ranttan yararlanan kesimlere yüklenebilecekken, açıklanan projelerde yine rant çevreleri kollanıyor.
İNSAN YAŞAMINI TEHDİT EDEN, DOĞAL DENGEYİ DAHA DA ÇÖKERTECEK ÇILGIN RANT PROJESİ
İnsanoğluna kucak açan doğa, dengesini bozmaya kalkanlara bazen bir selle, bazen depremle verir sert cevabını. İnsanoğlu aldırmaz bu haykırışlara ve çılgın projelerle rant uğruna acımasızca doğayı katletmeye devam eder, altında kalacağını bile bile. Ders de alınmaz geçmişten, çöken köprülerden, kömür bantlarından. Önemli olan, ranttır. Bütçedeki açığa ve güya kamuda tasarrufa karşın, doğayı toprağı, ekolojik dengeyi bozma pahasına 100 günlük eylem planında büyük bütçeli projelerle yine yandaşlara rant yaratan, bedelini vatandaşın ödeyeceği yüksek bütçeli projeler açıklandı.
Bunun en belirgin örneği, tüm rant projelerini gerçekleştirdikleri yap-işlet- devret modeli ile yapmayı planladıkları “Çılgın Proje” dedikleri Kanal İstanbul Projesi. Ülkemize bedeli 65 milyar lira. Çarpık şehirleşmiş, beton yığını haline getirilmiş deprem ihtimali olan bir şehirde tonlarca metreküp toprağın yer değiştirmesi ile deprem riskini tetikleyecek İstanbulluların yaşam hakkını tehdit eden, Sazlıdere barajını yok edecek, Çatalca’da 107 bin hektarlık orman alanını talan edecek, Marmara’yı kirletip, oksijen oranını azaltarak ekolojik dengesini bozup, bölgedeki fauna ve florayı tamamen değiştirecek çılgınlıkta bir proje.
Doğada yaratacağı hasar ile çılgın, ülkeye maliyeti ile çılgın, yine parasının halktan çıkışı ile çılgın bu proje 100 günlük plan içinde ne yazık ki yerini almış durumda.
ÇILGIN PROJELERDEN ESKİŞEHİR DE NASİBİNİ ALMIŞ GÖRÜNÜYOR
Alpu Ovası’nda kurulacak olan Termik Santralle Eskişehir de bu çılgın projelerden nasibini almış görünüyor. Neresi çılgın bu projenin derseniz Çılgın hem de çok çılgın. Belediyelerin, konunun otoritelerinin, onca odanın, sivil toplum örgütünün, yörede yaşayan vatandaşların; kısacası, tüm Eskişehirlilerin istememesine, onca dirence, açılan onlarca davaya karşın yapacağız demek çılgınlık değil de ne? Kirli hava, insan sağlığı tehdidi, kaybolan tarım toprakları, biten tarım, hayvancılık, su kaynaklarının tüketilmesi, neresinden ele alsanız en az Kanal İstanbul kadar çılgın proje.
Biz Eskişehirliler, bu projenin gerçekleşeceğine bir türlü inanmak istemezken,100 Günlük Planda ihaleye çıkılacağı bilgisi, müjdeymiş gibi hem de övünerek veriliyor. Tarım ve Orman Bakanlığının korunacak 12.12.2016 tarhli kararı ile 1. Sınıf tarım arazisi olarak ‘büyük ova’ adı altında tarımsal sit alanı ilan ettiği verimli tarım toprağımız elden giderken bölgede geçimini tarımdan sağlayan halkımıza, bunu nasıl açıklayacaklar? Temiz havası ile övündüğümüz şehrimize bu kötülüğü nasıl yapacaklar? Bu rant projesini, Eskişehirlilere karşı yapma kararlılığı ile hareket edip bir de bunla övünenler, bunun hesabını çocuklarımıza ve onlara bırakacağımız doğaya nasıl verecekler merak ediyorum.
Üzülmesinler onları bu konuda hesap vermek zorunda bırakmayacağız. Her ne kadar 100 günlük planda yer verseler de tüm bu olumsuzlukları iyi bilen ve öngören bilinçli Eskişehir halkı, bu projeyi yaptırmamakta kararlıdır. Anayasa’nın 56. Maddesi 2872 sayılı 10. Maddesi gereği ‘herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkının bulunduğu, çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devlet ve vatandaşın ödevidir. Devlet bu ödevi yerine getirmeyip Anayasayı çiğneyerek, termik santrali 100 günlük plana övünülecek bir yatırımmış gibi koysa da Eskişehirli vatandaşlar olarak bizler, bu görevi yerine getireceğiz. Eskişehirlileri sakın hafife almasınlar. Derhal bu yanlıştan dönsünler. Ben de hem Enerji Bakanlığı’nda ihale sürecinin hem de Tarım ve Orman Bakanlığı’nda bu konunun takipçisi olacağıma söz veriyorum.
100 GÜNLÜK PLANDA ESKİŞEHİRLİLER’İN “AĞZINA ÇALINAN SÖZDE BİR PARMAK BAL”
Termik Santralle tahrip edilecek olan ekolojik denge ye karşı haklı tepkileri gidermek üzere Millet Bahçesi Projesinin ön plana çıkarılmaya çalışıldığının farkındayız. Her birimizin maçlarda, törenlerde anılarının olduğu Atatürk Stadyum’unun yıkılacağı haberi, her ne kadar içimizde bir burukluk yaratıyorsa da şehre kazandırılacak yeşil alan, bu burukluğumuzu bir nebze hafifletmektedir. Hele hele geçmişte, tüm okullar bölgesi ile birlikte TOKİ’ye devredilerek betonlaştırılması yanlışından belediyeler ve Eskişehirlilerin direnmesi ile dönülmüş olmasından ve şehir merkezinde düzenlenecek bir yeşil alandan duyduğumuz memnuniyeti kamuoyu ile paylaşmak isterim. Eskişehir’e ve Eskişehirlilere zarar verecek Termik Santral gibi olumsuzluklara nasıl karşı çıkıyorsak, Eskişehirlilerin kazanımlarına daima olumlu yaklaşacağımızın da bilinmesini isterim.
Ancak, kamuoyu ile paylaşmak istediğim nokta, her şeyin en iyisine laik ve estetik anlayışı çok yüksek olan Eskişehirli hemşerilerimize yakışır bir düzenleme olması ile ilgili bu projenin takipçisi olacağımızdır. Dede Korkut Parkı gibi estetikten uzak ya da düzenlemesini belediyeye vermeyerek gerçekleştirilen, DDY alt geçit üst düzenlemesi gibi işlevsellikten uzak ve çirkin bir yapılaşma olmaması gerektiği konusunda uyarıda bulunmak isteriz.
Ayrıca, Türkiye’de futbol kültürüne çok şey kazandıran Eskişehirspor tribün taraftarlarının, son günlerde dille getirdikleri Ayder tribününün korunması ve Eskişehir Atatürk Stadı anılarının korunabileceği düzenlemelerle ilgili haklı taleplerinin de dikkate alınmasını istediğimizi bildiririz.
HASTA GARANTİLİ ŞEHİR HASTANELERİNDEN BİRİ DE ESKİŞEHİR’E
Yürütmenin her fırsatta devrim yarattığını söylediği sağlık sistemi, rant uğruna gerçek anlamlı bir çöküşle özelleştiriliyor. Dünyada sağlık hizmetlerinin sunulmasındaki yeni eğilimin, vatandaşın daha kolay erişebileceği, hizmetlerden daha iyi yararlanabilecekleri butik branş hastaneleri olduğu bilinmektedir. Yürütme, İngiltere ve Kanada’da daha önceden uygulanmış, ancak kamuya maliyeti yüksek olduğundan vazgeçilmiş, modası geçmiş devasa şehir hastanelerini ısrarla, övüne övüne açmaya devam ediyor.
Kamuoyunda çok tartışılan hasta garantili vatandaşa almadığı hizmetin de parasını ödeterek yük getiren hastanelerin, vatandaşa getirdiği bir diğer yük de hizmete ulaşmada. Eskişehir’de hastanenin konumu ve büyüklüğü göz önünde bulundurulduğunda, tüm illerde olduğu gibi belirli bir bölgenin tümüne hizmet verecek büyük hastaneler olarak tasarlanan Şehir Hastaneleri, Eskişehirlilere de bu konuda sıkıntı yaşatacak görünmektedir.
Yerel yönetimlerle yer ve ulaşım planlaması konusunda mutabakat sağlanmadan konumlandırılan şehir hastanesinde yük, yerel yönetime yıkılmak istenmektedir. Bir yandan, kamuda tasarruf adı altında belediyelere yüzde 30 ödenek kesintisi getirilirken, kamulaştırma bedellerinin belediyeler tarafından ödenmesi mümkün değildir. Buna karşın, Eskişehirlilerin sağlık hizmetlerine erişimini ön planda tutan Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Yılmaz Büyükerşen , tramvay projesinin ilk omurgasını oluştururken SSK ve Devlet Hastanelerine erişimi gözettiği gibi, vatandaşımızın Şehir Hastanesine ulaşımını sağlayacak tramvay projesinin temelini de atmıştır.
Ulaşım ile ilgili bir diğer konuyu da bu vesile ile dile getirmek isteriz. Yol yapmakla övünen ancak, 16 yıldır çevre yolu konusuna el atmamış iktidar, Keşke Şehir Hastanesi devreye alınmadan önce çevre yolu projelerini tamamlamış olsaydı. Mevcut çevre yolunun şehir içinde kalması, Organize Sanayinin belli saatlerde yarattığı trafik yükü göz önünde bulundurulduğunda, vatandaşın özellikle sağlık hizmetlerinden acilen yararlanması gerektiğinde erişim yönünden sıkıntı yaşayacağı konusunda endişe duymaktayız.
Açıklanmayan mevcut diğer hastanelerin durumunun ne olacağı konusunda bilgilenmek isteriz. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde mevcut 916 ve özel hastanelerdeki 309 yatak kapasitesi dışarıda tutulduğunda, şehrin çeşitli yerlerinde bulunan ve vatandaşın erişmekte hiçbir zorluk çekmediği toplam 1854 yatak kapasiteli diğer devlet hastanelerinin durumu ne olacaktır? Diğer hastaneler devre dışı bırakılarak vatandaş toplam 1081 yataklı olduğu açıklanan Şehir Hastanelerine yönlendirilirse yatak kapasitesi düşmüş mü olacaktır?
ÇÖKEN EĞİTİM SİTEMİNDE ÖĞRENCİLERİ KORUMA POLİSE HAVALE
1 milyon 180bin öğrencinin katıldığı Liselere Geçiş Sınav sonuçları açıklandı.1 milyon 268 bin kontenjanın 342 binin açık olmasına karşın 190. bin öğrenci açıkta kaldı. 122 bin 539 öğrenci istemediği okullara kayıt yaptırmak zorunda kaldı. Fatura MEB iki bürokratına kesildi. Üniversite sınav sonuçlarındaki doğru cevap oranları, eğitimde bu ülkeyi 16 yıldır yönetemeyenlerin eğitimi getirdikleri halin acı tablosu. Öğrenci, veli, öğretmen kimse halinden memnun değil.
Eğitimin içinde bulunduğu bu çöküşün düzeltilmesi ile ilgili geleceğimizin teminatı çocuklar için 100 günlük planda gözlerimiz bir düzenleme arıyor. Eğitimle ilgili bir düzenleme yok. Ama çocukları korumak adına bir eylem var. Çocuklarımızı eğitemiyoruz, ama her okula bir polis koyarak onları koruyacağız. Koruma anlayışları bu.
“ÇOCUK İSTİSMARINI ÖNLEMEYİ” SORUMLULUKTAN KAÇIYOR.
Çocuklarımızı cinsel istismardan koruyabiliyor muyuz? Son 15 yılda çocuğa yönelik cinsel istismar vakalarının yüzde 400 oranında artmış olması ve yaşanılan çocuk kayıpları, ülkemizde toplumu son derece rahatsız eden bir konudur. Açıklanan 100 günlük planda yürütmenin anlayışı gereği, cinsel istismarı sadece ceza boyutuyla ele alması, sorununun çözümsüz kalacağının göstergesidir. İstismar sonucu verilecek cezaya odaklanmak, mevcut sorumluluktan kaçmaktır. Sorunun çözümünde, suça neden olan sosyo-kültürel birçok etkeni göz ardı etmeden, suçu ve suçluyu ortaya çıkaran koşulları yok etmek, temel amaç olmalıdır. Çocuk cinsel istismarını önlemek için koruyucu ve önleyici önlemler üzerinde eylem planlamak, getirilecek cezalardan daha işlevsel olacaktır.
Olmadan önlemeye yönelik politikaların yokluğu, oranların da yükselmesine neden olmaktadır. Çocuk cinsel istismarının önlenmesinde, okul öncesi çocuk, eğitici ve ebeveyn eğitimi, cinselliği ve karşı cinsi tabu olarak gören zihniyetin yarattığı toplumsal baskıya prim verilmemesi, müfredatta toplumsal cinsiyet eşitsizliğine yönelik ifadelerin çıkarılması, çocuk istismarında kurumların ve adli sistemin düzenlenmesi, mağdurun adli sisteme ulaşmasını kolaylaştırmak, suçun ihbarı konusunda var olan toplumsal baskıları azaltıcı ve çocukların bu sistemde örselenmesini önleyici düzenlenmelerin yapılması suçun önlenmesinde cezalar yerine çok daha işlevsel olacaktır. Kaldı ki koruyucu ve önleyici tedbirler almadan cezaları orantısız şekilde artırmak suçu önlemek bir yana mağdura zarar verici boyuta da dönüşmektedir. Yürütmenin, cinsel istismar suçlarına bakış açısını acilen değiştirmesi gerekmektedir. Sadece cezaya odaklanmak yerine olayı sosyo-kültürel ve eğitimsel açıdan ele alan kurum, kuruluş ve sivil toplum örgütleri ile işbirliği yapmaktan kaçınmayarak çözüm araması gerekmektedir.
Bu alanda çok etkin çalışmalar gerçekleştiren birimler ülkemizde yıllardır bu konularda uyarılarda bulunmakta ve çalışmalar gerçekleştirmektedir. Nitekim, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi’nde Sosyal Hizmetler Daire Başkanlığım döneminde başlattığım çalışmalar nedeni ile konuyu yakından biliyor ve takip ediyorum. O dönemde kurmuş olduğumuz Çocuk Hakları Birimi ile UNICEF ve Uluslar arası Çocuk Merkezi ile birlikte başlanan ‘Beşte Bir Kampanyası’ çerçevesinde okul öncesi çocuk ve eğitimcilerine yönelik, yıllardır sürdürülen eğitim çalışmaları bu alanda çok etkilidir. Ancak Büyükşehir Belediyesi’nin bu alanda eğitilmiş personelinin son yıllarda Milli Eğitim okullarında bu eğitimi gerçekleştirmesinin engellenmesi son derece üzüntücü vericidir. Bu eğitimin engellenmesi, yürütmenin bu konudaki sorunu çözümsüz bırakmaya yönelik baskıcı tutumunun bir göstergesidir. Dolayısı ile olay gerçekleşsin sonra cezalandırırız mantığı ile yaklaşarak cezalarda yapılacak düzenlemelere 100 günlük planlarda yer vermek ve bunu bir marifetmiş gibi duyurmak, cinsel istismar oranlarının azaltılmasında rol oynamayacağı gibi; toplumsal vicdanı da rahatlatmaz.
SONUÇ: 100 Günlük Planda önerilenlerle çökmeler ve sorunlar daha da derinleşecek, rant yükselecek, doğa katledilecek sorunlar yine çözümsüz, vatandaş yine zorda ve çaresiz kalacak görünüyor.”