MHP Eskişehir Milletvekili Metin Nurullah Sazak, görüşmeleri devam eden Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nde değerlendirme yapmak üzere partisi adına meclis kürsüsünde söz aldı.
 Sazak şöyle konuştu;
  
  Ülkemizde enerji üretiminde çeşitliliğe yönelerek dışa bağımlılık azaltılmalı, bu kapsamda yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının efektif değerlendirilmesine ve madenciliği etkili olarak kullanmasına yönelik çalışmalar için atılacak her türlü adım desteklenmelidir. Altmış yıldır çıkarılmayan atom kanunu konusunda geç kaldığımız bir gerçektir. Nükleer silahlanma yarışının hız kazandığı bu dönemde artan nükleer atıkların maalesef, gemilere doldurularak ülkemizin kıyılarına boşaltıldığı bilinmektedir. Bu konu üzerinde duracak ilave yasa ve mevzuat değişikliğine acilen ihtiyaç duyulmaktadır. 
    Bugün esas konuşmamız gereken ise Endüstri 4.0 dönemiyle gelişen uzay madenciliğidir. Meteorlar üzerinde tespit edilen kıymetli madenlerin, kazınarak dünya piyasasına sunulmasına yönelik düzenlemeler ABD tarafından 2015 yılında yasalaştırılarak pazarlanmaya hazır hâle getirildiği bilinmektedir. Türkiye'nin yer altı kaynaklarında geç kalınmış düzenlemeleri yaparken uzay madenciliğinde de zamanı yakalamamız gerektiği gerçeği göz ardı edilmemelidir. 
  
  Maden Kanunu Teklifi hakkında yapılan bu değişikliklerle MTA Genel Müdürlüğü yurt dışında petrol, gaz ve maden arama ve işleme faaliyetlerinde bulunabilecek olması olumlu bir gelişmedir. MTA'nın kuracağı şirketler evrensel ve millî değerlere sahip olmalı; bu, tıpkı Rusların Gazprom'u, Arap dünyasının Aromco'su gibi yüksek hacimlere ve cirolara ulaşmalıdır. Yüksek hacimli bu şirketlerin, ülke genelindeki yatırımlar için finansmanlar sağlayacağı gibi yurt dışından borçlanarak alınan kredilerin önüne geçeceği umulmaktadır. Bu kapsamda, MTA'nın yurt dışında araştırma ve işletme faaliyetleri Türk-İslam dünyasının kalkınması için önem arz edecek millî bir adımdır. 
    Kanun teklifinin 9'uncu maddesinde altın, gümüş ve platin madenleri için uygulanan devlet hakkı teşvikinin yüzde 25 olarak düzenlenmesiyle artırılması planlanmaktadır. Doğal kaynaklarının devlete gelirine katkı sağlaması doğru bir gelişmedir. Çıkarılan ürünlerin nihai ürün hâline getirilerek kendi sınırlarımız içerisinde işlenebilmesi millî ekonomi açısından çok kıymetli bir adımdır. Yurt içerisinde çıkarılan altın, gümüş ve platin hariç maddelerin yurt içinde entegre tesislerde metal hâline getirilmesi durumunda devlet hakkının yüzde 75 alınmayarak madencilik sektörünün nihai ürün üretimine teşviki hedeflenmektedir. 
    10'uncu maddeyle teknik elemanların ve yetkilendirilmiş tüzel kişilerin beyanlarında sorumluluk getirilerek gerçek dışı beyanların önüne geçilmesi amacıyla tüzel kişilerin hazırladıkları rapor, proje, ve sundukları bilgi ve belgelerin hepsinde sorumlu tutularak idari para cezası getirilmesi, masa başı gayriciddi, bilimsellikten uzak atılan imzaların önünü keserek süreçlerin doğru ve olması gerektiği yönde işlemesine sebep olacaktır.
    Türkiye'de özelleştirmeden ziyade devlet destekli millî şirketler dönemi başlamalıdır. Ülkemizin kalkınması ve yarınlarını kurtarmanın yolunun devlet destekli millî maden şirketlerinin kurulmasından geçtiği kanaatiyle ülkemizde verimsiz maden işletmelerinin ruhsatlarını veyahut işletilmeyen, yıllardır bekleyen ruhsatların devletleştirilmesi ve MTA'nın kuracağı millî şirketlere devredilmesi gerekmektedir. Ülkemizde keşfedilen, keşfedilmek üzere olan, keşfedilmeyi bekleyen, keşfedilip de üretime geçilmeyen yer altı kaynakları açısından oldukça çok zengindir. 2016 verilerine göre, dünyada yaklaşık olarak 6,35 milyon ton toryum rezervi olduğu ve bu rezervlerin yüzde 6'sının ülkemizde olduğu tahmin edilmektedir.

İngiliz fizikçilerin bir avuç toryum ile Londra'yı bir hafta aydınlatabileceği iddia ettikleri bir dönemde ülkemiz toryuma gereken ilgiyi göstermelidir. Seçim bölgem Eskişehir ve çevresi dünya bor rezervinin yüzde 70'ine sahiptir. Bugün dünya bor pazarında neredeyse yüzde 50'lik bir pazar payımız bulunmaktadır. Dünyadaki en büyük tinkal rezervlerinin üzerinde kurulu Eskişehir Kırka tesisleri aynı zamanda dünyanın en büyük bor üretim kompleksi olma özelliğine haizdir. Millî servetimiz olan bor üretimine verilen destekler artırılmalı ve bor içeren nihai ürünlerin araştırılması ve üretilmesi teşvik edilmeli, bu kapsamda Eskişehir'e yapılan yatırımlar artırılmalıdır. Bu tesislerde üretilen ve yeni yılla birlikte pazara sunulan Boron deterjanı inşallah dünya pazarında millî kaynaklarımızla ürettiğimiz ürün olarak gelecekte önemli bir yer tutacaktır. Temennim odur ki ülkemizde bulunan madenlerin daha iyi değerlendirilmesi ve yeni nitelikli ürünlerin üretilmesi için verilen destekler artırılır ve yurt genelinde kurulacak olan teknoloji merkezlerinde yapılan araştırma ve geliştirme faaliyetlerine önem verilir.
    Son olarak belki de bugünlerde en önemli noktalardan biri olarak petrol ve doğal gaz kaynaklarıyla alakalı Doğu Akdeniz bölgesinin öneminden az bahsetmek istiyorum. Hâlihazırda stratejik önemi büyük olan bölgede keşfedilen enerji kaynakları ülkemizdeki, bölgedeki jeopolitik ve siyasi durum önemini katlamıştır. Yavaş yavaş ısınan Ege sularındaki gerilimlerin sebebini görmemek mümkün değildir. 
 
 Doğu Akdeniz'de ülkemizin yüzlerce yıllık ihtiyacını karşılayacak hidrokarbon rezervinin olduğu tahmin edilmektedir. Geçtiğimiz ay Doğu Akdeniz'de GAZPROM'la beraber Türkiye Cumhuriyeti'ni dışlayan kirli bir enerji ittifakı oluşturulmuştur. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Lozan Anlaşması'ndan doğan haklarımızı, kazanımlarımızı görmezden gelerek Doğu Akdeniz'i paylaştırmış, küstahça tek taraflı münhasır ekonomik bölge ilan etmiştir. Ancak ilan ettiği 13 ruhsat sahasının 7'si Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kıta sahanlığıyla kesişmektedir. Barbaros Hayrettin Paşa'nın komutasında Preveze Deniz Zaferi'yle Türk gölü hâline gelen Akdeniz'i şuursuz akılların yaptığı, çalıştığı yok sayma hareketi kabul edilemez, edilmeyecektir. Bölgede huzurun oluşması ve barışın tesis edilmesi için Türkiye, Doğu Akdeniz gelişmelerinde her daim var olacaktır. Bu bağlamda, merhum Büyükelçi Orhan Eralp'in 1979 Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi toplantısında Rum temsilcisine sarf ettiği "Kıbrıs sorunu bir aritmetik toplama işlemi değildir, bir cebir denklemidir. Bu denklemin X'i de Türkiye'dir. Tüm dünya sizi tanısa bile Türkiye sizi tanımadıkça bu denklem çözülemez." ifadesini hatırlatmak isterim.
    Var olan birliğimizi bozmaya çalışan, kalkınmamızı engelleyen, kardeşi kardeşe düşman eden emperyal tuzağa düşülmemesi dileğiyle sözlerime son vermeden önce; Milliyetçi Hareket Partisinin "Önce Ülkem ve Milletim, Sonra Partim ve Ben" ilkesiyle, necip Türk milletin faydasına olacak bütün kanunları desteklediğimizin altını çizer, muhterem heyetinizi saygılarımla selamlarım.”  

Editör: TE Bilişim