ESM İl Temsilciliği Yürütme Kurulu Adına Yener Çalışkan Soma faciasının yıl dönümünde yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi; "Soma’da, 6 yıl önce, 13 Mayıs 2014 tarihinde, Ruhsat hukuku TKİ`ye ait olan Soma Kömür İşletmeleri AŞ tarafından hizmet alım yolu ile işletilen yeraltı kömür ocağında, aralarında 5 maden mühendisinin de bulunduğu 301 maden emekçisinin yaşamını yitirdiği bir katliam yaşandı.

Soma’da, 1 yıl önce, 18 Nisan 2019 tarihinde… 301 işçinin bile bile ölüme gönderildiği maden ocağını işleten patron, cezaevinden çıkarıldı ve o patrona maden ocağı işletme yetkisi geri verildi…

Soma’da bu yıl, 15 Nisan 2020 tarihinde, Tartışmalı İnfaz Yasası ile 301 maden emekçisinin katledilmesine neden olan sanıkların, tahliye edilmesinin yolu açıldı…

Oysa, Mahkeme sürecinde sayfalar dolusu teknik analizler, raporlar yazıldı, çizildi. Sayfalarca ifadeler alındı dosyaya konuldu, incelendi. Defalarca bilirkişi değişti, keşifler yapıldı. Bunların hepsi adaletin yerini bulması adına yapıldı. Ama şimdi, sanki hiçbir şey olmamış gibi, sanki 301 canımız ölmemiş gibi…Soma katliamı cezasız kaldı.

Mahkemelerde çok soruldu ama yanıtı tam alınamayan bazı soruları tekrarlamakta yarar var;

Kamunun malı olan kömür sahası, söz konusu şirkete hangi şartlarda verildi ?

Ocaktaki üretimin, projelendirilen rakamın 2 katından fazlaya çıkarılması nasıl sağlandı ?

Bu konuda proje değişikliği yapıldı mı ? Altyapı (havalandırma, nakliyat, uygun çalışma ortamı vb.) ona göre düzenlendi mi ?

İşletme projesi değişmedi ise, yasal olmayan bu çalışmaya nasıl izin verildi ?

İnsani çalışma koşullarının kalmadığı ortamda (sıcaklığın arttığı, zehirli gaz değerlerinin limitin üzerine defalarca çıktığı tespit edilmişken) çalışılmasına kimler göz yumdu ?

Ocakta kömür yangını olduğu bilinmesine rağmen, neden zamanında gerekli önlemler alınmayarak sonuç katliama dönüştürüldü ?

Denetimler nasıl yapıldı, “hiçbir noksan bulunmamıştır” sonucuna nasıl varıldı ?

Bu sorular çoğaltılabilir ancak bunlara bile yanıt alınması gerçeklerin ortaya çıkarılmasına yardımcı olacaktır.

Dünyada başka örneği olmayan (Kömür yangını sonucu oluşan gaz zehirlenmesinden bu sayıda ölümlü bir olay örneği yoktur.) Bu katliamın her yönü ile incelenip tekrar yaşanmaması için kararlar alınması ve uygulanması gerekiyor.

Soma katliamı, işçi sağlığı ve güvenliğinden uzak koşullarda, düşük ücretle, günde 10 saate kadar çalıştırılan 301 maden işçisinin hayatına mal olan hileli taşeronluk düzenlemesi rödovans (kiralama) sisteminin gerçek yüzünü ortaya çıkarmıştır.

Sonuç olarak;

Madencilikte, uygulamaya konulan özelleştirme, taşeronlaşma, rodövans vb gibi yanlış uygulamalar; kamu madenciliğini küçültmüş ve kamu kurumlarında uzun yıllar sonucu elde edilmiş olan madencilik bilgi ve deneyim birikimini dağıtmıştır. Bu kurumlar yerine; üretimin, teknik ve alt yapı olarak yetersiz olduğu, deneyim ve uzmanlaşması bulunmayan kişi ve şirketlere bırakılması, buna ek olarak, kamusal denetimin de yeterli ve etkin bir biçimde yapılamaması iş cinayetlerinin artmasına neden olmaktadır.

Bu nedenle özelleştirmeler durdurulmalı, çalışanlar için kölelik ve ölüm anlamına gelen taşeron istihdam ve taşeronluktan farkı olmadığı, Soma katliamı ile bir kez daha ortaya çıkan rodövans (kiralama) yasaklanmalıdır.

Her yıl binlerce emekçinin hayatına mal olan iş cinayetlerinin engellenmesi için, bir hizmet değil hak olan işçi sağlığı ve iş güvenliği alanının piyasaya terk edilmesinden vazgeçilmelidir. Kamu, patronların kâr hırsının cezasını emekçilerin canıyla ödemesini engellemek için, alanda gerekli personel istihdam etmeli, istikrarlı, yaygın ve sürekli denetimi sağlamalıdır.

Tüm değerleri üreten emekçilerin, sağlık ve güvenliklerinin yok sayılmasını kabul etmiyoruz.

Emekçilerin artık iş cinayetleri, meslek hastalıkları nedeniyle yaşamlarını yitirmelerini istemiyoruz.

“301 maden emekçisi, 13 mayıs 2014 tarihinde iş cinayeti sonucu hayattan koparıldılar, tüm hayallerini kefenin içine koyup toprağa girdiler, isimleriyle değil, sayılarıyla anılan canları, unutmayacağız, unutturmayacağız...”

Emekçilerin hayatlarını hiçe sayıp, sömürüp para kazananlar suçlarının karşılığı cezaları almadılar. Bu kararlar Toplum vicdanını yaralayan ve adalet duygusunu zedeleyen kararlardır. Bu kararlar İş cinayetleri devam etsin anlamına gelmektedir.

Bu suçun arkasındakiler ülkeyi yöneten siyasetçiler ve sermaye sınıfıdır. Giden canlar elbette geri gelmeyecektir ancak adaletin yerini bulması, yanan yürekleri az da olsa soğutabilirdi ve kamu vicdanı rahatlatılabilirdi. Bu kararlara karşı sessiz kalmayıp mücadeleyi yükseltmemiz gerekiyor.

İş cinayetlerinin yaşanmadığı özgür bir dünya dileklerimizle, 301 canımızı ve yaşamını yitiren tüm emekçileri bir kez daha saygıyla anıyoruz."