Yeni bir Cumhuriyet Bayramını daha kutlayacağız. 93. Kez..Ne yazık ki kurulduğu 1923 yılından bu yana tüm kavramların birbirine karıştırıldığı bir ülkede “Nasıl Bir Cumhuriyet”konusu  bir türlü anlaşılamadı. Neyi kutladığımızı çocuklarımıza anlatamadık..
Öncelikle “Cumhuriyet’in tarifi nedir?” konusunda uzlaşılamadı. Cumhuriyet aslında “halk egemenliği” anlamına gelse de içi doldurulması gereken bir kavram. Nasıl bir Cumhuriyet ? Cumhuriyetimizin kurucuları bu çerçevenin içine,  gücünü halktan alan, egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğu laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti motifleri koyarak taçlandırmış..
Buna rağmen “biz de  Cumhuriyet’ciyiz” diyen bir kesimin, özellikle laik devlet tarifine olan itirazları hala devam eden olumsuz olgu olarak karşımızdadır.
29 Ekim’in 93. yılında şunu bilmeliyiz ki  içinde laiklik olmayan yani din ve devlet işini ayrı ayrı yürütmeyen, evrensel hukuku kabul etmeyen  bir Cumhuriyetin, ne demokratik, ne hukuk, ne de sosyal bir devlet olması mümkün değildir. Din sosyal bir olgudur ama hiçbir irade “ben toplumu kendi inancımın emrettiği gibi yönetirim” diyemez, çünkü din bir keyfiyet işidir. Bizim Cumhuriyetimiz bir kullar Cumhuriyeti değil, özgür bireyler Cumhuriyeti, ümmet değil  fikri hür vicdanı hür, Türk olmanın bilincinde olan insanların Cumhuriyeti olmalıdır.
 
Tarihe ve bugüne bakarsak onlarca Cumhuriyet görebilirsiniz. Mesela İran’da bir Cumhuriyettir, Çin’de bir Cumhuriyettir, Kuzey Kore’de bir Cumhuriyettir. Hitler’in Almanyası da Cumhuriyet di.
İçini evrensel kavramlarla dolduramazsak kolaylıkla diktatörlüğe dönüşebilir. Almanya da böyle oldu, Fransa’da da  1789 Fransız ihtilali Napolyon diktatörlüğü ile sonuçlandı. Ama adı Fransa Cumhuriyeti idi. Bizde de İttihatçılar meşruti bir idare talep ederek  padişah devirdiler ama yine  Enver, Talat, Cemal diktatörlüğü ile sonlandı ve koca bir imparatorluk  battı.
 
Cumhuriyet’in Osmanlıdan devraldığı tablo şu idi ;
Nüfus 13 milyon, bunun 11 Milyonu reaya..Yani köylü.. 40.000 köy var 38.000’i okulsuz, doğal olarak okuma yazma oranı (eski yazıdan bahsediyorum) erkek yüzde yedi kadın yüzde üç ..Tifüs den vereme sıtma dantifo ya frengi ye kadar millet kırılıyor toplam 300 civarında doktor var, bebek ölümleri yüzde elli…Üretim sıfır..Genç nüfus savaşlarda kırılmış, kalanların çoğu gayri müslim…
 
Böyle bir tabloyu devralmak zaferden zafere koşmuş bir asker için savaştan beterdir. Nitekim Fransa’da 2.Dünya savaşının kahramanı, Fransayı işgalden kurtaran komutan De Gaulle, Fransanın başına geçtiğinde çok zor durumlarda kalmış ve itibarını kaybetme noktasına gelmiştir. Pakistan devlet başkanı Emanullah Han devrim yapayım derken canını zor kurtarmıştır.
 
Atatürk ise savaş meydanlarındaki maharetini, siyasette de kanıtlamış ve ülkesinin umudu olmaya devam etmiştir. “Cumhuriyet Fazilettir”  diyordu.. Kısacık ömrüne devrimleri sığdırdı, halk bu devrimlere heyecanla sarıldı. “Okumak”, “Adam olmak” çok önemli şeylerdi o günlerde.. Laiklik “adam olmak” dı, “Kadın hakları, giyim, latin harfleri , üniversiteler, eğitimli yüksek faziletli nesiller..
Türk halkı bunların hiç biri için mücadele etmedi. O bunları halka armağan etti..
 
57 yaşında öldüğünde bütün bu eserlerini milletine, çocuklara, gençlere, çok güvendiği yetişmiş askeri ve sivil bürokrasiye bırakarak aramızdan ayrıldı. Sonra gelen kadrolar ise bu büyük başkaldırışı devam ettiremedi..Halk dalkavukluğu ve din bezirganlığı yapan kadrolar tarafından devrimlerin önü kesildi. Halk bunu demokrasi zannetti. Geri ve yoksul bırakıldığının farkına varamadı. Bu gün bunun sonuçlarını yaşayarak 93. Yıla giriyoruz.
 
Falih Rıfkı Atay ; Anayasayı laisizm prensipine göre tasfiye etmek , devrim davamızın taç giyme törenidir. Türk milletinin bir yirminci asır topluluğuna doğru gelişebilmesi için artık hiçbir engel kalmamıştı. Bundan ötesi eğitim meselesi idi” der..
Olmadı..Olsaydı “kandırılmazdık”..Bu burukluk için de 93. Yılına geldik. Bundan sonrası olmak ya da olmamak meselesidir..