Haber Kaynağı: Manşet Gazetesi
Söyleşi: Tuğba Koçal
Eğitim Bir-Sen Şube Başkanı Muammer Karaman ile gerçekleştirdiğimiz söyleşide, Karaman'ın öğrencilik yıllarından öğretmenlik mesleğine nasıl adım attığına, sendikacılığı ne zaman ve nasıl başladığına kadar pek çok konuyu konuştuk. Eğitim hayatı boyunca hayalinin hep avukatlık olduğunu söyleyen Karaman, öğretmenliğinin ilk yıllarında yaşadıklarını samimiyetle anlattı. Karaman sendikacılığa,  '28 Şubat darbesi sırasında gördüğü kamu çalışanlarının yaşadıkları sıkıntılar ve hakkını aramayı bilen bir nesil yetiştiren öğretmen olmak” arzusuyla girdiğini anlattı. 
Öncelikle kısaca kendinizden ve eğitim hayatınızdan söz eder misiniz? 
1975 yılında Karabük'te doğdum. İlkokul, ortaokul ve liseyi Karabük'te okudum. 1993 yılında Osmangazi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünü kazandım. Ve üniversite eğitimim nedeniyle Eskişehir'e gelmiş oldum. 1997 yılında mezun oldum. İlk bir yıl atanamadım. Beraber okuduğumuz arkadaşların çoğu atanmış ama bir kısmımız atanamamıştı. Tam o dönemler 28 Şubat darbesi dönemiydi. 'Acaba bu sebeple mi atanamadık' diye düşündük. Çünkü öğrenciyken kaldığım Milli Gençlik Vakfı'na Batı Çalışma Grubu adı verilen cuntacı bir yapının yerel uzantıları tarafından baskınlar olmuştu. Bizim isimlerimiz de alınmıştı. Mezuniyetimden bir yıl sonra1998 Mart ayında atandım. İlk görev yerim Çifteler ilçesi Şehit Ercan Canavar ÇPL oldu 
Peki yapılan baskın ve adınızın alınması daha sonra size bir sıkıntı yaşattı mı?
Öğretmen olduktan sonra cuntanın yerel uzantıları tarafından MGV’ye yine baskınlar yapıldı. Yine ismimiz alındı, bu sefer kamu görevlisi olduğumuz için hakkımızda soruşturma başlatıldı. Ben o arada askere gittim. 1999 yılında Diyarbakır'da öğretmen asker olarak görev yaptım. Bu dönemlerde ülke olarak ekonomik çalkantılar yaşanıyordu. 1999 Gölcük depreminde onbinlerce insanımızı kaybetmişti, depremin ülke ekonomisinin kalbinde gerçekleşmesi yaşanan sıkıntıları artırmıştı. Depremden sonra büyük bir ekonomik kriz yaşandı memurlara maaş ödenemeyeceği konuşuluyordu. O dönemde bize açılacak haksız ve hukuksuz soruşturmalara bakacak hal kimsede kalmamıştı. Zaten 2002 sonrası Türkiye öncesi ile mukayese edilmeyecek demokratik gelişim göstermişti. Yoksa 28 Şubat darbe iklimi devam etseydi o dönemin iklimi içerisinde aday bir öğretmen olarak zor günler yaşayacaktık. Diyarbakır'da da bölücü terör örgütüne yakın bir takım idareciler tarafından başka soruşturmalara muhatap kılındım. Öğretmenlik yaptığım okulda hazırladığım ay yıldızlı eğitsel kol panosu nedeniyle başlayan bir gerginlik farklı mazeretler uydurularak soruşturmaya dönüştürüldü. Batıda sözde irtica adına darbeci cunta ve yerel işbirlikçileri tarafından suçlanırken Diyarbakır'da da bugün karşılıklı işbirliği içinde oldukları anlaşılan terör örgütünün anlayışına yakın duran farklı bir idareci ve teftiş kadrosu bizi sıkıştırmıştı.
"HEP AVUKAT OLMAK İSTEMİŞTİM"
Öğretmen olmaya nasıl karar verdiniz?
1997 yılında üniversiteden mezun oldum ama aslında tarih branşını çok sevmekle beraber ilk etapta olmak istediğim meslek hukukçuluk, avukatlıktı. Hukuk okumayı çok istiyordum. Lise yıllarımda bulunduğum sınıf heyecanlı ve haşarılıkları fazla olan bir sınıftı yaramazlıklarımız nedeniyle okul idaresine çok sıklıkla yolumuz düşerdi. Ben de orada arkadaşlarım adına hep savunma yapardım. Grubumuzu savunan, arkadaşlarım adına konuşup savunma dilekçelerini yazan kişi hep ben olurdum. O yıllarda avukat olmayı çok istemiştim. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi idealimdi. Ama tarih öğretmeni oldum. Tarih branşı da bütün öğrenim hayatım boyunca en sevdiğim ve en başarılı olduğum ders olmuştur. Hukuk kazanıp avukat olmak nasip değilmiş. Allah bize öğretmen olmayı ve sevdiğimiz branşı okumayı nasip etti. 
Öğretmenliğe başladığınızda mesleği nasıl buldunuz? 
Öğretmenliğe Çifteler'de başladım ve öğretmenlik yıllarımın tamamı Eskişehir'de geçti. Öğretmenlik zamanla kazanılan tecrübe ile birlikte mükemmele yol alınan ve daha verimli hale gelinen bir meslek. O günlerde daha çok genç öğretmen olarak birçok eksiklerimiz hatalarımız olmuştur ama zaman içerisinde diğer öğretmen arkadaşlarım gibi yaşadıklarımızın bizlere kazandırdığı tecrübe ile iyi ve doğru olana doğru yol aldık
Ne gibi şeyler bunlar?
Şimdi geriye dönüp baktığımda hatırladığım ve gülümsediğim acemilikler var. Mesela öğretmenler bir yıllık plan dahilinde her hafta ve her gün belli konuları işler. Ben ders anlatmaya kendimi kaptırıp  o plana uymadan ders anlatıp gidiyordum. O hafta anlatılması gereken konuyu çoktan geçiyordum. Hep öyle önden giderdim. Sonrasında konuları bitirip geriye dönüp tekrar yapıyorduk. Ben o yıllarda sanıyordum ki ne kadar çok konu işlersek o kadar başarılı öğretmen olunur.  Beni yıllar sonra güldüren böyle acemiliklerim oldu. 
Öğretmenliğe 23 yaşında lisede başladığım için öğrencilerle yaş farkımız daha azdı. Bir gün okul maçında oldukça heyecanlanıp kendimi çocuklarla beraber kol kola tezahürat yaparken bulmuştum. Daha sonradan öğretmen olduğumu hatırlayıp  kendimi toparlamıştım.
Yaramaz bir sınıfta okuduğumuzu söylediniz. Siz nasıl bir öğrenciydiniz?
Ben lisenin ilk günü merdivenlerden elim cebimde indiğim için müdür yardımcısından dayak yedim. Ortaokulda başarılı bir öğrenciydim. Yine bir başarılı ve gözde bir liseye kayıt olmuştum. Ortaokulda daha sıcak ilişkiler vardı. Lisenin ilk günü eli cebinde merdivenden iniyorum diye dayak yiyince okuldan soğudum. O olaydan sonra başarılı olmak için hiç çalışmadım mezun olduğum ortaokul okuduğum lisenin hemen yanındaydı öğretmenler beni hep ortaokula bakarken yakalar ve uyarırlardı. Bir lise öğrencisine eli cebinde diye nasıl böyle bir muamele yapılır hiç anlamadım ve kabul edemedim. Belki bu yaşadığım kötü anı öğretmen olduktan sonra öğrencilerle yaptığım kol kola tezahüratın nedeniydi. Öğrencileri anlamak için  devamlı yakın olma arzusu bundan dolayı oldu. Meslek hayatım boyunca  hep öğrencilerle yakın olmaya onlarla pek çok şeyi konuşup tartışabilen, zaman zaman da bu özelliği nedeniyle de eleştiri alabilen  bir öğretmen oldum.
"ÖĞRETMENLERİN EN BÜYÜK ÖĞRETMENLERİ ÖĞRENCİLERİDİR"
Öğretmenlik mesleğini nasıl tanımlarsınız? 
Öğretmenlik her daim genç kalmak ama bazen de geçen zamanın herkesten çok farkına varmak anlamına geliyor. Öğrencilerle tanışırken yaşını soruyorsunuz. Kocaman delikanlıların, genç kızların 2000- 2005 doğumlu olduklarını öğreniyorsunuz. O zaman kendi yaşınız ve geçen zaman aklınıza geliyor. Ama onlarla beraber olurken onlar gibi de genç kalıyorsunuz. Bunları içerisinde barındıran çok zevkli, her geçen gün bir şeyler öğrendiğimiz bir meslektir öğretmenlik. Öğretmenlerin en büyük öğretmenleri aslında öğrencileridir. Öğrenciler her okuduklarını, arkadaşları arasında her duyduklarını, her şeyi sorarlar, öğrenmek isterler. Dolayısıyla siz, normal şartlarda merak edemeyeceğiniz konuları da onlar sayesinde öğrenmiş olursunuz. Bazen kamuoyunda öğretmenler için söylenen 'ne çok şeyi biliyorsunuz' söyleminin nedeni budur. Öğretmenler gerçekten çok şey bilir. Çünkü onları her daim, her gün besleyen öğrencileri vardır. Futboldan, siyasete, ekonomiden, mahallede yaşanan bir aksaklığa kadar her şeyi öğrenmenize neden olurlar. Mesela biz tramvaydaki aksaklığı herkesten önce duyabiliriz. Öğrencimiz yaşayıp aktarmıştır. Gazetelerde daha duyulmadan mahallede, şehirde yaşanan bir aksaklıktan, bir olaydan ilk bizim haberimiz olabilir. 
"SENDİKACIĞIM ÖĞRETMENLİĞİMLE YAŞIT"
Sendikacılığa nasıl ve ne zaman başladınız?
Benim sendikacılığa başlamam Diyarbakır'da askerlikte yaşadığım olaydan sonra oldu. 'Ben bu haksızlıklarla mücadele etmeliyim' diye düşündüm. Bir kamu görevlisi olarak bu mücadeleyi nerede hangi zeminde yapabilirdim, sendikada... İşte o zaman sendikacılığa başladım. Aday öğretmen olduğum için o dönem sendikaya üye olamıyordum. Ama sendikanın hep içindeydim. Öğrencilik yıllarımda da kaldığım vakfa sendikanın yöneticileri gelirlerdi yani sendikayı öğrencilik yıllarımdan itibaren biliyordum. Mesleğe başladığım andan itibarende hep sendikacı olmak istedim. Yani sendikacılığım öğretmenliğimle yaşıt diyebilirim.
Öğretmenliğimin ilk yıllarında yaşadıklarım nedeniyle kendimi dile getirebilmek, meşru bir zeminde düşüncelerimi paylaşabilmek için sendika uygun bir zemindi. Sendikacılığım öğretmenliğimle yaşıttır. O yıllarda sendikadaki yönetim olarak hepimiz çok gençtik. Hatta diğer sendikalardaki yöneticiler 'çoluk çocuk sendikası' diye tanımlarlardı. Çoğumuzun yaşları 23-24 idi. 'Onlar daha ne biliyor ki' şeklinde yorum yaparlardı. Ama biz bunu hep bir avantaj olarak kullandık. Öğretmenler arasında gençlerin sayısı oldukça fazladır. Biz eğitimde gençliğin sesiydik. Bugün de hala öyleyiz. Eğitim Bir Sen en genç üye profiline sahip sendikadır. 
Bildiğim kadarıyla şu an öğretmenlik mesleğini sürdürmüyorsunuz, profesyonel sendikacılık yapıyorsunuz. Bu durumda sistem nasıl işliyor?
2014 Kasım ayında seçilmiş bir başkan olarak Eğitim Bir Sen Şube Başkanlığı görevine geldim. Aralık ayından itibaren ise profesyonel sendikacı oldum. Profesyonel sendikacı olduğunuzda öğretmenlikte ücretsiz izne ayrılıyorsunuz. Özlük haklarınız devlet teminatı altında oluyor. Maaşınız ve her türlü ekonomik kayıplarınızı ise sendikanız karşılıyor. Yani Milli Eğitim'den almamız gereken ücreti sendikamızdan alıyoruz. 
Eğitimde sendikacılığın önemi nedir? 
Biz öğretmenler olarak rol modeliz. Gelecek nesli yetiştiriyoruz. Simitçisinden siyasetçine, herkes bir öğretmenin eğitiminden geçiyor. Dolayısıyla model olmak zorundayız. İdeal toplum hakkını aramasını bilen, hakkını muhafaza eden, daha iyisi için de mücadele eden bir toplumdur. Bunu öğretecek olan öğretmenin, kendisinin hak arama yollarında yürümesi ve bu yürüyüşün ahlak ve fıkhını bilmesi gerekiyor. Ben çocuklara, öğrencilere hakkını aramakla ilgili örneklik teşkil edeceksem kendimin de bunu yapması lazım. Yapmadığınız bir şeyi başkalarına söyleyemeyiz.
Eğitim çalışanları toplam kamu çalışanlarının üçte birinden fazladır. Dolayısıyla kamu çalışanları içerisinde eğitim çalışanları bir lokomotif görevi görüyor. Gerek eğitim düzeylerinin yüksekliği iştigal alanları itibariyle de tüm kamu çalışanlarına önderlik eden meslektir. Bizim konfederasyonumuzda da diğer konfederasyonlarda da eğitim sendikaları gelişim ve örgütlenmeye önderlik etmiştir. Eğitimcilerin sorunlarıyla ilgili bir örgütlenme ihtiyacı var ama bu örgütlenme ihtiyacını ve biçimini daha çok geleceğimize ve öğrencilerimize örnek olmak anlamında önemsiyorum. Öğrencilere hakkını aramayı öğreteceksek önce kendimiz  hak aramayı bilmeliyiz
Sendikacılıkla ilgili unutamadığınız bir anınız var mı?
28 Şubat darbesi sürecini yaşıyorduk. Bir öğretmen arkadaşla yaşananları sıkıntıları konuşuyorduk. Her konuda bana katılıyor, hak veriyordu. 'Evet şunları da yaptılar, bunları da yaptılar' diye. 'Bu haksızlıklara  karşı mücadele etmemiz lazım, memur olarak sendika bu mücadele için uygun bir yer hadi hep beraber sendikaya gidelim' teklifinde bulununca karşımdaki öğretmen arkadaşımın rengi birden değişti. Dudakları, elleri titremeye başladı. Öyle kötü bir hal aldı ki zangır zangır titreme ibaresi yerinde olur. Kalp krizi geçireceğini sandım. 'Neyse sen düşün' diyerek  adamın yanından uzaklaştım. Bu anım  hem o dönemin ruhunu, iklimini anlatmak anlamında hem de benim sendikacılık hayatımda unutamadığım anımdır. 
Eğitim Bir Sen ve Memur Sen olarak Eskişehir'de kaç üyeniz var? 
Eğitimciler Birliği Sendikası olarak 4 bin 200 üyemiz var. Memur Sen Konfederasyonu içerisinde yer alan 11 sendikamızla birlikte bu sayı toplamda 15 bine yakın. Eskişehir'de eğitim sektöründe örgütlenen sendikaların içerisinde en yüksek üyeye sahibiz. Hatta diğer eğitim sendikalarının toplamı kadar üye sayımız var. Bu zaman içerisinde bir eleştiri konusu da oluyor. Bu dönemde çok büyüdünüz yönünde eleştiriler alıyoruz. Bunları söyleyen arkadaşlar aslında söylediklerinin yersiz olduğunun farkındalar. Sendika kanunu 2001 yılında çıktı. 2001 yılında birden bire yüz binlerce üye yapan sendikalar, bizim adım adım büyümemizi  anlamakta zorluk çekiyorlar. Darbe döneminde yaptıkları yüzbinlerce üyeyi ülke normalleşince kaybetmeleri de normal bir durum ve bunu anlamaları lazım
28 Şubat süreci içerisinde bizim sendikamıza üye olmak ateşten gömlek giymek demekti. Sürekli olarak diğer sendikalar bize üye olacakları korkutuyorlardı. Bizim o dönemde üye sayımızın az olması normal. Aslında anormal olan demokrasinin vazgeçilmez bir unsuru olan sendikaların anti demokratik uygulamaların hayata geçtiği 28 Şubat darbesine ve darbenin iddialarına sahip çıkarak sürecine destek olarak büyümeleridir. Asıl olarak kamuoyunun sorduğu  '28 Şubat darbesinden  nemalanmayı nasıl içinize sindirdiniz”' sorusunu kendilerine sorup yaptıkları hata yapıp yanlış işbirliği ve duruşu görmeleri lazım.
28 Şubat döneminde birinci olan sendika malum. Sonraki süreçte ona en yakın olan sendikalar da malum. Türkiye'de örgütlenmenin önünün her türlü kesildiği, sokaktaki simitçi, gazozcu, kebapçı fişlenirken nasıl oldu da biz böyle bir büyüklüğe kavuştuk, diye sormalılar. 'Darbeden korkan insanlar bize geldi' diyebilirler. Ama işin aslı darbe yapıcıların açıklamalarıyla, beklentileriyle benzer tutum ve eylem biçimi içinde oldukları görülünce anlaşılır. Tarih kaydetmiştir, arşivler açıktır.
"RAKİP DEĞİL YOL ARKADAŞIYIZ"
Tüm bunlara rağmen bugün şu değerlendirmeyi daha sağlıklı buluyorum. 15 Temmuz sürecinden sonra bu ülkede birlik ve beraberliğe daha çok ihtiyacımız var. Biz sağıyla soluyla bu memleketin çocuklarıyız. Sokaklarda beraber büyük.  Aynı apartmanlarda oturuyoruz, aynı otobüslerde yolculuk yapıyoruz, aynı hizmetli ve öğretmen odalarında oturup, aynı hastane polikliniklerini paylaşıyoruz. Farklılıklarımızı bir zenginlik olarak görmeliyiz. Bütün eğitim çalışanları arkadaşlarımızı önemsiyor, bir rakipten daha çok bir refik yani yol arkadaşı olarak değerlendiriyoruz.  Elbette bu bundan sonra birbirimizi eleştirmeyeceğimiz anlamına gelmez. 
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Eskişehir'de kaç öğretmen görevden alındı?
15 Temmuz darbe girişimi içerisinde hem Memur Sen Konfederasyonu hem de Eğitim Bir Sen olarak darbeye karşı çok net ve dik bir duruş sergiledik. Genel başkanımız tüm yetkililerden önce milleti direnmek üzere sokağa çağıran bir sivil toplum kuruluşu lideridir. Biz her zaman darbelerin karşısında olan milli irade ve sivil iradenin yanında durmuş bir sendikayız. Tüm darbecilerini lanetlediğimiz gibi 15 Temmuz darbe girişimini de lanetliyor, bu darbe girişimi içerisinde yer alan, ana dinamiği olarak görünen Fetullahçı Terör Örgütünü lanetliyorum. 
FETÖ kapsamında Eskişehir'de 230 civarında  eğitim çalışanı görevden alındı diye biliyorum. 100'e yakın eğitim çalışanı da tedbir kararıyla açığa alındığı söyleniyor. Açığa alınmaları görevden ihraç edilecekleri anlamına gelmiyor. Bir tedbir kararıdır kendileri ile ilgili bu tedbir kararı alınan  eğitim çalışanlar  inceleme ve soruşturmalar tamamlandığında suçsuz bulunarak görevlerine iade edilebilirler.
Peki Eğitim Bir Sen üyesi kaç öğretmen FETÖ kapsamında açığa alındı?
Bizim üyelerimiz içerisinde görevden alınan 15-20 üye var. Bu sayı içerisinde ihraç edilen sayısı 1, Fetullahçı Terör Örgütüne ait olanları ayıklamak çok önemli. Bu ayıklamayı yaparken masum insanları, ayırmak hepsinden daha önemli. Dinde en önemli şey imandır. İmandan daha önemli olan şey ise imanı muhafaza etmektir. Burada masumu muhafaza etmek en önemli görevdir. Biz sendika olarak bu sürecin içerisinde masum olduğunu düşündüğümüz arkadaşlarımız için gayret gösteriyoruz. Bunları hukuki olarak yapmaları gerekenleri söylüyoruz. Görüyoruz ki süreci yönetenler önemli ölçüde isabet kaydediyorlar. Tereddüt uyandıran uygulamalar genel toplamın yüzde 2 ,3 gibi bir kısmını oluşturuyor. Biz süreç içinde hiçbir masumun mağdur  olmaması için basın vb araçlarla hassasiyeti artırmaya çalışıyoruz.
Peki nasıl bir aile hayatınız var? İlgi alanlarınız nelerdir? 
Evliyim iki çocuğum var. Bir tanesi ortaokula başladı. Hızırbey İmam Hatip Ortaokuluna gidiyor. 2 buçuk yaşında da bir kızım var. Eşim İngilizce öğretmeni. Bizim sosyal bir hayatımız olamıyor. Bu konuda eşim de çok rahatsız. Kendi hayatımızı kendimizin planlaması çok mümkün olmuyor. Kendimize tatil olarak ayırdığımız zamanda bile gelen bir telefonla gündemimiz baştan sona değişebiliyor. Bizim gündemi takip etmemiz gerekiyor. Sosyal medyayı takip etmemiz gerekiyor. Bu sebeple telefonla ilgilenirken eşim tepki gösterebiliyor. Ben de ona bunun işim olduğunu söylüyorum. Boş vaktim olduğunda haber ve tartışma programı izlemeyi çok seviyorum. Çocukluğum, dedem ve babamın siyasi tartışmalarını izleyerek geçti. Ayrıca annemin babası ve babamın babasının da tartışmalarını izlerdim. Babam tarafı hayata sol pencereden annemin tarafı hayata sağ pencereden bakan bir ailedir. Böyle bir ailenin çocuğuyum. Tartışma programlarını izlemeyi hobi olarak söylersem eşim ve çocuklarımın ne kadar haklı olduklarını görürsünüz.. Eskiden futbol oynamayı çok severdim. Şu an oynayamıyorum ama  futbol programlarını seyretmeyi seviyorum. Bir öğretmen olarak Şenol Güneş'in çok başarılı olması beni memnun ediyor. Eskişehirspor ile birlikte Beşiktaş'a da sempatiyle bakıyorum. Yani Eskişehirspor gibi Kırmızı ve Siyah, Beşiktaş gibi siyah ve beyazım .

 
 

Editör: TE Bilişim