Söyleşi: Tuğba Koçal
Haber Kaynağı: Manşet Gazetesi
Türk Eğitim Sen Şube Başkanı Haydar Urfalı ile eğitim sisteminin sorunlarını konuştuk. Urfalı eğitim sistemi ile ilgili ilginç bir benzetmede bulunarak, “Maalesef eğitim sistemimiz bir adım ileri iki adım geri gidiyor. Eğitim sistemimizde hakim hale gelen bu anlayışa göre, eskiden denenmiş ancak şu ya da bu nedenle vazgeçilmiş bir takım uygulamalar yeni bulunmuş gibi sunulmaya çalışılıyor” dedi.
28 yıllık eğitimci olan ve kamu görevi hayatında kimya öğretmenliği, müdür yardımcılığı, okul müdürlüğü görevlerinde bulunan Haydar Urfalı, 2013 yılından bu yana Türk Eğitim-Sen Şube Başkanlığı görevini sürdürüyor. Sendikacılık serüvenine daha 2 yıllık öğretmenken, 1992 yılında kurulan Türk Eğitim-Sen’in teşkilatlanma çalışmalarında yer alarak başlamış.
Öğretmenlik ile sendikacılığı kıyaslarsanız neler söylersiniz?
Sendikacı da olsanız öğretmen de olsanız eğitim sisteminin içerisindesiniz. Farklı bir boyutmuş gibi görünse de aslında pekte bir fark yok. Atama, yer değiştirme, görevde yükselme, öğretmenin statüsü gibi özlük haklarıyla ilgili sistemsel sorunlar, okullarda yaşanan disiplin, nöbet, ders programı gibi gündelik sorunlar, İl Milli Eğitim Müdürlüklerinin uygulamalarıyla ilgili problemler, il ve ülke genelindeki sorunlar doğrudan doğruya öğretmeni de sendikacıyı da ilgilendiriyor. 
Öğretmenken tüm bu sorunlar daha çok lokal olarak okul ve/veya kişisel boyutta ilgilendiriyordu. Öğretmenken; başta sadece kendinden ve öğrencilerinden sorumlu iken, sendikacı olduktan sonra sorumluluklarınız bu boyuttan daha geniş ve büyük bir boyuta taşınıyor. Binlerce üyeniz öğretmen ve eğitim çalışanı başta olmak üzere tüm eğitim sistemini takip etmekten sorumlu oluyorsunuz. Çünkü başta üyelerimiz olmak üzere tüm öğretmenlerin, öğrencilerin, eğitim çalışanlarının ve velilerin sorunları ile birlikte eğitim sistemimizin sistemsel sorunlarıyla da ilgilenmemiz gerekiyor. Toplumda eğitimle, öğretimle ve okulla doğrudan veya dolaylı olarak ilgisi olmayan yok gibidir. Bu nedenle toplumu, eğitimcileri öğrencileri ve eğitim sisteminin tüm paydaşlarını ilgilendiren her konu bizim çalışma alanımız içindedir. 
 
Son dönemde gündemde olan sözleşmeli öğretmenlik konusunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Son günlerde eğitim sistemimizde yaşanan en önemli sorunlardan birisi bu. Sözleşmeli öğretmen olarak yaklaşık 20 bin öğretmen atandı. Ülkemizde sözleşmeli öğretmenlik yöntemi belirli zamanlarda başvurulan bir yol olmuştur. Ancak sözleşmeli öğretmenlik uygulaması Türk Eğitim-Sen’in başvurularıyla her defasında Danıştay tarafından iptal edilmiştir. Şu anda yapılan bu uygulama KHK ile getirilmiştir. Burada önemine istinaden şu konudan bahsetmeden geçmek mümkün değildir. Mülakatla öğretmen alımı ilk defa 65.Hükümet ve Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz tarafından gerçekleştirilmiştir. Türk Eğitim Tarihine İsmet Yılmaz adı bu özelliğiyle keşke kaydedilmeseydi. Çünkü mülakat, öğretmenlik mesleğine girmek niyetinde olan genç evlatlarımızı adeta ezen, itibarsızlaştıran ve daha yolun başında haksızlık karşısında adeta susmak zorunda bırakan bir uygulama olarak sahnelenmektedir.
Mülakat dünyanın en adaletsiz, güvensiz ve geçersiz sınav sistemi olduğundan, kamudaki işe almalarda asla başvurulmaması ve tercih edilmemesi gereken bir yöntemdir. Mülakat yapan komisyon birden fazla olduğunda iş şirazesinden tamamen çıkar. Nitekim yapılan mülakatla ilgili yaşanan pek çok olay kamuoyunda yer bulmuştur. 
 
 
 
“SORUNLAR ÖZELLİKLE 2014’TEN SONRA ARTTI”
Bunun dışında şu anda eğitimcilerin ne gibi sorunları var?
Eğitim sistemimiz bir türlü bilimsel gerçeklerin benimsendiği ve uygulandığı bir alan haline getirilmedi veya getirilemedi. Özellikle 2014’ten sonra eğitim sistemimizin sorunlarında müthiş bir artış oldu. AKP, 2002 yılından beri tam 14 yıldır iktidarda ve bu sürede Milli Eğitim Bakanı 6 defa değişti. Eğitimde kalite ve nitelik denildiğinde bundan güzel okul binaları, ücretsiz dağıtılan ders kitapları ve bütçede eğitime ayrılan payın en büyük olmasından başka bir şey anlamayan/anlayamayan bir toplulukla karşı karşıya kaldığınızda durumun vahameti daha net ortaya çıkmaktadır. Her Milli Eğitim Bakanı değiştiğinde eğitim sistemimizdeki yönetmelikler, uygulamalar, okul çeşitliliği, ders çizelgeleri, ders saatleri sürekli değiştirildi. Hala eğitim sistemi ile ilgili bir düzen yok. Haftalık ders saati ne kadar olsun, okul türleri neler olsun, sınav türleri açık uçlu mu kapalı uçlu mu, çoktan seçmeli mi olsun hala belirsiz. Milli Eğitim Bakanlığı eğitim sistemini bir türlü sistem yaklaşımıyla ele almıyor/alamıyor.  Sadece olaylara anlık çözümler bulmaya çalışıyor. Bir tarafı onardığını düşünürken, bir başka tarafa verdiği zararı hesaba katmıyor.
Maalesef eğitim sistemimiz bir adım ileri iki adım geri gidiyor. Eğitim sistemimizde hakim hale gelen bu anlayışa göre, eskiden denenmiş ancak şu ya da bu nedenle vazgeçilmiş bir takım uygulamalar yeni bulunmuş gibi sunulmaya çalışılıyor. OECD verilerine göre eğitim harcamalarındaki artışa rağmen Türkiye’de eğitim kurumlarına yapılan kamu harcamaları yüzde 4.8’lik OECD ortalamasının altında kaldı.  Biz bunu ifade ettiğimizde şöyle bir tepkiyle karşılaşıyoruz. İlk defa eğitime ayrılan bütçe, genel bütçenin en büyük kalemini oluşturuyor diye. Ama bu Avrupa ile kıyaslandığında OECD ortalamasının altında kalıyor.
 
  Eğitim-öğretim faaliyetlerinin niteliğini etkileyen faktörlerin başında öğretmen, öğretim programları ve eğitim materyallerinin nitelikleri gelirken bunlarla ilgili çalışmalara öncelik verilmemesi/verilememesi, nitelikli ve kaliteli eğitimin ülkemizin her yanına eşit dağıtılmaması/dağıtılamaması gerçekleri ortada durmaktadır.  Eğitim-öğretimin  öznesi öğretmen ve öğrencidir. Bu nedenle öğretmenin donanımı, başta olmak üzere niteliği, eğitim- öğretimin kalitesini doğrudan etkilemektedir. Gelişmiş bir toplum haline gelmek istiyorsak, öğretmenlerin sorunları öncelikli olarak ele alınmalıdır. Öğretmenlerin güvenlik, itibar veya toplumsal statü, özlük ve ekonomik sorunları bulunmaktadır. Tüm bunların acilen mutlaka ele alınması ve çözümlenmesi gerekmektedir.
 
 
15 Temmuz sürecinde kaç üyeniz ihraç edildi veya açığa alındı? Bu konuda Türk Eğitim Sen Şube Başkanı olarak neler söylemek istersiniz?
Bu şehirde bizleri ve sendikamızı bilenler ve tanıyanlar da gayet iyi bilmektedir ki;  ilkeli, dürüst ve onurlu sendikal mücadelemizde yalan, dolan, tehdit, baskı, şantaj, mobbing, menfaat, makam ve mevki vaadine yer yoktur. Bizler daima eğitimcilerin hukuk ve adalet çerçevesinde haklarının korunması ve geliştirilmesine çalışan vatan, millet ve devletinin yanında Türkiye Cumhuriyeti ve Atatürk inkılâp, ilke ve değerlerine bağlı bir anlayışın temsilcileri olduk. Sonsuza kadar olmaya da devam edeceğiz. Bizim eğitim çalışanlarının içinde bulundukları zorlukları istismarla manipüle ederek üye yapmak gibi bir yöntemimiz ve tarzımız yoktur. Yalan yanlış bilgi vererek, beyanda bulunarak ve sözü eksik söyleyerek kamu çalışanlarını ve kamuoyunu yanıltmak gibi bir yola tevessül etmeyiz.  Bunu en iyi sahte sendikacının temsil ettiği sendikanın üyeleri bilmektedir.
Geçenlerde sizin gazetenizde bir sendika başkanıyla yapılmış bir röportaj gördüm. O röportajda, gerçekte açığa alınmış ve ihraç edilmiş onlarca üyesi varken bu üyelerine sendikanın kapılarını ve telefonlarına kapatırken, darp edilen üyesinin bile bir türlü yanında durmayı beceremeyen başkan utanmadan, sıkılmadan sadece bir üyelerinin ihraç edildiğini ifade ediyordu buna çok güldüm. Kendisi bu ifadesiyle unvanlarına bir yenisini eklemiş oldu.
Bizim bir tek üyemiz dahi Türk Eğitim-Sen, Türkiye Kamu-Sen üyesi olduğu için meslekten ihraç edilmiş ya da açığa alınmış değildir. Ancak, bir takım kriterler sebebi ile banka hesabı bulunanlar, sendika üyesi olanlar, özel haberleşme ağı kullananlar- açığa alınan ve meslekten ihraç edilenler var. Son çıkan KHK’da dahil olmak üzere 3 ihraç listesinde toplam 17 üyemiz ihraç edilmiş durumda. Açıkta olan 16 üyemizden 7’si göreve iade edilmiş durumda, açıkta olan diğer üyelerimizin de devam eden soruşturmaları sonucunda göreve iade edilmelerini bekliyoruz. İhraç edilmiş üyelerin 10’u 2015 ve sonrasında Türk Eğitim Sen’e üye olan kişiler. İhraç edilmiş üyelerimizden göreve iade aşamasına gelenlerin olduğunu da vurgulamalıyım. 
Genel Başkanımız Sayın İsmail Koncuk ve bizler en baştan beri söylüyoruz; Allah rızası için bu insanlara savunma hakkı verin, Allah rızası için doğru düzgün bir soruşturma yapın. Suçlu ile suçsuzu ayırt edin. Allah esirgesin eğer bunun tedbirleri 3-5 ay içerisinde alınmaz ise, aklıselim galip gelmez ise, emin olun hepimizi üzecek olaylarla karşı karşıya kalabiliriz. 
 
 
Kamuda herkes adeta diken üzerinde oturuyor. 
 
Bu nedenle  OHAL’in biran önce sonlandırılıp, Türkiye’nin normalleşmesi ve demokratik hayata dönmenin adımlarının atılması gerekir.  OHAL ile devlet yönetmenin doğru bir yaklaşım olduğunu, hukukla, demokrasiyle bağdaştığını düşünmüyorum. Ancak terörle mücadele sonuna kadar tavizsiz bir şekilde yapılmalıdır. Bu mücadeleyi sonuna kadar desteklediğimizi de ifade etmeliyim. Bir tek masum insan bile hak etmediği şekilde görevden alınmamalıdır. İnsan en değerli varlıktır bu nedenle devletler insanları yaşatmak için vardır/olmalıdır. Devletimiz bir hukuk devleti ise; -öyle olduğuna inanıyorum/inanmak istiyorum -  hukuk içerisinde kalarak hukuk devleti, insan hakları, evrensel hukuk değerleri doğrultusunda bu olayları değerlendirmeli ve uygulamalarda buna bağlı kalınmalıdır.
Biz istiyoruz ki; suçluyu suçsuzu bağımsız yargı tespit etsin, suç isnat edilen kişilere açık ve net olarak neyle suçlandığı bildirilsin, ifadesi alınsın, somut bilgi ve belgeye dayalı olarak adil yargılanma esaslarına göre yargılansın, savunması alınsın tüm bunlara göre suçu varsa karşılığında cezası neyse çeksin. Ancak suçu da yoksa bu insan devletin şefkatine muhtaçtır. 
Kamudaki işe alma ve görevde yükselmelerde en önemli kriter öncelikle devlete, millete ve cumhuriyete sevgi, sadakat ve bağlılık olmalıdır. Bundan sonra ise ehliyet ve liyakat dikkate alınmalıdır. Bunlar dışında bir kriter aramak bu ülkeye yapılabilecek en büyük ihanet ve kötülüklerdendir. 15 Temmuzda yaşadığımız hainliğin bu kriterlerin yok sayılması ve dikkate alınmaması nedeniyle hayat bulduğunu sağduyu ve aklı selim sahibi hiç kimse aklından çıkarmamalıdır. 
 
 
Editör: TE Bilişim