Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Gülcan Güleç, bağımlılığın bir beyin hastalığı olduğunu belirterek, "Anabilim dalının 23 yatak kapasiteli servisinde pek çok farklı tanılı hastalar yatarak tedavi görmektedir"

Bağımlılık, kişinin kullandığı bir madde, alkol, nesne veya yaptığı bir davranış, eylem üzerinde kontrolünü kaybetmesi olarak tanımlanıyor. Kontrolsüzce kullanılan her madde ya da yapılan her davranış bağımlılık oluşturma riski taşıyor. Vakit ve fiziksel enerjinin büyük oranda bağımlı olunan maddeye veya eyleme harcanmasıyla oluşan bağımlılık, tedavi edilmesi gereken bir hastalığa, bozukluğa dönüşebiliyor. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Bağımlılık Birimi’nde şiddetli bağımlılığı olan hastalara ve ailelerine danışmanlık, arındırma ve sürdürüm tedavi hizmetleri veriliyor.

ESOGÜ Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Gülcan Güleç, bağımlılık hakkında merak edilenleri cevapladı. Bağımlılığın bir hastalık olup olmadığı konusunda konuşan Prof. Dr. Gülcan Güleç, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından hasta olarak değerlendirilmeye başlandığını aktardı. Güleç konuyla ilgili, “Alkol-madde bağımlısı (madde kullanım bozukluğu) olan kişiler 19. yüzyılda günahkâr veya suçlu olarak kabul edilirken bilimsel gelişmeler ve sosyal reformları takiben 1951 yılında Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından hasta olarak değerlendirilmeye başlanmıştır. Bağımlılık, daha sonra Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından bir bozukluk olarak kabul edilmiştir. Alkol ve madde kullanım bozuklukları yaşamı tehdit eden, önemli sağlık sorunları ile birlikte sosyal ve ekonomik sorunlara neden olan, tüm dünyada hızla artış gösteren psikiyatrik bir bozukluktur. Erken tanı ve etkili tedavi girişimleri ile bu sorunlarda belirgin azalma sağlanabilir. Ancak hekimlerin büyük çoğunluğu hastaların yarısından azına tanı koymakta ve düşük oranda tedaviye yönlendirmektedirler” diye konuştu.

“Bir beyin hastalığıdır”

Bağımlılık ne olduğuna dairde konuşan Prof. Dr. Gülcan Güleç, maddenin kişiye olan etkilerden şöyle bahsetti;

“Bağımlılık bir maddenin beyni etkilemesinden kaynaklanan, maddenin keyif verici etkilerini yaşamak ya da yokluğundan kaynaklanan sıkıntıyı yaşamamak için, devamlı veya düzenli olarak madde alma arzusu ve olumsuz sonuçlarına rağmen madde kullanımına devam etme ile karakterize bir beyin hastalığıdır. Vücudun bütün sistemleri biyolojik olarak hayatta kalma ve neslin devamı çabası üzerine kurulmuştur. Açlık, susuzluk ve cinsellik gibi temel ihtiyaçlar karşılandığında beyindeki ‘ödül yolu’ uyarılır, beyinde var olan bazı kimyasallar salınır ve insanlar zevk alır. Çoğu bağımlılık yapan madde de beyinde, zevk veya ödül ile ilişkili olan bu aynı kimyasalların yüksek seviyelerde serbest bırakılmasına neden olur. Beynin ‘ödül yolu’ dışındaki diğer bölgeleri de (limbik sistem), haz verici duygularla bu duyguların oluştuğu sıradaki durumları, kişileri ve çevreyi ilişkilendiren bir hafıza oluşturur. İlişkili kişiler, yerler veya şeylerle karşılaşıldığında aşerme denilen yoğun bir madde kullanma arzusu ortaya çıkar ve kişiyi madde arayışına sürükler. Kişinin maddeye tekrar ulaşması için gerekli hareketleri hatırlatır ve madde kullanımını tekrarlatır yani motivasyon merkezini (devam sistemini) harekete geçirir.”

“Bağımlılığın belirleyici belirtisi madde kullanımı üzerinde kontrol kaybıdır”

İradenin yerinin nasıl değerlendirilmesi gerektiği ve fiziksel bağımlılık hakkında da konuşan ESOGÜ Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Gülcan Güleç, “Maddelerin kullanımına ilişkin ilk ve erken kararlar kişinin özgür ya da bilinçli tercihini yansıtır. Bununla birlikte, beyin bağımlı hale geldiğinde bu seçim ya da irade bozulur. Bağımlılığın belki de en belirleyici belirtisi madde kullanımı üzerinde kontrol kaybıdır. Bağımlılığın gelişimi maddenin cinsine göre değişir. Bazı maddelerin bağımlılık potansiyeli daha yüksektir ve bu maddelere karşı insanlar daha kolay ve sık olarak bağımlı olmaktadır. Merkezi Sinir Sistemine (beyin) etkili olan bazı ilaçlar düzenli olarak kullanıldığında bir süre sonra beyin, dışarıdan alınan bu maddelerin etkisine uyum sağlar. Bunun sonucunda kullanılan ilacın zamanla etkisinde azalma görülebilir. Bu durumda aynı etkiyi sağlamak için ilacın dozunu arttırmak gerekebilir. Buna ‘tolerans’ denir. Bazı durumlarda ise düzenli kullanılan ve beynin varlığına uyum sağladığı ilaç birden kesilirse, o ilacın özelliklerine bağlı bir takım ‘çekilme = yoksunluk’ belirtileri yaşanabilir. Bu bağlamda fiziksel bağımlılık diye tanımlanan tolerans ve çekilme belirtilerinin görülmesi aslında beynin uyum mekanizmasından kaynaklanmaktadır ve bu yazı da tartışılan bir psikiyatrik hastalık olan Madde Kullanım Bozukluğundan farklıdır. Madde kullanım bozukluğunda da tolerans ya da çekilme belirtileri kullanılan maddenin yapısına bağlı olarak görülebilir ancak şart değildir. Bazen ‘fiziksel bağımlılık’ (dependence) ve ‘bağımlılık’ (addiction) kavramları yanlış bir şekilde birbirlerinin yerine kullanılabilmektedir. Doktor tarafından bir hastalığın tedavisi için yazılan ve önerilen dozda kullanılan bazı ağrı kesiciler ya da antidepresanlar tolerans ya da çekilme belirtilerine neden olabilirse de bu, beynin doğal bir uyum mekanizması nedeniyledir ve kişinin ‘madde kullanım bozukluğu’ geliştirdiği ya da madde bağımlısı olduğu anlamına gelmemektedir” diye konuşarak bilgi verdi.

‘Davranışsal’ bağımlılıklar

Bağımlılık yapan diğer maddeler hakkında da konuşan Prof. Dr. Gülcan Güleç, bazı davranışların alkol-madde kullanımına benzer bağımlılıklar hakkında yapılan araştırmalara şöyle değindi:

“Araştırmacılar yakın zamanda bazı davranışların alkol-madde kullanımına benzer olduğunu fark ettiler ve çalışma verilerinin sonucunda bu davranışların madde-dışı veya ‘davranışsal’ bağımlılıklar olarak değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koydular. Kumar bağımlılığı ve çevrim içi oyun oynama bağımlılığı uzmanlar tarafından kabul edilmiş davranışsal bağımlılıklardır. Daha birçok davranış ‘bağımlılık’ olarak medyada yer alsa da bir hastalık olarak kabul edilmelerini sağlayacak düzeyde kanıtlar yoktur. Kumar yani daha yüksek değerde kazanç umuduyla başka bir şeyi riske atma 1980 yılında klinik bir bozukluk olarak kabul edilmiştir. Patolojik kumar daha önce dürtü kontrol bozukluğu olarak sınıflandırılırken bağımlılığın nörobiyolojisine yönelik çalışmalar bunun bir bağımlılık olduğunu göstermiştir. Kumar bağımlılığının yaygınlık oranı yüzde 5’tir. Çevrim içi oyunlarının kullanımı, tüm yaş gruplarından insanları kapsayan, hızla büyüyen bir fenomendir. Video platformlarının çeşitliliği (örneğin özel konsol, kişisel bilgisayarlar, akıllı telefonlar, tabletler ve dizüstü bilgisayarlar) ve talep artışı, oyun endüstrisinin en profesyonel eğlence endüstrilerinden biri haline gelmesini sağlamıştır. ”

“ESOGÜ uzun süredir hizmet vermektedir”

Son olarak bağımlılık tedavisi hakkında konuşan ESOGÜ Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Gülcan Güleç, ESOGÜ Bağımlılık Birimi’nde verilen hizmetler konusunda bilgi verdi. Prof. Dr. Gülcan Güleç, “Bağımlılık madde kullanmaya başladıktan sonra kullanılan maddenin cinsine bağlı olarak uzun ya da kısa bir süreç içinde gelişir. Maddeyi bırakmak da bir süreç gerektirir. Bu süreçte psikoterapi ve ilaç tedavisi ile kişiye davranış değişikliği için, içinde bulunduğu değişim evresine uygun olarak destek olunur. Tıbbi tedavi hem bağımlılığa hem de bağımlılığa eşlik eden fiziksel, ruhsal sosyal sorunları kapsayacak şekilde kişiye özel düzenlenir. En başta bağımlının bir tedavi kurumuna yönlendirilmesi gerekir. Bağımlılık nedeniyle hastaneye başvuran ve kullandığı maddeyi bırakmak isteyen kişiye arındırma tedavisi uygulanır. Arındırma tedavisi, bağımlılık yapan maddenin vücuttan uzaklaştırılması ve alışkın olan vücuttan bağımlılık yapan maddelerin uzaklaştırılması sırasında ortaya çıkan fiziksel ve psikolojik yoksunluk belirtilerinin giderilmesi için uygulanan müdahale ve tedavi usullerini kapsar. Bu aşamada maddeden arınma ayaktan ya da yatarak tıbbi tedavi ile yapılır. Daha sonra iyileşme sürecine giren bağımlının rehabilitasyonu gerekir. En son olarak da toplumsal uyum (reintegrasyon) sağlanmalıdır. Bağımlılık kronik bir hastalık olduğu için takip ve tedavisi uzun sürelidir. Bu dönemde tekrarlamalar görülebilir. Ancak bu ne bağımlıyı ne ailesini ne de hekimleri yıldırmamalıdır. Diğer hastalara kıyasla bağımlılar tedavi konusunda ikirciklidir ve genelde gelmek istemezler. İstenme durumundaysa tedaviye hemen başlanmaması hastaların kaybolmasıyla sonuçlanabilmektedir. Bu nedenle motive edici, hızlı, ulaşılabilir kurumlar aracılığı ile hizmet önemlidir. Bağımlılık tedavisi gönüllülük esasına dayansa da bazen ailenin, iş yerinin ve yasanın zorunlulukları ve baskılar kişinin tedaviye girmesini, tedavide kalmasını ve tedavinin başarısını artırabilir. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı bünyesinde Bağımlılık Birimi, madde kullanan hastalara uzun süredir ayaktan hizmet vermektedir. Anabilim Dalının 23 yatak kapasiteli servisi karma bir servis olup pek çok farklı tanılı hastalar yatarak tedavi görmektedir. Şiddetli bağımlılığı olan ya da bağımlılığına ilave olarak fiziksel ya da ruhsal başka eşlik eden hastalığı olan kişiler gerektiğinde yatırılarak da tedavi edilebilmektedir. Bağımlılık Birimi bünyesinde haftanın belli günlerinde Sağlık Bakanlığı onaylı sertifika ile Sigara Polikliniği hizmeti verilmektedir. Sigara dışında alkol, madde kullanan hastalara ve ailelerine danışmanlık, arındırma ve sürdürüm tedavisi yapılmaktadır. 2021 yılı itibari ile de Sağlık Bakanlığından AMATEM Ayaktan Arındırma Merkezi faaliyet izni alarak uygulanan psikoterapi ve farmakolojik tedavi seçenekleri genişlemiştir” diye konuştu.

Kaynak: iha