Erdoğan Ekiner

Türkiye’nin 2002’de 129 milyar dolar olan – 139 milyar dolar olarak akımda kalmış nedense- dış borcu, 2018 yılında 453 milyar dolara çıkmış. Sonrasını ben de izleyemedim... Aynı tarih itibariyle 60 milyar dolarlık özelleştirme yapılmış.. Yani KİT’ler satılıyor, dış borç artıyor.. Bu satışa kamu arazilerinin dahil olmadığı da öne sürülüyor.. Öte yandan bazı büyük şirketler, fabrikalar yabancıları satıldı. Özel ve birilerine göre ‘güzel’ teşebbüs yeni yatırımlar yapmayıp iş alanları açmadığı, ekonomide olduğu bu alanda da daralma yaşandığı için, az önce Türkiye istitatistik Kurumu’un rakamlarına dayanan bir haberde de “işsizlik oranının yüzde 497 oranında arttığı belirtiliyor. Resmi, kayıtlı işsiz sayısının 4 milyonu bulmasına çok az kalmış.. Buna bir işçi konfederasyonun yaptığı gibi tahmini kayıtsız işsizleri eklersek, durumunun ciddiyeti ortaya çıkmış oluyor.. “Devlet basma mı üretir, devlet şeker mi üretir” diyenlere duyrulur. Çünkü ülkede yeni iş alanları açılmıyor ve işsizlik çığ gibi büyüyor.. İntihar örnekleri yaşanıyor..

İşte bu durum ve koşullar içinde..” yabancı şirketler su havzalarının çoğunluğu oluşturan dağlarda altın arıyor ya da bunun için başvuruda bulunuyor.. Amaç toz halindeki altını siyanürle ayrıştırıp elde etmek.. M.Kemal’in koyduğu “Yabancılar Türkiye’de altın arayamaz” kuralı, yasası yıllar içinde deliniyor, değiştiriliyor..

Türkiye’de büyük oranda montaja dayalı sanayi ise dolar yükseldikçe sorunlar yaşıyor. Bir başka sorun ise bazı sanayi çevrelerinin dile getirdiği üretim ekonomisi söyleminin teknolojik bağımlılık nedeniyle tümden geçerli bir söylem olmadığı konusu.. Ana parçaları, motoru ya elektronik aksamı dışardan gelen bir aygıt ya da otobilin burada - üretilmesi demeye dilim varmıyor - montajının yapılması gerek ekonomiye katkı, gerekse işsizliğe çözüm niteliği pek fazla taşımıyor..

Aslında uygulanan ekonomik politikaların bir ekonomik krizi tetikleyeceğini bazı ekonomistler anlatmıştı. Bunu en az üç-dört yıl önce sosyal medyada yazmıştım.. Zaman haklı olduğum otaya çıkardı, demiyeceğim.. Çünkü böylesine olumsuz bir durumda, insanın kendine gerektiğinden fazla vurgu yapması bile yanlış sayılabilir. KİT gelirleri ortadan kalkında, kaynaklar da tükenince tek yol vergi oranları ve çeşitleri oluyor. Örneğin, gazozdan, limonatadan ‘özel tüketim vergisi’ almak gibi.. Bu durumu fırsat bilen bazı iş çevreleri de kar oranlarını arttırıyor..

Buna karşın çocukları işsizlik olan ya da işsizlik tehlikesi ile karşı karşıya olan çok sayıda insan, yürünebilecek mesafeler için otomobil kullanmaya devam ediyor, benzine yapılan zamlardan yakınmayı da sürdürerek.. Geleceğe her şeye karşın çok umutlu bakan birileri olmalı..

Son süreçte kimi sendikal tepkilerini, bazı işçi eylemlerini saymazsak; pek çok kişinin hayat pahalılğından, işsizlikten yakındığı, ama bunun dost sohbetlerinde fısıltı ile söylendiği bir süreç devam ediyor.. Bazı gazetelerin yürekli yazarları ancak yığınlara ulaşabiliyor..

Ve o yığınlar sönmüş bir yanardağ ağzı gibi.. Bir yerlerde Mustafa Kemal söylemi ile kendince bir şeyler anlatmaya çalışıyor.

Kendi dışında bir kurtarıcı bekleyen yığınlar... Emperyalizm ve kuşatılmış bir coğrafya, izginsiz bir kapitalizm ve ezilen bir kesim..

Ve sanki bir yerlerde M. Kemal Atatürk çıkıp gelecek algısı, düştü.. Oysa..

Eğer ülkeni kurtaracak bir lider beklemekteysen, ben size hiçbir şey öğretememişim demektir.”

Mustafa Kemal Atatürk

***Haklarını arayan metal işçilerine başarı dileklerimle...