Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Nurettin Erben, SARS-CoV-2 virüsünün mutasyona uğradığını, mutasyonun pandeminin seyri üzerinde büyük bir etkide bulunmadığını, ancak ilerleyen günlerin neler getireceğinin de bilinmediğini söyledi.

Prof. Dr. Erben, COVID-19 hastalığına neden olan SARS-CoV-2 virüsüne ilişkin değişikliklerin hastalığın bulaşıcılığını, tablonun ciddiyetini ve aşı koruyuculuğunu yakından ilgilendirdiğini belirtti. Erben, “Tüm virüslerin mutasyona uğradığı gibi SARS-CoV-2’de mutasyona uğramaktadır. SARS-CoV-2 türlerinin gelişen mutasyonları henüz pandeminin seyri üzerinde büyük bir etkisi olmamıştır, ancak gelecekte olabilme riski göz önünde bulundurulmalıdır. SARS-CoV-2 mutasyon geliştirme yeteneği açısından HIV ile karşılaştırıldığında, mutasyon çok daha yavaş gelişmektedir. Şimdiye kadar göze çarpan en önemli mutasyon spike proteinini kodlayan gende görüldü. Spike proteininin 614. amino asit pozisyonunda, aspartat (biyokimyasal kısaltmada D) amino asit yerine glisin (G) gelerek değiştiği görüldü. D614G mutasyonu adlandırıldı. Nisan ayında, D614G mutasyonlu SARS-CoV-2 hızla Avrupa’da baskın hale geldi ve daha sonra Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Avustralya’da sık görülmeye başladı. D614G, doğal seçilimin bir ürünü olarak ortaya çıkan ‘SARS-CoV-2’nin daha hızlı bulaşabilen bir mutasyonu temsil ettiği’ açıklandı. Bu haber medyada hızla yayıldı. Birçok manşette virüsün daha tehlikeli hale geldiği yazıldı. Sonrasında bunun doğru olmadığı bilimsel araştırmalarla gösterildi.” dedi.

“Yeni varyant pek çok Avrupa ülkesinde görüldü”

Prof. Dr. Erben, mutasyona uğrayan virüse ilişkin vakaların Avrupa ülkelerinde görüldüğünü hatırlatarak şunları söyledi;

“Danimarka’da çiftlikte yetiştirilen vizonlardan bulaştığı düşünülen, mutasyona uğramış SARS-CoV-2 ile enfekte 214 insan COVID-19 vakası Kasım ayında bildirildi. İlk gözlemler, enfekte olanlar arasındaki klinik görünüm, ciddiyet ve bulaşmanın diğer dolaşımdaki SARS-CoV-2 virüslerine benzer olduğunu göstermiştir. Bununla birlikte, ’küme 5’ olarak adlandırılan 12 insan vakasında tanımlanan mutasyona uğramış SARS-CoV-2, daha önce gözlemlenmemiş mutasyonların veya değişikliklerin bir kombinasyonuna sahipti. Bu mutasyon nötralize edici antikorlara karşı orta derecede azalmış duyarlılığa sahipti. Raporlanan ön bulguları doğrulamak ve bu bulgunun gelişim aşamasındaki tedavi ilaçları ve aşılar açısından olası etkilerini anlamak için daha fazla bilimsel çalışmalara ihtiyaç vardır. Bu arada, Danimarka makamları tarafından vizon ve insan popülasyonları arasında daha fazla yayılmasını sınırlamak için vizonları itlaf etmiştir. Son olarak 14 Aralık 2020’de İngiltere’den, mutasyona uğramış yeni bir SARS-CoV-2 (B.1.1.7 veya VUI-202012/01 adlandırılıyor) tanımlandığı bildirildi. İlk inceleme, mutasyona uğramış bu virüsün insanlar arasında daha kolay yayılabileceğini göstermektedir. Bu varyantın semptomların ciddiyetinde, antikor yanıtında veya aşı etkinliğinde bir değişikliğe neden olması beklenmemekle birlikte araştırmalar devam etmektedir. Spike reseptör bağlanma alanındaki mutasyonların konumu, bu mutasyonun önceki SARS-CoV-2’lerden antijenik olarak farklı olma ihtimalini yükseltir. Bu mutasyona uğramış SARS-CoV-2 ile enfekte 915 hasta arasında dört olası reinfeksiyon tespit edilmiştir. Ancak bu yeniden enfeksiyon oranını karşılaştırılabilir veri setleriyle karşılaştırmak için daha fazla çalışma yapılması gerekmektedir. Söz konusu mutasyon, amino asit değişiklikleri ve üç adet genetik kodun silinmesi ile sonuçlanan 14 mutasyonun varlığı ile tanımlanmıştır. Tanımlanan mutasyonlardan biri (N501Y), RBA altı anahtar kalıntı içindeki bir amino asidi değiştirmektir. Sekans analizi, İngiltere ve Güney Afrika’da bildirilen virüsün N501Y mutasyonunun ayrı ayrı ortaya çıktığını ortaya koymuştur. Yeni B.1.1.7 varyantı, Avustralya, Danimarka, İtalya, İzlanda ve Hollanda dahil olmak üzere birçok ülkede tanımlanmıştır.”

Her ihtimâl mümkün

Prof. Dr. Erben açıklamasını “Diğer koronavirüslerle ilgili deneyimlere dayanarak, mutasyonla bağışık yanıtın yetersiz kalması için yıllar geçmesi gerekir. Soğuk algınlığı koronavirüsleri üzerine çeşitli mevsimlerde örneklenen araştırmalar, değişim hızının yavaş olduğunu göstermektedir. Dünyanın çoğu SARS-CoV-2’ye hala duyarlı olduğu için, bağışıklığın şu anda virüsün evriminde önemli bir faktör olması olası değildir. Enfeksiyon ya da aşılama yoluyla bağışıklık arttıkça, bağışıklıktan kaçan mutasyonların sürekli yeni enfeksiyonlar oluşturması SARS-CoV-2’nin kalıcı olarak yerleşmesine neden olabilir. Daha önceden enfeksiyon geçiren ya da aşılı kişileri enfekte ettiğinde çoğunlukla hafif semptomlara neden olabilir. Bu durum, virüsün daha yaygın ve soğuk algınlığına neden olan bir koronavirüs olarak devam etmesine neden olabilir. Ancak koronavirüs enfeksiyonlarına karşı bağışıklık yanıtlarımızın, önemli ölçüde değişmiş virüs türlerine karşı güçlü veya uzun ömürlü olmaması da mümkündür. Bu durumda da salgının kontrol altına alınması zor olacaktır” ifadeleri ile sonlandırdı.