Prof Dr Gaye USLUER
Salgında 8 ayı geride bıraktık. Geride bıraktık derken, öndeymişiz gibi bir olumluluk duygusu oluşuyorsa da biliyoruz ki önde olan Covid 19.
Ağustos ayının son haftasının verilerine baktığımızda dünyada haftalık 1.8 milyon yeni vaka, 38 bin yeni ölüm var. Ölümlerin yüzde 88’i 65 yaş ve üzeri kişilerden oluşuyor. Yani yaş önemli bir risk faktörü.
Esas sorun tüm dünyada vaka sayısının yeniden tırmanışa geçmesi. Yeni vaka sayısının en yüksek olduğu ülkeler sıralamasında 4 ülke var; Sırasıyla İspanya, Rusya, Fransa ve Ukrayna. Bilim insanları İspanya’nın yeniden Mart/Nisan ayı rakamlarına geri döndüğüne işaret ediyorlar. 1 Haziran’da 500’lü rakamları olan Fransa ise günde 4773 yeni vaka sayılarına ulaştı.
Bu sayılara bakarak, bu sayılar üzerinden Türkiye’yi nasıl değerlendireceğiz? Avrupa ülkeleri arasında bir değerlendirme yapacak olursak Türkiye, son bir haftalık toplam yeni vaka sıralamasında 6. (10032 vaka), kümülatif vaka sıralamasında 5.sıra (267064 vaka), son bir haftada toplam ölüm sayısı açısından 3. (182 kişi), kümülatif ölüm hızı açısından 4. (75/milyon kişi) sırada geliyor.
Aslında uzayıp giden salgın süreci hepimizi çok yordu, sıkıldık bir anlamda. Bir an önce hayatlarımıza –gerçek normale- dönmek istiyoruz. Toplum canlanmak istiyor, ekonomi canlanmak istiyor, çocuklar/gençler okullarına, eğitimlerine geri dönmek istiyor. En büyük baskı ise Sağlık Sistemi ve bu sistemin insan kaynağı olan Sağlık Personeli üzerinde. Sağlık Sistemi ve Sağlık Personeli üzerindeki baskı giderek büyüyor. 80’e yakın sağlık personeli yaşamını Covid 19 nedeniyle kaybetti. Sağlık personeli arasında istifa edenler ve emekliye ayrılanlar çoğalmaya başladı. Hatırlayın, TBMM'yi kapanmadan önce CHP tarafından verilen “Covid 19’un Sağlık personeli için meslek hastalığı/iş kazası sayılmasına” yönelik yasa teklifi, AKP ve MHP oylarıyla gündeme bile alınmamıştı. Sürecin uzaması ve sağlık sistemi üzerinde ki baskının artması sağlık sisteminin verilemez olması bir yana ciddi bir insan kaynağı –sağlık personeli açısından- sorununu da birlikte getirecektir. Hükümet acilen bu konuyla ilgilenmeli, olabilecekleri öngörerek gerekli önlemleri almalıdır.
İnsanlara evde kal diyerek/ yaşamsal kısıtlamalar getirerek bir yandan bulaşı azaltmak istiyoruz ama, salgını durduracak aşı ve ilaç gibi gerçek nesneller olmadığı sürece, esas yapmak zorunda olduğumuz sağlık sisteminin çökmesini engellemek olmalıdır.
Uzayan salgın ekonomileri durdurduğu gibi, geniş kitlelerde toplumsal geçim kaygısını da artırdı. Yakın zamanda giderek belirginleşen başka bir sorun ise salgının her yaş düzeyinde akıl /ruh sağlığı üzerine olumsuz etkilerinin ortaya çıkması. Bu durum 65 yaş üzerinde ki kişilerde daha belirgin. Toplumsal akıl ve ruh sağlığını korumak adına neler yapılması gerektiğine kafa yoran var mı bilmiyorum.
Tüm dünyada tartışılan konular aşağı yukarı aynı. Ekonomi çarkları dönmeye nasıl devam edecek? Toplumu normal hayata nasıl açacağız? Okullara güvenli geri dönüşü nasıl sağlayacağız? İşe giden insanlar için güvenli ortam nasıl sağlanacak? Bu ve benzeri soruları uzatmak mümkün. Bu sorular üzerinden çok geniş felsefi açıklamalar yapmak, konuyu evirip çevirip hareketsiz kalmak da çokça mümkün. Ancak esas amaç salgını kontrol edebilmek olduğuna göre, salt felsefe yapmak ya da günü kurtarıcı açıklamalar yapmak yeterli olmuyor. Stratejik olarak doğru eylemsel kararların alınması gerekiyor.
Aslında hala başlangıç noktasındayız dersek çok da yanlış olmaz. Neden derseniz; hala salgın devam ediyor, hala herkes risk altında, hala virüsü kontrol altına alabilmiş değiliz. 1 Haziran’da acele acele normalleşirken kontrolsüz açılmanın, EN KÖTÜ REÇETE olduğunu, yeni normalin HER BEDENE UYACAK BİR ELBİSE olmadığını bizler, bilim insanları, konunun uzmanları olarak sıkça vurgulamıştık. Kısa sürede 2 ayın sonunda gelinen aşama hepimizin malumu.
Yine Türkiye özelinde devam edelim. Salgının başında konuya ilişkin Bilim Kurulu kurulması DOĞRUydu. Oluşturulan Bilim Kurulundan tavsiye kararlarının alınması şüphesiz çok DOĞRUydu. Tüm gözler ve kulaklar Bilim Kuruluna odaklanmışken, Siyaset Kurumunun salgın yönetiminin eylem aşamasında bu kararlara uymaması, salgını bir siyasi amaç ve araca dönüştürmesi ise YANLIŞtı. Bu gün gelinen aşamada bir kez daha ve üzülerek gördük ki bir YANLIŞ iki DOĞRU yu götürdü. Siyaset Kurumu, bu defa da mevcut kontrolsüzlük ve yönetemezlik nedeniyle oluşan olumsuzluk oklarının Bilim Kuruluna çevrilmesine müsaade ediyor. Milli Eğitim Bakanı şimdilerde eğitime ilişkin alınacak eylem planlarının Bilim Kurulu tavsiyeleriyle olacağını söylüyor. Oysa daha yakın zamanda Sağlık Bakanına “süper lig maçlarının 1 Haziran sonrası başlatılma kararına ilişkin soru sorulduğunda“, kararın alınmasının kendileri dışında olduğunu, “TFF tarafından alınan bir karar “olduğunu açıklamıştı. Yurt dışı gelişlerin kontrolsüz açılması, tatil kredileri vs ile vatandaşların tatil yapmaya teşvik edilmeleri elbette ki Bilim Kurulunun tavsiye kararlarıyla düzenlenmemişti.
Siyaset kurumu acilen dört konuya odaklanmak zorunda. Ama tek başına değil, Bilim Kurulu önderliğinde.
1) Kalabalık insan kümelenmelerini önleyecek. Bunun içinde her türlü kapalı ve kalabalık ortam – senin ki benim ki demeden- miting yapmak dahil – engellenecek.
2)Risk grupları korunarak, ölümler azaltılacak. Ama bu başlık sadece 65 yaş üzerini kapsıyorsa başarılı olamayacağını bilerek. Doğru toplumsal düzenlemeler yaptığınızda, gençler arası bulaşı azalttığınızda evde ki risk gruplarını da koruyabileceğiniz bilinciyle hareket edeceksiniz. Bu iki maddeye ilişkin doğru adımları attığınızda
3. Maddeye geçebilirsiniz. 3)Bireysel önlemlere uyulması. Maske kullanımı, güvenli bireysel mesafe ve el hijyeni. Ne yazık ki siyaset kurumunun tek ve en önemli dikkat alanı bu madde. Sanırsınız ki ortaya çıkan durumun tek sorumlusu bireysel önlemlere uymayan vatandaşlar. Salgına ilişkin tüm olumsuzları bireylere yükleyerek salgını kontrol edemezsiniz.
4) Son maddenin tüm yükü yine siyaset kurumuna ait . Vakaları bulacaksınız /izole edeceksiniz /daha çok test yapacaksınız /temaslı kişi izlemini doğru yapacaksınız/karantina uygulayacaksınız. Burada anahtar kelimeniz “DOĞRU BİR ŞEKİLDE” olmalı. Hepsini yapıyoruz diyebilmenizin birincil koşulu doğru bir şekilde yapmanız.
Aslında yukarda saydığımız dört maddeye “yeni normalin şifreleri” de diyebiliriz.
Tüm bunları yapabilmenin tek koşulu ise belli ; Ulusal birlik, Küresel dayanışma.
Bağırarak, çağırarak, kavgayla SALGIN YÖNETİLEMEZ!