Anadolu Üniversitesi Uluslararası Tiyatro Festivali kapsamında “Tiyatroda Toplumsal Cinsiyet” başlıklı söyleşi, 26 Ekim Cumartesi günü Ergin Orbey Uygulama Sahnesi’nde gerçekleştirildi.
Söyleşiye tiyatro eleştirmenleri; Fakiye Özsosyal, Elif Candan ve Arda Öztürk konuşmacı olarak katıldı Toplumsal cinsiyet sorununun tiyatrodaki ekseni, oyunculuk ve okurun yeri konularının ele alındığı etkinliğe ilgi ise oldukça yoğun. Fakiye Özsosyal, metinlere yaklaşırken sadece temsil meselesine bakılmaması gerektiğini söyledi.
Tiyatroda toplumsal cinsiyet konusunda araştırmalar yaptığını sözlerine ekleyen Özsosyal, “Feminist eleştirel yaklaşım ile bir metine baktığınızda, ilk olarak oradaki temsil biçimlerinde kadına verilen rol dikkat çekiyor. Asıl önemli olan herhangi bir metne yaklaşırken, metindeki içselleştirilmiş ataerkili görmeye çalışmaktır. Hepsi metnin zaaflarının sahneye yansımaması açısından önem taşıyor. Oyunculuk açısından da kafamızdaki klişeler farkında olmadan bizi tiplemeye götürüyor. Karakter yaratamıyoruz. Özellikle de kadın temsillerinde böyle oluyor. Bizim tiyatromuzda da karakterlerin yerini çoğu zaman tiplemeler alabiliyor. Bu zaaflı metinler müdahale ile değiştirilebiliyorlar. Metinlere yaklaşırken sadece temsil meselesine bakmak olmaz” şeklinde konuştu.
“Ataerkil anlayış erkeğe de zarar veriyor”
Ataerkil anlayışın sadece kadınlara değil erkeklere de olumsuz etkisinin olduğunun altını çizen Arda Öztürk, bunun erkek tarafından pek dile getirilen bir durum olmadığını vurguladı. Erkeğin en güçlü anında bile bilinçaltında bir yüzleşmeyle karşılaşabileceğini anlatan Öztürk, “Ben bugün, feminist teoreminin tamamlayıcısı olarak erkeklik sorunsalı üzerinden oyun metinlerine nasıl yaklaşabileceğimize değineceğim. Feminist teori ortaya çıkışından itibaren, ataerkil hegemonya içerisinde kadının konumunu temel sorun olarak irdeliyor. 80’lerin sonundan itibaren bazı antropolog ve sosyologlar ataerkilin sadece kadınlar üzerinde değil, aynı zamanda erkekler üzerindeki olumsuz etkilerini de mercek altına almaya başlıyorlar. Sosyoloji alanında yapılan bazı çalışmalar gösteriyor ki, ataerkillik kadın gibi erkeğe de zarar veriyor. Erkek tarafından pek falza dile getirilmiyor. Erkek kendini en güçlü hissettiği anda bile bilinçaltında baskı ile yüzleşebiliyor. Antropolog Tayfun Atar’ın ‘Erkeklik En Çok Erkeği Ezer’ isimli makalesinde, bu süreci ‘God Father’ filminde bulunan Michael Corleone karakteri üzerinden örneklendiriyor. 3 seri boyunca bu adamın yaşadığı baskıyı görebiliyoruz. Bu baskı altında nasıl ezildiğini görüyoruz" ifadelerini kullandı.
“Ataerkil kültürün kadın yazarları nasıl etkilediğini sormak gerekiyor”
Kadınların çeşitli yazma biçimlerinin bulunduğunu belirten Elif Candan ise, feminist yazımda toplumsal cinsiyet ideolojilerine nasıl karşı koyduklarına bakmak gerektiğine değindi. ‘Kadın yazarların erkeklerden ayrı kendine özgü bir edebiyatı var mıdır?’ gibi soruların çokca tartışıldığını aktaran Candan,"Ataerkil kültürün kadın yazarları çalışmalarında nasıl etkilediğini sormak gerekiyor. Feminist yazımda, toplumsal cinsiyet ideolojilerine nasıl karşı koyduklarına bakmak gerekiyor. Kadın yazarın amacı burada bir iktidar alanı oluşturmak mı? Yoksa karşıtlığın tersine çevrilmesi mi? Yani o tipin içinden mi konuşuyor? Bunun toplumsal olarak iletildiğine dikkat çekebiliyor mu?” dedi.