Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği 45. Dönem Kadın Çalışma Grubu, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Uluslararası Dayanışma Günü nedeniyle yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verildi, 

Mirabal Kardeşler olarak bilinen Patria, Minevra ve Maria Teres Dominik Cumhuriyeti’nde otuz yıl süren diktatörlüğe karşı canları pahasına mücadele veren üç kız kardeş, nam-ı diğer KELEBEKLER…

Onların  anısına her yıl 25 Kasımda Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günümüz’ü hatırlatıyoruz.

Biz TMMOB( Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği)’li kadınlar, Mirabal Kardeşleri ve tarih boyunca emeğine, özgürlüğüne, bedenine, kimliğine, yaşamına sahip çıkmak adına verdikleri mücadelede yaşamını yitiren ve mücadeleye devam eden tüm kadınları saygıyla selamlıyor; her türlü şiddete karşı kadın mücadelesi ve dayanışmasını yükselteceğimizi haykırıyoruz.

Siyasal iktidar hayatın her alanında olduğu gibi, salgın sürecini de siyasi ve ekonomik kaygılara öncelik vererek yürütmektedir. Bu zorlu şartlarda canları pahasına çalışan başta sağlık emekçilerimiz kadınlarımız, çocuklarımız olmak üzere tüm ülke halkı bu iradesizliğin kefaretini ödemektedir.

Demokratik yollarla seçilmişlerin, gazetecilerin, hukukçuların, sanatçıların, mimarların, mühendislerin, doktorların, öğretim elemanlarının, hakkını arayan işçinin, toprağına sahip çıkan köylünün, yani her alanda mesleğini etik ilkeler doğrultusunda yapmaya çalışan tüm bireylerin hukuk dışı gerekçelerle yargılandığı, tutuklandığı, KHK’lar ile tüm haklarının ellerinden alındığı, insan haklarının ihlal edildiği hatta yok sayıldığı, cinsiyetçiliğin iktidar mekanizmalarıyla yeniden üretildiği, yolsuzluğun yönetsel araç haline getirildiği günlerden geçmekteyiz.

Mühendis, Mimar ve Şehir Plancısı biz TMMOB’Lİ KADINLAR,

Kadına yönelik şiddetin ekonomik krizler, çatışmalar veya salgın hastalık gibi dönemlerde her zaman artış gösterdiğini biliyoruz.

2020 yılının ilk aylarından itibaren hızla yayılan COVİD 19 pandemisinde de tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de bir çok kadın destek hizmetlerden mahrum bırakılırken, kendilerine şiddet gösteren erkeklerle kilit altında yaşamak zorunda bırakıldı. Pandemi ile çalışma hayatında cinsiyet eşitsizliği daha da derinleşti,  yaşanılan ekonomik kriz kadınların yaşam dengesini olumsuz etkileri her geçen gün artmaktadır. Pandemi dönemini hala yaşadığımız bugünlerde kadınların işten çıkarılma oranı artmıştır. DİSK’in Eylül 2020 raporuna göre kadın işgücü %12, istihdamı %10.5 azaldı. İşsizlik oranı
%39.4 iken, kadınlarda %45.3’tür. Kadına yönelik şiddetin arttığı bu dönemde, Kadın Cinayetlerini
Durduracağız Platformu’nun verilerine göre 2020 yılının ilk dokuz ayında 152’si şüpheli olmak üzere
269 kadın öldürüldü.

Varlığını ancak ve ancak koşulsuz biat eden bir toplum yaratarak devam ettirebileceğinin bilincinde olan iktidar pandemiyi de bahane ederek, siyasal islamın temel felsefesi olan , kadının kontrol altında tutulması, toplumsal yaşamdan uzaklaştırılması, itaat ve hiyerarşik bir ilişki düzeni içinde sınırlandırılması yönündeki hamlelerine her geçen gün bir yenisini eklemektedir. Laiklik karşıtı siyasal iktidar, eğitim, çalışma yaşamı, istihdam gibi toplumsal yaşamın tüm alanlarında  gerici politikalarını biz kadınlar üzerinden yürütmektedir. Kadınların zorlu mücadelelerle elde ettiği pek çok kazanım iktidarın kimi açık, kimi kapalı müdahaleleriyle ellerinden alınmaya çalışılmaktadır. Bireyleri dışlayıp,
 

 aileyi ve ataerkil yapıyı ön plana çıkaran sistematik uygulamalar,  giderek kronikleşen krizin yarattığı çaresizlik duygusu ile birleşince toplumun en güçsüz kesimlerine, kadınlara, çocuklara, LGBTİ bireylere ve hayvanlara yönelik her türlü baskı, dayak, taciz, tecavüz, cinayet gibi biçimlerde ortaya çıkan ve ivmelenerek artan bir şiddet yaşanmaktadır.

6284 sayılı Kadını Koruma Kanunun etkin bir biçimde uygulanması ve İstanbul Sözleşmesi’nin şartlarının yerine getirilmesi ile kadına şiddetin ve kadın cinayetlerinin durdurulacağını her alanda dile getiren ve mücadele eden kadınlar, hükümet yetkilileri ve yandaşları tarafından da hedef gösterilmektedir.

İktidarın Türkiye’nin de çalışmalarına dahil olduğu ve 2011 yılında imzaladığı Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi ya da bilinen adıyla İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek üzere yaptığı açıklamalar ve sözleşmenin iptali üzerine yapılan tartışmalar kadına yönelik şiddetin artmasına zemin oluşturmuştur. Yapılan gerici açıklamalar işyerlerinde yaşanan cinsel taciz, mobbing, ekonomik, psikolojik şiddet, flört şiddeti, kadına yönelik taciz, tecavüzün  sıradanlaştırırarak, yaygınlaşmasına neden olmaktadır.

Biz TMMOB’li kadınlar

İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkanların aynı zamanda evlilik yaşını küçültme eğiliminde olan, tecavüz konusunda eril çözümleri öne süren çevreler ve kişiler olduğunu biliyoruz.

İstanbul Sözleşmesi’nin özel alandaki şiddetin yanı sıra kamusal alandaki şiddeti de önlediğini biliyoruz.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ YAŞATIR biliyoruz.

Biz kadınlar salgını fırsata çevirmeye çalışan iktidara karşı seslerimizi, sözlerimizi hep birlikte söylemeye devam edeceğiz.

SESİMİZ, SÖZÜMÜZ GÜCÜMÜZDÜR!

Salgına rağmen, yaşadığımız tüm olumsuz koşullara ve eşitsizliğe rağmen sokakları terk etmeyeceğiz.

MÜCADELE KAZANDIRIR VE BİZ KAZANACAĞIZ!

Bu ayrımcılık ve şiddet bitene kadar barış, özgürlük ve eşitlik için şiddete, yoksulluğa  ve iktidarın salgın politikalarına karşı sesimizi yükseltmeye ve haklarımızın takipçisi olmaya devam edeceğiz!


YAŞASIN KADIN DAYANIŞMASI!

YAŞASIN TMMOB KADIN ÖRGÜTLÜLÜĞÜ!