Eskişehir Demokratik Kadın Platformu yaptığı eylemle taleplerini bir kez daha yinelediler.

Espark önünde bir araya gelen Kadın Platformu üyeleri Bugün 2020’nin 8 Mart Kadınların Uluslararası Birlik, Mücadele Ve Dayanışma Günü’nde, kadınların mücadele birikimleri artmış ancak taleplerinin yakıcılığı değişmemiştir.

Platform adına konuşan Özge Yılmaz, “Kadınlar kah sokak ortasında, kah evde, kah koruma altında ve boşanma davası çıkışında öldürüldü. Koruma kararı istediği halde verilmediği için kadınlar erkek şiddetiyle öldürüldü veya yaralandı” dedi.  Ayrılma veya boşanma isteği bahane gösterilerek kadınların öldürüldüğünü hatırlatan Yılmaz şunları söyledi:

“ Evlenme teklifini kabul etmediği gerekçesiyle kadınlar öldürüldü. Şiddetten kaçarak sığınma evinde yaşayan kadınlar öldürüldü. Erkek arkadaşı olduğunu ailesi öğrendiği için kadınlar öldürüldü. Evli oldukları - beraber oldukları erkekler, eskiden evli oldukları – beraber oldukları erkekler, akrabalık ilişkileriyle bağlı oldukları erkekler, yakınları, tanıdıkları erkekler tarafından kadınlar her gün yeniden yeniden öldürüldü.

Hayatta kalanlarımızsa omuzlarımıza yıkılmak istenen yüklerle yok edilmeye çalışılıyoruz. Fabrikalarda, iş yerlerinde ağır çalışma koşullarına, uzun ve yoğun çalışma saatlerine, baskıya, mobbinge, işsizlikle tehdit edilmeye, tacize, şiddet görmeye, bastırılmaya, hakaretlere ve bunlara boyun eğmeye mecbur bırakılıyoruz. İrademizi yok sayarak atadığı kayyımlarla ilk önce kadın mücadelesinin kazanımlarına saldıran  iktidar anlayışı; emeğimizin karşılığını vermeyip sesimizi çıkarttığımızda kapıyı göstererek bizi açlığa, sefalete mahkûm etmeye çalışan düzende, şiddeti kadınlara reva gören, kadınlar kendilerine biçilen fıtrata uymayınca üzerlerinde her türlü olanağıyla baskı kuran, etimizi kemiğimizi sömüren patronumuzun sırtını sıvazlıyor aynı zamanda. Krizin yükünü omuzlarımıza yüklemek isteyenler onlar. Krizin yükünü onu çıkaranlar taşısın diyen biz kadınlar; nitelikli, bilimsel, anadilde eğitim ve sağlık hizmetleri haklarımızdan vazgeçmiyoruz.

Her gün, her saat zengin daha zengin yoksul daha yoksul olmaktadır. Ülkemizdeki işçilerin, emekçilerin, yoksul halkın bu tablo karşısında yaşadığı ise geleceksizlik ve güvencesizlik kaygısıdır. Neredeyse her gün ekonomik sebeplerle, geçinemedikleri için son çare olarak hayatlarından vazgeçme noktasına gelen bir yeni kişi haberi alırken, bu intihar vakalarını münferitleştirip sağlık problemlerine, kadere, fıtrata bağlamaya çalışan bir iktidar anlayışı çıkıyor karşımıza. Tıpkı servetlerine servet katmak için yok saydıkları işçi güvenliği tedbirlerini almadıklarında iş cinayetlerine kurban giden işçilerin ardından yaptıkları gibi. Tıpkı yandaşlarına rant sağlamak için bilimden, teknikten uzak yapılmasına ses çıkarmadıkları binaların depremlerde insanların üstüne yıkılmasında yaptıkları gibi. Tıpkı öngörüsüzlükleri yüzünden çığ altında kalanları aramaya gidenlerin yeni çığlar altında kalmasından sonra yaptıkları gibi. Memleketteki bu yönetememe halinden kadınların payına da yine en çok yorgunluk, en çok zulüm, en çok ölüm düşmektedir. Böylesi bir tabloda kadınların payına savaş coğrafyalarına dönüşen bedenleri düşmektedir. Cihatçı çeteler ile yapılan iş birliklerin, emperyalistler arasındaki rekabetten çıkar devşirme çabalarının, yayılmacı Osmanlıcı politikaların bizim değil iktidarın beka sorunu olduğunu biliyor ve şehitlik denerek kutsanan ve sadece emekçi halkların çocuklarına düşen ölümü reddediyoruz. Tüm bu savaş kışkırtıcı politikalara karşı barışı savunmaya devam ediyoruz.

2002 yılından beri ülkemizi yöneten AKP iktidarı bugün yarattığı tek adam rejimi ve toplumu muhafazakârlaştırma politikalarıyla kadınlar üzerindeki tüm baskı ve zorun doğrudan sorumlusudur. Biz kadınlar biliyoruz ki bu söylemler siyasi iktidar için açık bir itiraf niteliğindedir. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun, devletin idari kurumları ve mahkemelerce etkin bir şekilde uygulanmamaktadır. Yandaş basın, kadınların can simidi olan İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasanın kaldırılması için kadın düşmanı siyaseti manşetlere taşımaktadır. Kadınların nafaka hakkı sürekli tartıştırılmaktadır. Cinsel istismara uğramış çocukları tecavüzcülerle evlendirme çabası içerisindekileri, Şili’de kadınlara karşı şiddeti protesto etmek için gerçekleştirilen ve tüm dünya kadınları arasında yayılan Las Tesis performansı nedeniyle kadınlarını cezalandıran tek ülkenin Türkiye Cumhuriyeti olduğunu unutmadık. Ters kelepçeyle gözaltına alınan kadınları, kredileri kesilen öğrenci kadın arkadaşlarımızı unutmadık. Bugün tüm bunların müsebbibi olan iktidarın timsah gözyaşlarına biz kadınların karnı toktur.

Biz kadınlar bütün bu tablo karşısında yüzyıllardır biriktirdiğimiz mücadele deneyimlerimizi heybemizde taşıyor ve vazgeçmiyoruz ne haklarımızdan ne de hayatlarımızdan… Yan yana gelerek değiştirebileceklerimizi biliyoruz. Kadın dayanışmasını hayatın her alanında ilmek ilmek, emek emek örmeye devam ediyoruz. Şiddete, kadın cinayetlerine, tacize, tecavüze, eşitsizliğe, savaşa karşı gücümüzü kadın dayanışmasından alıyoruz. Biz kurduğumuzda daha da güzelleşecek dünya için mücadelemizden ve direnişimizden asla taviz vermiyoruz. Hiçbir kız kardeşimizin kendini çaresiz ve yalnız hissetmediği, gerçek bir eşitliğin ve özgürlüğün dünyasının kurulduğu güne kadar yan yana omuz omuza olmaya devam edeceğiz. Asla yalnız yürümeyeceğiz. Yaşasın kadın dayanışması.”