Eskişehir Demokratik Kadın Platformu Adına Sibel Gündüz Koca, Ayşe Tuba Arslan cinayet duruşması sonrası açıklamalarda bulundu. Gündüz, "Ayşe Tuba Arslan, 11 Ekim 2019 tarihinde, hakkında 23 kez şikâyette bulunduğu Yalçın Özalpay tarafından satırlı saldırıya uğradıktan sonra 24 Kasım 2019 tarihinde hayatını kaybetti ve 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele gününde kız kardeşlerinin omuzlarında toprağa verildi.
Bizler Eskişehir Demokratik Kadın Platformu olarak Ayşe Tuba Arslan davasının takibi için defalarca Eskişehir Adliyesi önüne geldik ve “erkek adalet değil gerçek adalet istiyoruz!” dedik. Eskişehir 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yapılan yargılamada Yalçın Özalpay’ın hiçbir indirim uygulanmaksızın tasarlayarak, canavarca hisle veya eziyet çektirerek, nitelikli kasten öldürme suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmasının ardından da yine buradan, bu kararın en azından bundan sonra yeni Ayşe Tuba’lar olmaması adına caydırıcı olacağı için bir nebze de olsa kamu vicdanını rahatlattığını söyledik.
Ayşe Tuba da buraya defalarca gelmişti. Kendisine fiziksel ve psikolojik şiddet uygulayan Yalçın Özalpay’ı defalarca şikâyet etmiş, yaşadığı şiddetin son bulması için yardım istemiş, hayatta kalmak için ısrarla çabalamış, “benim ölümüm gerçekleşince mi bana yardım edeceksiniz” diyerek dilekçeler vermişti. Ayşe Tuba’nın yaşarken sesini duymayan adalet sistemi önce kamu görevlilerinin bu cinayette hiçbir suçu yoktur diyerek sorumluları korudu. Ardından da istinafa giden Yalçın Özalpay için Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesinde yapılan duruşmada, savcı olayda canavarca hisle ve eziyet çektirerek öldürmenin söz konusu olmadığını ve sanık hakkında haksız tahrik indirimi uygulanması gerektiğini söyleyerek vicdanları yaraladı. Adeta Ayşe Tuba’nın hayatının yargılandığı bu istinaf sürecini de savcının söz konusu mütalaasını da asla kabul etmiyoruz! Kadın cinayetlerini meşrulaştırmak için üretilen aldatma senaryolarını, namus safsatalarını tüm kadın cinayeti davalarında görüyoruz. Kadınlara şiddeti reva gören bu akıl, kadınların hayatları pahasına “aile” kutsaması yapan, her gün kadınların şiddetin bir biçimine maruz kaldığı ve katledildiği bir ortamda İstanbul Sözleşmesi’nden imza çeken iktidar aklından alıyor cesaretini. Tam da bu yüzden kadın cinayetleri politiktir.
Biz kadınlar; 20 Mart’ta gece yarısı geç saatlerde, Türkiye’nin mecliste oybirliği ile kabul edilen İstanbul Sözleşmesi’nden tek kişilik Cumhurbaşkanı Kararı ile çekildiği haberini aldık. 1 Temmuz itibariyle resmi olarak da sözleşmeden çıkılmış olacak. Bizler 20 Mart’tan beri sokaklardayız. İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmediğimizi haykırıyoruz. Çünkü İstanbul Sözleşmesi eşit ve şiddetten uzak hayat hakkımızın güvencesidir. Hukuksuz bir şekilde İstanbul Sözleşmesinden çıkılması, kadın cinayetleri davalarında yaşanan hukuksuzlukların da derinleşmesine neden oluyor. Bizler İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasını asla kabul etmiyoruz. Bilakis sözleşme gereklerinin tam anlamıyla uygulanmasını; kadın cinayetlerinde iyi hal veya tahrik indirimlerinin, arabuluculuğun uygulanmamasını istiyoruz. Yargısal süreçlerde ayrımcılığın, adaletsizliklerin ve yeni şiddet biçimlerinin tekrar tekrar ortaya çıkmaması için, etkin ve ivedi koruma, soruşturma ve yargılama için, erkek adalet değil, gerçek adalet için İstanbul Sözleşmesinden vazgeçmiyoruz!
Ayşe Tuba’nın öldürülmesi yalnızca onun hayatının çalınması değil, tüm kadınlara yönelen bir tehdittir. Ve bizler bugün burada, kız kardeşimizin davasına sahip çıkmanın, bundan sonra yaşanabilecek hukuksuzlukların önüne geçmenin, İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkmanın bir parçası olduğunu bilerek; haklarımıza, hayatlarımıza her gün sistematik bir şekilde saldıranlara karşı gücümüzü kadın dayanışmasından alarak bulunuyoruz. Bir kişi daha eksilmemek için mücadelemizden asla taviz vermeyeceğiz. Yan yana gelmeye, kadın dayanışmasını yükseltmeye devam edeceğiz!"