Hüsamettin`in Dr Hilmi Sokağı`ndaki “Çay Bardağı”
tabelalı çayhanesinde bu satırlara başladım. Sabahın
onu…
Radyodan bir melodi sesi geliyor ama ne idüğü belirsiz,
hışırtılı, parazitli melodiye genizden gelen anlaşılmaz
konuşmayı anlamadım ve Metin’e rica ettim, radyoyu
kapattı…
“Şahane gözler, şahane!”yi mırıldanırken gümbür
gümbür ses veren radyomuzu anımsadım. Evet bir teneke
sesi değil, gerçek sesi yansıtırdı radyomuz. Şimdi
annemin annesinin annesinden kalma kabaralı sandığının
üzerinde keyif satıyor. Markası, Metz. Fransa’nın bu adı
taşıyan kentinde imal edilmiş oldukça büyük, ahşap ve
üzerinde annemin el işi örtüsü de duruyor. Floşlu kumaş
kaplı ön yüzünün köşesinde göz lambası var. Ve kumaşın
alt yanı dalgalar ve istasyonlar ekranı… İki düğmesi, altı
tuşu var. Düğmenin birisi ses diğeri de istasyon arama da
kullanmak için.
Tuşlar uzun-kısa dalga FM kanalı yok. Garibim elli yedi
yaşında…
Metz eve geldiğinde ben on yaşındaydım. Anten girişi
salonda olduğundan oturma odamıza tel çekmemiz
gerekti. Babam bu radyonun odada kurulacak antenle
çalışacağının iddia etti. Cam kornişinden yararlanıp anten
yaptı. Gerçekten radyonun müthiş becerisini gördük.
İlk dememizde Ankara radyosundan, uzun dalgasından
“Meşeler güvermiş, varsın güversin, söyleyin huysuza
durmasın gelsin” diye bir türkü çığırılışını dinledik. Oh!
Ne zevk…
Şimdi ceddimin eski evinde köşede, annemin ninesinin
sandığının üzerinde gururla duran bu radyo için ilk
gelişinde babam rahmetli birçok yeteneklerini ortaya
dökmüştü.
64
“Üstüne ayna koyup şu çığıranı göreceğiz” demişti.
Yani eğer üzerinde ayna olsa içindeki görülecek mi?
“Evet.”
Ayna mı? Ayna…
Tuvaletteki babamın iki yanı güllü tıraş aynasını getirdi
kardeşim ve bir güzel paparayı yedi…
Hasılı Metz ile evimiz şenlendi. Yaşamımızda yer aldı
o…
İkinci bir radyo olayını gazete de yaşadım. Tozman
Çarşısı’ndaki büromuzda, bir taraftan gazeteye haberler
yazarken, Ankara’da Anadolu Ajansı’na haberler
verirken kulağımız radyodan yayınlanacak haberlerde
olurdu.
Önemli haberleri not almak için saat 15’i beklerdim.
“Yazdırma servisi” ajansın topladığı haberlerimi   yayınlarsa
daha çok mutlu olurdum.
Gazetedeki o eski radyo benim kadar mürettiplere de
hizmet verirdi, bir yandan müzik, bir yandan gazeteye
dizilen haber ve yazılar… Sanırım müzik işi tatlandırdı…
Muammer şarkı, türkü mırıldanarak gazeteyi bağladı.
Üçüncü ve son radyo olayım öğretmenlik yaparkendir.
Köyde en yakın arkadaşım oldu. Gurundik…. Yemek
yaparken, tıraş olurken, yazarken okurken o hep ses
getirdi, yanı başımda!!!…
Saniye Can’ın türküleri ve Orhan Boran’ın tatlı
programı… “Mikrofonda Tiyatro” kaçmazdı.
Feridun Fazıl Tülbentçi tarihi anlatırdı. Muakkar Ekrem
ise Talu maçları naklederdi….
Spikerleri sesinden bilir, tanırdım. O dönemlerde insanın
bir radyosu olması neydi, düşünemezsiniz!

DALIP GİTMİŞİM