DİSK Genel İş Sendikası’nın danışma kurulu olan Başkanlar Kurulu, 23-25 Ağustos 2019 tarihlerinde toplanacak olan 17. Olağan Genel Kurul öncesindeki son toplantısı yaptı.
Toplantıda geçen dönemin bir muhasebesi yapılmış, geleceğe dönük mücadele hedefleri ortaya konuldu. Bu çerçevede; DİSK/Genel İş Başkanlar Kurulu sonuç bildirgesi şöyle:
“1- Geçmiş dönemde sendikamızın başta taşeron şirket işçilerinin kadroya geçişi olmak üzere taşeronlaşma konusunda verdiği mücadele değerlidir. Bu mücadele sayesinde taşeron şirket işçileri merkezi idarede kadroya; yerel yönetimlerde belediye şirketlerine geçmiştir. Sendikamızın tüm taşeron şirket işçilerinin kadroya geçmesi için verdiği mücadele yerel yönetimlerde tam anlamıyla hedefine ulaşmamıştır. Bununla birlikte kamuda personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alımlarına son verilmesi sendikamızın yıllardır sürdürdüğü kararlı mücadelenin değerli bir sonucudur.
2- Eşitsiz ve hukuksuz bir uygulama olarak gündeme getirdiğimiz yerel yönetimlerde belediye şirketlerine geçişi yapılan işçilerin ilave tediye hakkı için mücadelemiz sürecektir.
3- Siyasi iktidarın kamuya geçişi yapılan işçilerin özgür toplu sözleşme haklarına Yüksek Hakem Kurulu aracılığıyla sınır getirmesine karşı kararlı bir mücadele sürdürülmüş; çok sayıda belediye şirketinde YHK’nın sendikal haklara giydirmek istediği deli gömleği sendikal özgürlüklerin evrensel içeriğiyle aşılmaya çalışılmıştır.
4- Taşeron şirket işçilerine yüzde 4+yüzde 4 denklemini imzaladığımız toplu sözleşmelerle sağlanan ek haklar ve güvencelerle aşmayı başardık. Sendikal hak ve özgürlüklerin önündeki en büyük engellerden biri olan KHK’lı işçilere yönelik getirilen bu sınırlamaların ortadan kaldırılması ve özgür toplu sözleşme hakkı için mücadelemiz sürecektir.
5- Son yıllarda toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin derinleştiğini ibretle izliyoruz. Kadına yönelik şiddet, kadının çalışma hayatından dışlanması ve kadın işsizliği bu eşitsizliğin ortaya çıkardığı en önemli sonuçlardandır. Bu sonuçlardan iktidarın yarattığı toplumsal psikoloji, kadını ikinci sınıf insan olarak gören anlayış birinci derecede sorumludur. Bu çerçevede Başkanlar Kurulumuz kadın üyelerimizin işyerlerinden, işyeri temsilciliğinden başlayarak eşitlik temelinde sendikal çalışmalara aktif katılımını ve sendikada yer edinmesini desteklemektedir. Kadın işçilerin işyerlerinde cinsiyet eşitliği temelinde yer edinmesinin ülkede toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin çözümünde etkili olacağının bilinciyle hareket edeceğiz.
6- 31 Mart Yerel Yönetim Seçimlerinden sonra yönetimi değişen belediyelerde işten çıkarmalar, sendika değişikliği için baskılar, toplu sözleşme ihlalleri artmıştır. Sendikamızın yetkili olduğu Aliağa Belediyesi’nde işten çıkarılan üyelerimiz bu durumun en belirgin örneğidir. Örgütümüze savaş açanlara karşı sessiz kalmayacağımızı, mücadele edeceğimizi bize düşmanca davrananlara buradan ilan ediyoruz. Dostlarımız merak etmesin, direniş ve mücadele sürecektir.
Şimdiye kadar Devletin kol kanat gerdiği sözde sendikaların belediye yönetimlerinde yaşanan değişim sonrasında telaşa düşmeleri ve Cumhurbaşkanı’nın konuya taraf olmasını uygun görmüyoruz. Biz cumhurbaşkanlığı makamının şu ya da bu sendikaya kol kanat germesini değil sendikal hak ve özgürlüklerin evrensel içeriğini sahiplenmesini uygun görürüz. Öyle görünüyor ki cumhurbaşkanlığı makamı devleti seçimde taraf yapan çizgisini sendikal alana da taşımak istemektedir. Bu durumu şikâyet olarak halka ve işçi sınıfına arz ediyoruz.
7- 15 Temmuz Darbesi sonrasında ilan edilen olağanüstü hal ve bu döneme özgü çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle işlerinden edilen üyelerimizi savunduk, daha fazla üyemizin işinden edilmemesi için her düzeyde girişimlerde bulunduk, bu mücadelenin sonucunda yüzlerce üyemizin işlerine geri dönmesini sağladık. Henüz işlerine dönemeyen üyelerimizin işlerine dönmesi için verilen adalet, hak ve hukuk mücadelemiz bundan sonra da sürecektir. Cumhurbaşkanlığı Yönetiminden yarattığı bu hukuksuzluk ve adaletsizliği ortadan kaldırmasını talep ediyoruz.
8- Kıdem tazminatı fonu kurulması Cumhurbaşkanlığı Yönetimi’nin gündemine alınmış durumda. Hazine ve Maliye Bakanı 10 Nisan günü açıkladığı yeni ekonomi programında BES’i tamamen zorunlu hale getirmeyi, yapılan kesinti oranını artırmayı ve kıdem tazminatı fonu ile BES’i entegre etmeyi programlarına aldıklarını ifade etmiştir. Hiçbir yeniliği olmayan programda sunulan bu iki hedef işçi sınıfının ücretleri üzerinden iktidara ve sermayeye kaynak yaratmak anlamına gelmektedir. İşçilerden zorla tasarruf etmeleri istenemeyeceği gibi tüm işçilerin kıdem tazminatından yararlanmalarını sağlayacağız kandırmacasıyla mevcut mali hakları üçte birine indirecek ve kıdem tazminatını iş güvencesi aracı olmaktan çıkaracak bir düzenlemeye evet dememizi kimse beklemesin.
Cumhurbaşkanlığı Yönetiminden krizden çıkış için işçi ücretleri ve işçi emeğinden başka araçlar geliştirmesini görmek isteriz. İlk olarak kamu kaynaklarının yerli ve uluslararası sermayeye aktarma aracı olarak kamu-özel işbirliği adı altında sürdürülen soygun ve yağmaya son verilmelidir. Ekonomide üretim, yatırım ve tasarruf dengesi sağlayarak milli geliri büyütmek, bilim-teknolojiye dayalı işleri hedefleyerek ve yatırımları planlayarak ekonomiyi gelişmiş ekonomiler düzeyine çıkarmak gerçek hedeflerdir. DİSK/Genel-İş Başkanlar Kurulundan bunu ilgililerine hatırlatıyoruz.
9- 31 Mart günü yapılan yerel yönetim seçimlerinde Devlet seçimlere taraf olmuştur. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptal edilmesi, seçilen belediye başkanlarına KHK ile ihraç edildikleri gerekçesiyle mazbata verilmemesi halk iradesine vurulan bir darbe olarak hafızalara kazınmıştır. Bu seçim Cumhurbaşkanlığı Yönetimi’nin nasıl yanlışlıklar içerisinde olduğunu ve yeni hükümet sisteminin demokrasi açısından isabetsizliğini göstermesi açısından ibret alınacak derslerle doludur. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi her seçimde devleti taraf haline getirerek gizli oy, açık sayım, dürüst seçim, tarafsız seçim yargısı yönetimi gibi birçok evrensel ilkenin ihlaline zemin hazırlayacaktır. Türkiye’nin demokratik parlamenter sisteme geçmesi ülkenin demokratik geleceği ve halk iradesinin geçerli kılınması için elzemdir.
10- Cumhurbaşkanlığı Yönetimi’nden ülkenin iktisadi hayatına ilişkin beklentiler Türkiye işçi sınıfının öncelikler listesinde ilk sıradadır. İşsizlik işçi sınıfı bireylerini ve ailelerini kavurmaktadır. Evrensel sendikal haklar alanı Haziran ayında Cenevre’de ILO Genel Kurulunda bizzat yaşadığımız gibi tüm dünyanın dilindedir. Sanayi üretiminde düşüş, tarımsal alanda gerileme işçiler kadar sanayici, esnaf ve çiftçiyi de vurmaktadır. İktidar meşruiyeti için halkın derdine derman, yarasına merhem, hastalığına ilaç olmak lazımdır.
11- İşyerlerinde yapılan delege seçimleriyle başlayan şube genel kurullarında şubelerin zorunlu organ yöneticileri seçildi. Hepsi demokratik yarış içinde geçen genel kurullar delege seçimi ve şube genel kurulları için düzenlenen sendika içi mevzuata uygun olarak Genel Merkez’in yönlendirmesi ve denetiminde yürüdü; 4 yıl süresince şube çalışmalarına liderlik edecek yönetim, denetim ve disiplin organ yöneticileri seçildi.
Şimdi sırada Genel Merkez olağan genel kurulu var; şube genel kurullarından seçilen 250 genel kurul delegesi sendikanın yönetim, denetim ve disiplin organlarını seçecek, geçmiş dönemin çalışmalarını değerlendirecek, seçilecek yönetim organlarının önüne çalışma ve mücadele hedefleri koyacaktır.
DİSK/Genel-İş şubeleri ve üyeleri genel kurul sürecini sorunsuz olarak alınlarının akıyla bugüne kadar getirdiler. Genel Merkez genel kurulu ile süreç, kuşkusuz, aynı çizgide tamamlanacaktır.
Genel kurul sürecinin sağlıklı bir biçimde tamamlanması, bundan sonraki mücadele süreci açısından önemlidir ama yeterli değildir. Bundan sonraki süreçte yeni yönetim organlarımızın üstesinden gelmesi gereken çok önemli örgütsel ve sınıfsal sorunlar söz konusudur. Gerek Türkiye’nin yeni yönetim sisteminin gerekse ülkenin içinde bulunduğu ekonomik çöküşün yarattığı sorunlar ve güçlüklerden çıkış için sendika hareketine ilham verecek söylem ve eylemlere, düşünce ve pratiğe ihtiyaç duyuyoruz. Türkiye işçi sınıfına reva görülen hayata samimi ve gerçekçi tavırlarla karşı durmalıyız. Bizleri yoksulluğa, yoksunluğa, sömürüye, sendikasız, güvencesiz, güvensiz kimi zaman ise ölümcül çalışma koşullarına zorlayan sınıfsal ilişkilere ve iktidar zihniyetine karşı kendimizi derlenip toparlanmak ve ayağa kalkmak zorunda hissediyoruz. DİSK’in ve Genel-İş’in çok önemli bir sınıfsal birikimi temsil ettiğini ve bu birikimin Türkiye işçi sınıfının mücadelesine çok önemli bir dayanak olduğunun bilincindeyiz. Tüm kadrolarımızın bu bilinçle sendikal mücadeleye sarılması en temel sınıfsal görevimizdir.
Sınıf örgütünde yönetici olmak, işçi sınıfına önderlik ve rehberlik etme sorumluluğu demektir; sınıf sendikası yöneticiliği kendi ikbalimiz için değil işçi sınıfının ikbali için; kendi adımıza değil sınıf örgütümüz adına; bireysel değil kolektif ve sınıfsal bir görev üstlenmedir.
DİSK/Genel-İş Başkanlar Kurulu bu saptamalar ışığında üyesinden genel başkanına kadar demokratik bir sınıf örgütü olma bilinciyle hareket edecek ve sadece üyelerimiz ve belediye işçilerinin değil Türkiye İşçi Sınıfının yüz akı olma kaygısıyla hareket edecektir.
Mücadele tarihi boyunca emek ve demokrasi mücadelesini birbirinden ayrı tutmadan bir bütünün parçaları olarak ele alan Sendikamız işçi sınıfını ve emekçileri iktidarın yarattığı ekonomik ve siyasi krizden çekip çıkaracak bir toplumsal mücadelenin içinde olmayı bir sınıfsal görev olarak değerlendirmektedir, bu bilinç önümüzdeki dönemin tüm eylem ve söylemine yön verecektir.”