Haber Kaynağı: Manşet Gazetesi

Söyleşi: Nevin Bulut atak

AG Psikoloji Psikiyatri Merkezi’nizin açılışını gerçekleştirdiniz, merkeziniz hakkında kısaca bilgilendirir misiniz?

Psikoloji ve Psikiyatrinin birlikte entegre olarak çalışmasını hedefleyen bir klinik kurduk. Ruhsal rahatsızlıkların birçoğunda her iki bölümün birlikte çalışması gerekmektedir. Diğer bir yanıyla, Psikiyatri ve Psikoloji yan yana olması gereken iki farklı alandır. Merkezimizde bu iki alanda eğitim, danışmanlık, bozuklukların tedavisi ve önlenmesi gibi konularda çalışılmaktadır. Çalışmalarımızda da etik, bilimsel ve güncel bilgiler ışında hizmet vermeyi amaçlamaktayız.

Merkezinizde Psikoloji ve Psikiyatri gibi ayrılmaz iki dalı bir araya getirdiniz, bunun faydaları nelerdir?

Psikolog, insan davranışlarının yapı ve süreçlerini, gözlem ve deney gibi bilimsel yöntemleri kullanarak inceleyen, davranış bozukluklarının ve gelişim sorunlarının teşhis ve tedavisi yönünde faaliyetlerde bulunan kişidir. İnsanlarda görülen normal ve normal dışı davranışları; düşünme, öğrenme, duygu ve heyecan gibi insanın psikolojik süreçlerini inceler. İleri derecede davranış bozukluklarının tanı ve tedavisine yönelik çalışmalarda ise medikal desteğe gereksinim bulunur. Ve buna bağlı olarak, psikiyatrik destek için yönlendirilir.

Psikiyatri ise ruhsal bozuklukların tanı tedavisi ve önlenmesini ele alır. Bildiğiniz gibi toplumda ruhsal bozuklukların önlenmesi en az bozuklukların tedavisi kadar önem taşımaktadır. Bizler bize başvuran danışanlarımızı öncelikle sorunun bozukluk düzeyinde olup olmadığının tespitiyle ele alıyoruz. Eğer ruhsal bir bozulma oluşmadıysa psikolojik yardıma yönlendiriyoruz. Ruhsal bir bozulma oluştuysa Psikoloji ve Psikiyatri birlikte ele alarak tedavilerini planlıyoruz. Bu yaklaşım bütüncül bir özellik gösterdiği için geniş kapsamlı ve etkin bir değerlendirme sağlıyor.

Aile ilişkileri konusunda da hizmetleriniz var, bu konuda bizleri aydınlatır mısınız?

Aile ilişkileri ve sorunları toplumda en hassas noktalardan biridir. Son dönemlerde ne yazık ki boşanmalarda çok ciddi bir artış var. Birçok aile "Aile Danışmanı" adı altında eğitimini bilmediğimiz, yetkin olmayan kuruluşlardan yardım alıyorlar ya da alamıyor demek daha doğrusu. Konusunda yeterli olamayan kişilerin ailelere "Sizin sorununuz çözülmez, boşanın vb." umutsuzluk içeren sözlerle kişileri yanlış yönlendirdiklerine sıkça şahit olmaktayız. Aile sorunlarının birçoğunun altında ruhsal sorunlar ve bozukluklar yatmaktadır. Bu konuda klinik eğitimi olmayan bir kişinin aileleri yanlış yönlendirmesi sonucunda aile parçalanmakta, boşanma olmasa da çocuklar olumsuz etkilenmektedir. Ders başarıları, okul yaşamları sekteye uğramakta; geleceklerini inşa edememektedirler. Bu nedenle aile danışmanlığının yetkin ellerde yapılması büyük önem taşımaktadır.

Kişinin sizden hangi durumlarda destek alması gerekir? Bir kıstas ya da yaş sınırı var mı?

Psikolojik destek alınması gereken alanlar, bilinenin aksine patolojik bir rahatsız olması gerekmiyor. İnsanlar yaşamların bazı olayların ya da durumların farkında olamayabiliyor ve çoğu zaman kendisini kötü etkileyen olayların üstesinden tek başına gelemez. Bazen ailemizden ve yakınlarımızdan bizi farklı dinleyecek, anlayacak bize farklı bakış açıları kazandıracak ve yardımcı olabilecek bir uzmana ihtiyaç duyarız.

Kişilerin, kendilerinin duygularının, düşüncelerinin ve davranışlarının kontrolünü sağlayamadığı ve baş edemediği durumlarda psikoterapi desteği alması gerekmektedir. Burada ayrım olarak belki yaş dönemine yönelik sağlanan destek üzerinden konuşulabilir. Bu da okul öncesi dönem dediğimiz, 2-5 yaş arasındaki çocuklardır. Bu yaş döneminde karşılaşılan sorunları özetlemek gerekirse; ayrılma kaygısı, inatlaşma krizleri, tuvalet eğitimi, uyku problemleri, karşıt gelme davranışları gibidir. Ergenlik dönemlerinde; kimlik karmaşası özellikle çok ciddi sorun oluşturan nedenlerdendir. Yetişkinlik dönemi: depresyon, kaygı bozukluğu, bipolar bozukluk, travma sonrası stres bozukluğu vb. gibi konularla çalışılmaktadır.

Psikiyatrik destek alınması gereken alanlar; kişilerin uykusuzluk, sinirlilik, takıntı, endişe, saplantılı kaygılı düşünceler gibi kaygı bozukluğu, saplantı, zorlantı bozuklukları (Obsesif Kompulsif Bozukluk) olarak adlandırılabilecek ruhsal bozulmalardan tutun da, gerçekle hayali birbirinden ayıramama, intihar düşünceleri, hayal görme, ses duyma, mutsuzluk, içe kapanma vb. birçok depresyon, psikoz vb. birçok ruhsal bozukluklardır.

Bebeklik çağından ileri yaşlılık dönemine kadar her yaşta ruhsal bozulma söz konusu olabilmektedir. Anneleri tarafından terk edilen, özellikle yuvaya bırakılan bebeklerde yeme içmeden kesilme, ağlamama, çevreden verilen uyaranları almamayla seyreden bebeklik dönemi depresyonu görülmesi buna en güzel örnektir. O nedenle her yaşın ruhsal açıdan sorunları farklıdır. Önemli olan bireylerin ya da çevresindeki kişilerin yardıma gereksinim duyduklarını fark etmeleridir.

Çağımızın hastalığı ve son zamanlarda sıkça duyulan depresyon hakkında bilgi verir misiniz?

Depresyon Türkçeleştirirsek “Ruhsal Çöküntü”, kişinin genel bir mutsuzluk halidir diyebiliriz. Bireylerin yaşama isteklerinde azalma, umutsuzluk, mutsuzluk, hayata tutunma enerjilerinin azalması hali söz konusudur. Depresyonu çoğunlukla bir yaşam olayı başlatmakta ise de hormonal, mevsimsel, genetik yatkınlıklar ya da neden olmadan da görülebilmektedir. Kadınlarda erkekler göre iki katı kadar fazladır.

Depresyon sadece yetişkinlik çağında görülmemektedir. Çocukluk çağında depresyon da görülebilmektedir. Çocukluk çağı depresyonu; ilgisizlik, uykusuzluk ve kilo kaybı gibi belirgin belirtileri vardır. Bebeklik depresyonu, anneden ayrılma sonrasında ortaya çıkan huzursuzluk, ağlamayla başlayan yeme problemleri, içine kapanma şeklinde devam eder. Çocuk sosyal iletişimi keser ve dış görüşünü ve bakışı değişmektedir. Dünya Sağlık Örgütü’nün açıklamalarıyla dünyada yeti kaybı yapan en önemli hastalıkların başındadır. İntihar gibi önemli bir eğilime yol açması mücadele edilmesine dikkat çekmektedir.

Gözlemlerinize göre günümüzde kadınlar mı yoksa erkekler mi daha çok psikolojik sorunlar yaşıyor?

Kadınlar genel olarak ruhsal bozukluklar yönünden daha fazla risk altındadır. Gerek toplumsal roller, gerekse kadın cinsinin doğasından gelen hormonal özellikler; gebelik, aylık siklus döngüsü, doğum, menopoz gibi etkenler kadınlarda ruhsal bozuklukların daha fazla yaşanmasına neden olmaktadır.

Son olarak ne söylemek istersiniz?

Özetleyecek olursak, kişiler günlük hayatların da kimi problemleri yaşamakta ve destek alması gerekmektedir. Kliniğimiz bu anlamda; başvuran bireylerde durumun hastalık boyutunda medikal ve destekleyici terapisi, hatalık boyutunda olmayan durumlarda da bireysel terapi, grup terapi, çocuk-ergen terapi, oyun terapisi desteği sunmaktadır. Bunun yanında kişilik ve zeka testleri, dikkat testleri, psikoterapiye hazırlık testleri konularında da gerekli incelemeleri yapmaktadır. Sigmund Freud ‘un deyişiyle unutulmamalıdır ki: ''Nelerin sizi mutlu ettiğini bilmeden, nelerle mutlu olacağınızı bilemezsiniz.''

https://ssl.gstatic.com/ui/v1/icons/mail/images/cleardot.gif

Editör: TE Bilişim