Eskişehir Emek ve Demokrasi Güçleri 1 Eylül Dünya Barış Günü nedeniyle bir araya geldi. Programda yapılan açıklama şöyle; "

Nazi Almanyası’nın Polonya’yı işgal ettiği 1 Eylül 1939 tarihi; ikinci paylaşım savaşının başlangıcıdır ve 1984 yılından bu yana Dünya Barış Günü olarak anılmaktadır.

Ne yazık ki Dünya Barış Günü takvim yapraklarında kalmış bir gündür. Aradan geçen çeyrek asra karşın ne ülkemizde ne dünyada kalıcı bir barış ortamı sağlanamamıştır. Türkiye’nin ve Dünya’nın her köşesinde çatışmalar, katliamlar, savaşlar ve işgaller sürüp gitmektedir.

Savaşların kaçınılmaz bir sonucu olarak her yıl on binlerce insan can vermekte, bedensel ve ruhsal olarak sakatlanmakta, ülkesini terk ederek ölümcül göç yollarında sığınmacı, göçmen, mülteci durumuna düşmektedir.

Savaşlar halkların, toplulukların, insanların ve doğadaki diğer canlıların yaşam hakkını yok etmektedir. Dünyada süregelen savaşlar ciddi ve ağır hak ihlallerine sebep olmaktadır. Savaşın efendileri dünya halklarına, emekçilere, ezilen toplumsal kesimlere şiddet, açlık, sefalet ve işsizliği dayatmaktadır. Faşizmin ve savaşın çamurunda yoğrulmuş ırkçılık ve ayrımcılık; çok kimlikli ve çok kültürlü insanlık mirasını zehirlemektedir. Halkların ve toplulukların kardeşçe bir arada yaşama talebi; emperyalist merkezlerin ve onlara hizmet eden hükümetlerin savaş çığırtkanlığı içinde boğulmaktadır.

Emperyalist blokların arasındaki çekişme ve siyasi iktidarların silahlanma yarışı sadece kan ve şiddeti değil; açlık, yoksulluk, doğanın talanı, kuraklık, canlı türlerinin yok olması gibi çoklu felaketlere yol açmaktadır.

Emperyalist yağma ve saldırganlık siyasetinin mimarları Ortadoğu’da, Kafkasya’da, Latin Amerika’da, Afrika’da ve şimdilerde Afganistan’da Taliban gerici güçleriyle gösterdikleri gerçek yüzlerini “demokrasi, özgürlük ve insan hakları” ambalajı ile saklamaya çalışmaktadırlar.

Çıkardıkları, kışkırttıkları savaşlarla dünyayı sömüren, kan gölüne çeviren emperyalist güçlerin barış masallarına inanmıyoruz. İkiyüzlü emperyalizm hiçbir zaman özgürlük ve barış getirmemiştir; dünyayı bir cehenneme çeviren savaşlardan yana olmuştur. Silaha ve sömürüye dayalı bir dünya düzenini inşa etmeye çalışan emperyalizme ve onun kirli savaş siyasetine karşı direnmeye, barış diye haykırmaya devam edeceğiz.

Emperyalizmin zehirli meyvesi olan savaş; çok uluslu şirketlerin, küresel suç örgütlerinin ve mafyalaşmış siyasi iktidarların en büyük dayanağıdır. İnsanlık ailesinin, emekçi sınıfların, ezilen halkların mücadelesiyle kazanılmış temel hakları ortadan kaldırmak için emperyalizm daha çok savaş çıkarmaya, faşist yönetimleri desteklemeye devam etmektedir.

Milyonlarca insanı öldüren, sakat bırakan, yurdundan göç etmeye zorlayan temel sebep savaşlardır. Suriye savaşının yol açtığı göç dalgası başta Türkiye olmak üzere geniş bir coğrafyada milyonlarca sığınmacının yaşamını yerle bir etmiştir. Şimdi de Afganistan’da 20 yıllık ABD işgalini devralan Taliban işgaliyle birlikte yeni bir göç dalgası yaşanmaktadır.

Suriye savaşında IŞİD ile iş tutan, Nusra türü örgütlere tırlar dolası mühimmat gönderen, şimdilerde Afganistan’da Taliban rejimi ile yeni fırsatlar kollayan AKP iktidarı savaşlardan yanadır.

AKP Türkiyesi bölgede savaş ve silah ihraç eden, dış siyasetini bu mecrada kovalayan bir odak haline gelmiştir. AKP iktidarı yıllardır içeride ve dışarıda gerici vahhabi/selefi terör örgütlerinin en büyük siyasi teminatı ve deposu haline gelmiştir.

Ülkemizde ve bölgemizde savaştan yana tavır koyan siyasi iktidar ülkeyi yönetemez hale gelmiştir. Hukuksuz Valilik kararlarıyla emek, demokrasi ve barış güçlerinin sesini kısmaya, barışçıl eylemleri yasaklamaya çalışmaktadır.

Yerel yönetimlere ve üniversitelere atadığı kayyumlarla demokrasiyi rafa kaldırmış iktidar, savaş siyasetiyle otoritesini pekiştirmeye çalışmaktadır. Pandeminin yıkıcı etkileri karşısında halkı bir başına bırakan iktidar, sermaye sınıfının açıklarını kapatmaktadır. Son zamanlarda yaşadığımız yangın, deprem ve sel felaketlerinin sonuçlarına bakıldığında halk için değil, savaş güçleri için bir Türkiye bütçesi oluşturulduğu gün gibi ortaya çıkmıştır.  

 

Basın ve sosyal medya sansürünün yasalaşarak bir başkanlığa bağlanması hazırlıkları, iktidar lehine değişiklikler içeren seçim yasası tasarısı barış ve demokrasi güçlerini susturmayı amaçlamaktadır.

Fiyaskoyla sonuçlanmış sayısız dış siyaset hamlesi Türkiye’yi emperyalist merkezlerin baskısına açık ve bağımlı hale getirmiş ve AKP siyasetini terör örgütü Taliban’ın düzeyine yaklaştırmıştır. 

Sistemin yok oluşa sürüklediği doğanın doğal olmayan felaketleri, Taliban‘dan kaçarken yere çakılan insanlık, sınırların ötesinde vicdanlara örülen duvarlar, göç yollarında sulara gömülen hayatlar, sönen umutlar, 21.Yüzyılda Kerbela’yı yaşayanlar, kargo ile gönderilen evlat bedenleri, inançlarından ve kimliklerinden dolayı halkların üzerinde sürdürülen fermanlar, yıkım ve felaket ortamında palazlanmış erkekliğin kadınlara dayattığı ölümler ancak bir savaş ortamında mümkün olabilirdi.

Savaş siyahtır, savaş renksizdir, savaş tek dildir…

Barış güvercindir, barış apaydınlıktır, barış gök mavisidir, barış gökkuşağıdır, barış çok dillidir..

Bu yıkım ve felaketler karşısında seçeneksiz değiliz, çaresiz de değiliz.

Kışkırtılan savaşlarda birbirine kırdırılan insanlığın içinde değil; ekmek ve özgürlük için barış isteyen insanlığın bir parçası olacağız.

Ezilenlerin ilmek ilmek ördüğü, birbirine tutunduğu, birbirinden öğrendiği bir yol var; demokrasi ve barış yolu.

Biliyoruz ki  barış yaşatır..

Biliyoruz ki barış  yaşamdır..

1 Eylül Dünya Barış Günü emperyalizme, faşizme, ırkçılığa, ayrımcılığa, her türden yasaklamaya karşı milyonlarca emekçinin ve direnen halkların mücadelesi içinde anlam kazanacaktır.

Savaşa Hayır, Barış Hemen Şimdi..