Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sivrihisar Meslek Yüksek Okulu İnşaat Teknolojisi Bölümü öğretim görevlisi Ersin Güler ile Mühendislik Mimarlık Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Mehmet Canbaz, Eskişehir’in Sivrihisar ilçesinde bulunan 170 yapıyı deprem hasarı riski yönünden inceledi.

ESOGÜ Mühendislik Mimarlık Fakültesi Dergisi’nde “Yapıların Deprem Riskinin Sokak Tarama Yöntemi ile Belirlenmesi: Sivrihisar Örneği” adıyla yayınlanan makalede, incelenen yapılardan yüzde 28’inin yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya olduğu ortaya kondu.

Güler ve Canbaz, ortak açıklamalarında, “Eskişehir merkezine 90 kilometre uzaklıkta bulunan Sivrihisar ilçesi geçmişte birçok uygarlığa ev sahipliği yapmıştır. Aynı zamanda günümüzde Ankara, İzmir, Afyon illerine bağlantı noktasında bulunmaktadır. İlçenin topoğrafyası incelendiğinde kuzeye doğru eğim artmakta güneyinde ise düz bir alan görülmektedir. Genel jeolojisini graniyotidi, kırmızıbayır formasyonu, uruş formasyonu ve kuvaterner yaşlı alüvyonal birimler oluşturmaktadır. İlçede Çal Dağı’nın bir uzantısı olarak volkanik bir kaya kütlesi bulunmakta ve yapılaşma ilçenin kuzeyde yer alan yamacından düzlüğe doğru ilerlemektedir. Bu nedenle eski ve yeni yapılaşma zamanla ayrılmaktadır. Tarihi yapıların haricinde ilçede eski yapıların bulunduğu ve bölge halkı tarafından kullanımına devam ettiği bilinmektedir. İlçede konut ve ticaret yapı stoğunun yanında Sivrihisar Ulu Camii, Ermeni Kilisesi gibi tarihi dini yapılarda bulunmaktadır. Bu yapıların etrafında konut ve ticari yapılanmaların çok olduğu görülmüştür” açıklamasında bulundu.

“Merkezde acilen yıkılması ya da güçlendirilmesi gereken binalar var”

Eskişehir ve çevresinin hem faylardan etkilenme hem de deprem üretme potansiyeli taşıdığını belirten Güler ve Canbaz, sokak taraması yöntemi ile Sivrihisar’ın merkezinde inceledikleri 170 binanın sonuçlarını şu şekilde ortaya koydu:

“İlçe merkezinin kentsel dönüşüm ile eski binalarının yenilenmediği, yaş olarak eski binaların çokluğunun depremde genel hasar riskini arttırmaktadır. Taşıyıcısı duvar olan yapılarda 3 ve üzeri gibi yüksek kat sayısı özellikle depremde hasar riskini arttırmaktadır. Yapılan çalışmada yüksek katlı yapıların azımsanmayacak oranda olduğu görülmüştür. Taşıyıcı duvarlarda boşlukların az olması önemlidir. Ancak bu çalışmada yapıların üçte ikisinin fazla miktarda boşluk içerdiği belirlenmiştir. Birden çok kata sahip yapılarda boşluklar hizalı olmalıdır. Yapıların yüzde 90 gibi büyük kısmında düzensizlik görülmüştür. Sokak taramasında binaların yüzde 97’sinin görünür yapı kalitesinin iyi olmadığı görülmüştür. Yapılaşma düz bir alanda olduğundan topografyanın etkisi yok denecek kadar azdır. Ancak çarpışma durumu incelendiğinde yapıların yüzde 43’ünde bu riskin görüldüğü ifade edilebilir. Yapılan risk analizine göre binaların yüzde 28’inin görsel olarak yüksek riske sahip olduğu acilen bu binaların daha detaylı incelenmesi, ölçümler ve testler ile yapının güçlendirme veya yıkılma kararının verilmesi gerekir. Bu tür çalışmalar oldukça fazla sayıda olan yapı stokunun deprem gibi doğal afetler için riskinin belirlenerek, güçlendirme veya yıkma kararının verilebilmesi adına detaylı çalışmaların ve deneysel analizlerin hangi binalardan başlanmasını gerektiğini belirlemek için önemlidir. Bu tür çalışmalara 1999 depreminden sonra İstanbul’da bazı ilçelerde başlanmış olmasına rağmen devamı gelmemiştir. Ülkemizin aktif bir deprem ülkesi olduğu düşünüldüğünde, bu tür çalışmaların oldukça önemli olduğu düşünülmektedir.”