.Kadına bakışı 'Ya benimsin ya da kimsenin...' olan erkekler tarafından katledilen kadınların sayısını hiç kimse hatırlamıyor artık. İsmi bile unutulan yüzlerce kurban artık Özgecan ismi ile anılıyor. Kadına yönelik şiddet basitçe geçiştirilebilecek bir durum değil. Toplumun geniş bir bölümü bu tablonun toplumsal ve patolojik yanlarını görebiliyor, büyük bir endişe ve üzüntü içinde yaşıyor. Tepkiler durmak bilmiyor.

 

Aynı patolojik durum ülkemizdeki iktidarlarında temel yaklaşımını açıklıyor aslında.

 

Bu ülke ya benim ya da kimsenin.

Bu kurum, bu parti, bu örgüt ya benim ya da kimsenin.

Bu sokak ya benim ya da kimsenin.

Bu şehir ya benim ya da kimsenin.

Bu Milletvekilliği koltuğu ya benim ya da kimsenin.

 

Örnekler giderek artıyor. Bu yaklaşım öncelikle bir bölümü ötekileştirmeyi gerektiriyor. Ötekileştirmeyi başarabilirseniz eğer üzerine basarak yükselebileceğiniz bir zemin hazırlamış oluyorsunuz kendinize. 

 

Ötekileştirmenin adımları birer birer atılıyor. Ağzının payını ver, haddini bildir, sindir,  cesaretini kır, gerisi geliyor. Maalesef gerisi geliyor bu ülkede. Çünkü Hukuk işlemiyor.  Hakimler ve Savcılar bile artık isyan edebiliyor. Avukatlar gözaltına alınıyor, tutuklanıyor.

 

Yeni iç güvenlik yasası iktidara herkese haddini bildirme, sindirme imkanını sunuyor.

 

Aynı yaklaşımı TMMOB yasasını etkileyen torba yasasında da görmek mümkün.

 

TMMOB'ya benim ya da kimsenin.

 

TMMOB için nispi seçim sistemini demokratik bulan iktidar, seçim barajını kaldırmayı düşünmüyor.

 

Toplumun küçük bir bölümü bu baskı ve diktatörlük anlayışına karşı var gücüyle karşı koymaya çalışıyor.14 Şubat 2015 tarihinde yapılan TMMOB olağanüstü Genel Kurulunda, öncesinde ve sonrasında binlerce mühendis, mimar ve şehir plancısı bu yasaya karşı direnişe geçti.

 

Haziran 2015 seçimleri bu ülkenin yaşadığı son demokratik seçimler olabilir diyor bazıları. Bizler bu güne kadar katıldığımız hiç bir seçimin demokratik olmadığını düşünüyoruz oysa ki.

 

Çözüm en çok bizim elimizde. Çünkü milletvekillerimizden umudu kesmiş durumdayız.  Böyle bir ortamda giriyoruz genel seçim sürecine.

 

Milletvekilliği koltuğu artık tek başına bir iktidar gibi görülüyor. İktidarda ya da muhalefette olduğunun bir önemi yok. Hayatınız kurtuluveriyor. Ömür boyu elde ettiğiniz ayrıcalıklar tüm ailenizi ve hatta torunlarınızı bile kurtarıyor. Yönetme iddiasında oldukları geniş halk yığınlarına ise işsizlik, asgari ücret ve sürekli artan vergiler, elektrik, doğalgaz, yakıt faturaları...

 

Bizim kuşağımızın yaşadığı dönemde millet meclisinin  ahlaki ve demokratik düzeyinin bu denli düştüğüne  tanık olmamıştık. Meclis bu haldeyken toplumun genelinden çok fazla umutlu olmak imkansız.

 

O halde nasıl bir milletvekili istediğimizi sorgulamadan, iktidardaki veya muhalefetteki siyasi erke baskı yapmadan düzelme umudu taşımıyoruz. Ülkemizdeki siyaset ahlakının yükselmesinin ve demokrasinin mücadele etmeden kazanılması, sadece sandığa giderek elde edilmesi mümkün görünmüyor.