6 Şubat 2023’te yaşadığımız deprem felaketinin 1. yılındayız.

Ülke tarihimizin en büyük acılarından birisini bundan tam 1 yıl önce yaşadık, yaşamaya da devam ediyoruz.

Afet yönetim sürecinde gösterilen zafiyet nedeniyle, ortaya çıkan her sorunun yeni sorunlara kapı aralamasıyla bugüne kadar geldik.

Öncelikle, hayatını kaybeden yurttaşlarımızın acısını ilk günkü gibi yüreğimizde hissederek, başsağlığı, sabır ve dayanışma dileklerimizi iletiyoruz.

Resmi rakamlara göre 50 bin 783 yurttaşımızın hayatını kaybettiği, 107.204 yurttaşımızın ise yaralandığı açıklandı. Yine Bakanlığın verilerine göre 35 bin 964 binanın deprem anında yıkıldığı, 872 bin bağımsız bölümden oluşan 311 bin binanın ise aldıkları hasarlar nedeniyle kullanılamaz hale geldiği belirtildi.

Depremde yaşanan kayıplara ve yıkımlara ilişkin tüm veriler aradan geçen 1 yıl sonunda henüz tam anlamıyla açıklanabilmiş değildir.

Depremin ilk günlerinde, yaşanan yıkımın büyüklüğü toplumdan saklanmaya, her şeyin kontrol altında olduğu imajı yaratılmaya çalışıldı.

Felaketin boyutlarını büyüten ve hepimizin canının daha fazla yanmasına neden olan şey ise afet sonrasında yaşananlar oldu.

Deprem sonrasında arama kurtarma faaliyetlerinde yaşanan zafiyetler nedeniyle binlerce kişi günlerce enkaz altında kurtarılmayı bekledi. Depremzedeler enkaz altındaki yakınlarını kurtarabilmek için ne bir arama kurtarma timine, ne de gerekli teçhizata ulaşabildiler.

AFAD’ın yetersizliğine , bir yardım kuruluşu olmaktan çıkartılarak bir şirket haline dönüştürülen Kızılay’ın skandalları eklendi.

Tüm bu zorluklar yurttaşların dünya çapında örnek gösterilecek dayanışmasıyla aşılmaya çalışıldı.

Yıkım ve enkaz kaldırma çalışmaları halk sağlığı ve çevre sorunları yaratacak biçimde yürütülmeye devam edildi.

Yaşanan felaketin sorumluluğunu kabul etmek ve yanlıştan dönmek yerine tüm bu yaşananlardan hiçbir ders çıkarılmadığı deprem sonrasındaki uygulamalarla bir kez daha gösterildi.

Daha arama kurtarma faaliyetleri bile tamamlanmadan, gerekli deliller toplanmadan alelacele enkaz kaldırma çalışmaları başlatıldı.

Enkazlar bile kaldırılmadan yüz binlerce konutun inşası için sözleşmelerin yapıldığı ilan edildi. Henüz jeolojik inceleme ve etütler bile yapılmadan yeni yerleşim yerlerinin temel atma törenleri yapıldı.

Bu düzenlemeyle sigortasız araç kalmayacak Bu düzenlemeyle sigortasız araç kalmayacak

Meslek örgütleri olarak “ben yaptım, oldu” anlayışının devamı olan bu uygulamalarının bilime ve tekniğe uygun hiçbir yanının bulunmadığını haykırdık.

Yapılmak istenen şeyin halkın barınma sorununun çözümü değil, propaganda olduğunu çok açıktı.Tüm bu kural tanımaz hıza rağmen 1 yılın sonunda yapımı hedeflenen konut sayısının çok gerisinde olunduğu görülmektedir.

1 yılın ardından depremden en fazla zarar gören illerimize baktığımızda aradan geçen onca zamana rağmen temel sorunların henüz giderilememiş olduğu görülmektedir.

Barınma, sağlık, gıda, su gibi en temel ihtiyaçların tam anlamıyla karşılanamaması felakete dönüşen afetin etkisini artırmıştır. Enkaz ve yıkım çalışmaları ise tam bir kaos yaratmakta ve yeni sorunlara sebebiyet vermektedir.

Bu durum depremden etkilenen tüm illerde neredeyse aynı düzeydedir.

6 Şubat depremleri, bugüne kadar yaşadığımız pek çok büyük depreme karşın ülkemizin, şehirlerimizin, binalarımızın, kurumlarımızın ve halkımızın depreme hazır olmadığı gerçeğini çok acı biçimde ortaya çıkarmıştır.

Ülkemiz bir deprem ülkesidir ve hiçbir göstermelik adım, propaganda şovu depremlere karşı bizi korumayacaktır.

Yıllar içerisinde, akıl ve bilimi dışlayan anlayışlar doğa olaylarının afete/felakete dönüşmesini sağlamıştır.

Kentsel dönüşüm adı altında yürütülen süreç rantsal dönüşüme kurban edilmeseydi ve deprem tehdidi altındaki yerleşimlerimizin dönüşümü doğru bir şekilde sağlanabilseydi yaşadığımız acıların boyutunu en aza indirebilirdik.

Kentleşme ve barınma politikaları kamucu bir anlayışla oluşturulsaydı, evlerimiz, iş yerlerimiz, kamu binalarımız depremler ile yıkılmazdı.

Yaşadığımız büyük kayıplar ve derin acılar bizlere bir kez daha göstermiştir ki aklı, bilimi, planlamayı ve denetimi dışlayan yönetim anlayışı, ülkemizin geleceğine yönelik en büyük tehdittir.

Benzer felaketlerin tekrar yaşanmaması için ranta dayalı, piyasacı, kamusal denetimi ve kamu yararını hiçe sayan politikaların terk edilmesinden başka yol yoktur.

Tekrar hayatını kaybeden yurttaşlarımızın acısını ilk günkü gibi yüreğimizde hissederek, başsağlığı, sabır ve dayanışma dileklerimizi iletiyoruz.

Herkesi doğa, kent ve yaşam odaklı bir ülke için mücadele çağırıyoruz.

Yaşamlarımız için bu yıkımı ve talanı durduralım, bilime ve tekniğe sahip çıkalım!