Odunpazarı Camii`nin Güneyinden geçen yolu yürüyün, hemen ilerideki meydandaki akasya ağacının altında bir çeşme vardır. Geçen hafta baktım; ahı gitmiş, vahı kalmış ve çeşme akmaz olmuş.
Eski Eskişehir’de Odunpazarı çevresinde pek çok çeşme de kuru çeşme oldu diyorlar. İsimlerini saymaya gerek yok, yazsam ne olacak sanki... Kim anımsayacak, kim “Ah” çekecek?
Çeşme Başı
Atatürk Lisesi’sinin sağ köşesinde bir çeşme vardı. Çifteler Caddesi’ne girişte, şerbetçilerin evinin önünde de . Bu çeşmenin suyunu şerbetçiler verirdi evlerindeki hazneden.
Gelelim çeşme başına ve o dönemlerde çeşme başının ne işlevleri olduğuna bir göz atalım;
Evlerin su ihtiyacını karşılamak için, testi, güğüm ya da kova ile çeşmenin yolu tutulurdu. Evin gelinlik çağına gelmemiş kızı, on yaş civarı erkek evladı veya yine evin kadın kesiminin işiydi çeşmeden su almak...
Sabahtan akşama dek boş kalmazdı çeşme başı. Özellikle genç kızlar kovalarını, güğümlerini sıralar ve dolmalarını beklerken muhabbete dalarlardı.
Kovası dolan bile uzun süre kalır sohbete katılırdı. Sohbetlerin içinde neler olurdu? Aşk, meşk, hastalık, haberler, davetler ve de dedikodunun daniskası…
Sokaklar arası haberlerin ötesinde mahalleler arasından çarşıya kadar insanların birbirini bilgilendirmesi için bir çeşme başı yeterdi. Ağızdan ağıza, kulaktan kulağa mutlaka çeşme başında… Evlerden çıkan her bir olgu, çeşme başında yerini alırdı.
Haydi bakalım, görelim:
Ayşe delicesine tutkundu. Murat’la haberleşmesi gerektiğinde çeşmeye çıkardı. Murat’ın kardeşi Fatma’da kovayı kapar koşardı çeşme başına, haber iletilirdi karşılıklı...
Saatler verilirdi evlerinin önünden geçmeye, camlarının önünde bekleyeceği zamanı da çeşme başında iletirdi genç kızlar... Mektuplaşmalar olurdu gizli gizli bir aracı ile. Göğüsten çıkıp göğüse giren sevdadan yana mektuplarda maniler… “Ah!” ile “Vah”lar…
Mahallenin yeni yetme oğlanları da çeşme başında toplanırdı. Her gelip geçen bir bakardı çeşmeye. Çeşmelerde asla çamaşır yıkanmaz. Sabunun zerresi görülmezdi, ancak ve ancak evlerin su ihtiyacı giderilirdi.
Kimisinde Bir Çiçek, Kimisinde Kitabe...
Çeşmelerde su, taş bir çerçeveden çıkan musluktan akar, taş kütlenin üzerinde işlemeler göze çarpar, bazısında çiçek demeti, bazısında kabartma çerçeve veya yazı olurdu. Örneğin, “maşallah” gibi… Ve oraya ya maşallah çeşmesi adı verilir, ya da çoğu kez suyun veya banisinin adı ile anılırdı.
Pek çok çeşme vardı düne kadar Odunpazarı’nda. Aşağıda çarşıda ise tulumbalar pek çok köşe başında… Teker teker yok oldular…
Hasılı, çeşmelerin bir işlevi vardı… Sudan gayri… En azından simgeydi, kiminin ise adresi... 
Ve her sokak köşesinde bir köşe taşı vardı. 
Alın size bir adres tarifi:
“Çeşmeden sağa doğru yürü, köşedeki taş var ya! Ondan sonraki mavi boyalı ev bizim evdir. İki katlıdır...”