Mahalledeki  arkadaşlarım  arasındaki  racon  gereği yaş onüç  olunca  sigaraya  başlamam   gerekti.

Berber Hüsmenin önüne  şartlı oturdum:  Yüzüme  ustura vur ki sakallarım  çıksın,  yok ama sen yinede  bıyıklarımı  kazı… Peder rahmetli  usturayı  fark etmedi ama  kuytuda  kotikten   halka  yapmaya  uğraşırken   enseme  tokadı  patlattı! (  Yerlerden  kenardan  köşeden  topladığımız  sigara   izmaritlerine  biz  kotik  derdik.)

Ağzımda  topladığım  sigara  dumanını  yanağıma  fiske  vurarak    halka  halinde  aqğzımdan   çıkarırken  pederin  enseme  inmesi   dolayısıyla   duman  burnum yetmedi   her iki kulağımdan da  fışkıdı!!!   Tokadın  ardından  artık o  eli  öpmiyeceğime  ahdettim.

             —————————              —————————                  ———————

O  senelerin  lugatına   bakarsanız,  el öpmenin   babadan  atadan  para   çekme  anlamına  geldiği  yazar. Ve  ben evi  de terk ettim,   yatacak  yer çok,  bi yerlerde  doyunmak da  mümkün  ama  kimseye  el  açmak  yok.   Söz mü?  SÖZ…

Bir  gelire  sahibolmanın  yollarını  ararken  önüme  askerden gelen  teyzeoğlu  İlhan  çıktı,  matbaa   kuracakmış  beni işe    alacak   ben  pedal  denilen  baskı makinasında  kağıt  sallıyacağım.  İki üç  ay  elim  boş  İlhan ile  beraberim,  onunla  saz,  söz  alemine  girdim.  Kanun  Cemal , Keman  Bahattin abi  ve  ut virtüözü  İlhan   ile meşk  yapılıyor.   Fasıllar  tamam da  düğünler   sanatlarına  ters  geliyor.

Benim  gelire  ihtiyacım var.  İlhan  bir  ayda saz öğretecek,  saz öğrenirsem  bir  de darbukacı  bulur  düğünlere  giderim hesabıyla  şekerci Yılmaz’ın  curasını alıp  İlhanın önüne  oturdum.

Öğretiye  talim  diyor,  her  gün bir  saat talim,  ilk melodi, ‘’et aldım dirhem inen,’’ bir saat, ertesi  gün   aynı   talime  devam  aynı  melodiyle  bir  saat,  iki saat  de  kendin  çalışacaksın…  dört  gün  aynı terane   sürdü,  beşinci  gün  de aynısı  önüme  çıkınca  resti çekip  uzaktan pedere  görünmeğe   karar verdim.  O daha sert  çıkıp  kotiğin  dumanını  ardımdan  da  çıkartma  teşebbüsünde  bulundu.

Bir yerlere  kadar kaçtım  nereye  derseniz  bilmiyorum!…Sopa insana  yol, yordam  öğretiyormuş. Biradere  takılıp  onun üç-beş  kuruşuna  bilgimi ve emeğimi  katarak  ticarete  giriştim.  Onunla beraber  315  kuruşa  bir kasa gazoz  alıp  kovaya  koyup  on kuruşluk kar  kestirip  satışa  çıktık.

İşin en tatlı yeri  şişenin  kapağını  testere  PATT! Diye  açmaktı ,  o patlama sesinin  müşteri  çektiği  kesindi.  Ve  yaz gününün  en sıvak öğlesi  caminin önünde  namazdan  çıkanlara  gazoz patlatırken  bilader  ‘’Peder,’’  dedi.    Peder ne der, Kader ne der!…  beylik sözdür.   Rahmetli bişi demedi  yürüdü  gitti,  Kader  beni  kendi  emrime  verdi,  bıyıklar çıktı, salalar  uzadı,  bi çok boyalara girdik  çıktık…

Tokatla  kalsaydı keşke ,  darbeler  darbeleri  takip etti.Peşpeşe  aynaya  baktım  bembeyaz olmuş, Omuz silkip  geç  dedim.  Yarın  nolur  bilmem