“Bilindiği üzere, son günlerde;  ülkemizin birinci önceliği deprem ve yarattığı yıkıcı sonuçlardır. Ülkemizin pek çok bölgesinde olduğu gibi Eskişehir’imizde de deprem riski oldukça fazladır. Ayrıca yıllardır sürdürülen yanlış ve “yanlı” politikalar nedeniyle, şehrimizde de deprem felaketine davetiye çıkaracak pek çok unsur vardır. Bunlardan ilki ve en önemlisi; kent merkezimizdeki yapı stokunun yaşlı olması ve inşa edildikleri dönemin teknik koşullarının el verdiğince; sağlamlık ölçülerine tabi tutulmasıdır. Zira o dönemlerde; sadece binanın, kendi yükünü hesaplayıp, sağlamlık derecelendirilmesi yapılabilmekteydi. Oysaki deprem riskine karşı;  yansal etkilerin de düşünülmesi, yani sadece bina yükü değil deprem yükünün de hesaplanması gerekmektedir.

Bir diğer konu ise zemin suyu yüksekliğidir. Özellikle merkez çevrede, su seviyesinin yüksek olması nedeniyle; sıvılaşma riski de çok fazladır. Ayrıca şehrin, kapalı-açık alan dengesi, tamamen düzensiz ve gelişi güzel uygulanmaktadır; zira özellikle merkezde, binaların;  genellikle bitişik nizam olması, betonarme ve doğal oluşum arasında, bulunması gereken fiziki dengenin de bulunmayışı, depremi; daha yıkıcı kılacak, diğer bir faktördür. Çok önemli bir diğer konu da zemin etüdüdür. Bilindiği üzere, zemin etüdü; deprem tecrübesi yaşandıktan sonra zorunlu hale getirilmiş; ancak hala tam olarak ciddiye alındığı konusundaki endişelerimiz de bakidir. Ayrıca yaşlı bina stokunun, bu açısından da eksiklik taşıyor olması, meselenin başkaca bir boyutudur.

Teknik konular ve eksiklilikler bir yana; siyasi rant olarak düşünülen ve sonrasında, hem teknik hem de yaşamsal bir faciaya dönüştürülen imar affı da bugün yaşadığımız bu doğal afetin başlıca nedenidir ve sorumlusu da mevcut yönetim anlayışıdır. Ne yazık ki! Bile isteye çıkarılan imar afları, var olan yönetmeliklerin ilga edilmesiyle, doğal bir afetin, cinayete dönüştürülmüş olması gerçeğini yaşamaktayız. Çünkü kasti olarak kanunlar yok sayılmış ve imar konusu, seçim gündemlerinin sıradan bir mevzusu haline getirilmiştir. Zira inşa edilen binalar, öncelikle yönetmeliğe uygun yapılmakta ve sonrasında yine, “uygun” bir yöntemle, daha fazla alan yaratabilmek adına, yanlışa yönelim gösterilmektedir.

Çatı katı yüksekliği ve 2,20 yüksekliğin, bağımsız bir kullanım alanına dönüştürülmesi gibi alenen, suç teşkil elden yöntemlerle, adeta faciaya davetiye çıkarılmakta ve mimari suiistimalinin önüne bir türlü geçilememektedir. Nihayetinde! Yönetim erki; her türlü kanun dışı uygulamayı, imar affı adı altında, hukuksuz ve izansız bir vaziyete dönüştürmüş ve bu uygulama, ülkemizin en temel patolojik sorunu haline gelmiştir.

Bizim! En önemli meselemiz, her zaman için zihin sorunu olmuştur ve olmaya da devam etmektedir. İmar ve yapılaşama gibi yaşamsal öneme haiz bir konuyu; belediyelerin ve de siyasi paydaşların, seçim vaadi ve politik bir rant kapısı olarak kullanmasına müsaade edildiği sürece, bu tür doğal afetler de bizim için facia olamaya devam edecektir.”

Editör: Mustafa YILDIRIM