Şiir, duyguların kâğıda dökülmesini ifade ediyorsa şiir yazılabilecek en kutsal konunun aşk olduğu noktasında kimsenin şüphesi olmaz sanırız. Elbette duygu yoğunluğunun yüksek seviyelerde olduğu çok farklı konularda da çok güzel şiirler yazıldı ve hala yazılıyor. Ancak güzel tadının farklı hissedildiği edebi eserlerdir şüphesiz.

Gerek Türk edebiyatından gerekse de dünya edebiyatından her biri hala hatırlandığında veya okunduğunda farklı hisler uyandıran en ünlü aşk şiirlerinin kısa hikayelerinden bahsetmek istiyoruz.

Nazım Hikmet Ran – Ceviz Ağacı

Nazım Hikmet’in efsaneleşmiş şiiri olan Ceviz Ağacı şiirini bilmeyenimiz yoktur. Hele ki Cem Karaca’nın eşsiz bestesi ile şiiri bütün Türkiye ezberlemiştir.

Peki, bu şiirdeki eşsiz betimlemelerin hikayesini hiç merak ettiniz mi?

Bu şiirin en bilindik hikayesine göre Nazım Hikmet’e bu şiiri yazdıran olay şu şekilde gelişmiştir.

Nazım Hikmet, polisler tarafından arandığı bir dönemde büyük aşkı Piraye ile Gülhane Parkı’nda bir ceviz ağacının yanında buluşmak üzere sözleşir. Buluşmak üzere sözleştikleri gün ve saatte Nazım Hikmet, parka geldiğinde ceviz ağacının altında Piraye’yi beklerken aniden karşısına çıkan polislerden saklanmak amacıyla o esnada hemen yanında olan ceviz ağacına tırmanır. Ağacın tepesinde polislerin gitmesini bekleyen Nazım’ın beklediği esnada büyük aşkı Piraye de aynı ağacın altında her şeyden habersiz Nazım’ın gelmesini beklemektedir. İşte Nazım Hikmet, o efsaneleşmiş şiirini bu trajikomik olayın etkisiyle yazmıştır.

“Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda,

Ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında…”

Yahya Kemal Beyatlı – Sessiz Gemi

Türk şiirinin en önemli şiirlerinden Sessiz Gemi şiiri, çoğu kişinin zannettiği üzere ölüm için yazılan bir şiir değildir. Şiirdeki pek çok ifade ölüm olgusu ve ölerek bu dünyadan ayrılan kişilerin ardından kalanları muhteşem bir şekilde betimlese de bu şiirin arkasında da imkânsız bir aşk vardır.

Bu aşk, Yahya Kemal ile o dönemki öğrencisi Nazım Hikmet’in annesi ressam Celile Hanım’ın aşkıdır.

Bu aşk uğruna Celile Hanım, evliliğini bitirmiştir. Evliliğin de sona ermesiyle birlikte herkes tarafından anlaşılan durum üzerine bir gün genç Nazım, hocasının cebine “Hocam olarak girdiğiniz bu eve babam olarak giremezsiniz.” yazılı bir not bırakır.

En sevdiği öğrencisinden bu notu alsa da aşkına engel olamaz Yahya Kemal. Ancak bu aşkın mutluluk ile taçlanması da mümkün olmaz.

Bir gün ada vapuruna binerek İstanbul’a kesin dönüş kararı alan Celile Hanım’ın ardından Türk şiirinin en unutulmaz şiirlerinden birini yazar Beyatlı:

“Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler,

Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.”

Sezai Karakoç – Mona Roza

Mona Roza, Türk edebiyatının en etkileyici aşk şiirlerinden biridir. Tek gül anlamına gelen şiiri, Türk edebiyatının en güçlü şairlerinden olan Sezai Karakoç, Mülkiye yıllarında âşık olduğu kıza yazmıştır.

Karakoç, Mülkiye’de okurken aynı sınıfta olduğu bir kıza âşık olur. Hisleri çok güçlüdür; ancak bir türlü cesaret edip kıza açılamaz. Aşkına açılamayan Karakoç, âşık olduğu kadın için bir şiir yazmaya karar verir. Aşkının oynattığı kaleminden Türk şiirinin efsanevi satırları dökülür.

Şiiri toplam 14 kıtadır. Her kıtanın ilk harflerini bir araya getirdiğimizde ise Karakoç’un ölümsüz aşkının isim ve soy ismi karşımıza çıkmaktadır: Muazzez Akkayam.

Karakoç, uğruna şiir yazdığı aşkını Akkaya’ya hiçbir zaman söylememiş. Akkaya da bu şiirden okuldan mezun olduktan sonra haberdar olmuş.

“Açma pencereni perdeleri çek,

Mona Roza seni görmemeliyim,

Bir bakışın ölmem için yetecek,

Anla Mona Roza, ben bir deliyim,

Açma pencereni perdeleri çek.”

Editör: TE Bilişim