Sucular Odası Başkanı Gazi Kaya ile gerçekleştirdiğimiz söyleşide Kalabak Su’yun tarihini konuştuk. Kalabak Su’yun 1936 yılında Atatürk’ün talimatı ile şehre getirildiğini anlatan Kaya, sakacılık kültürünün Türkiye’de ilk olarak Eskişehir’de başladığını dile getirdi. Kaya, suculuk mesleğine 12 yaşında bardakla su satarak başladığını söyleyerek, at arabaları ile su satılan günlerden bugünlere nasıl gelindiğini anlattı.
Öncelikle bize, Kalabak Su’yun Eskişehir’e getirilmesinin hikayesini anlatır mısınız?
1930’lu yıllarda Eskişehir’in 20 bine ulaşmayan bir nüfusu var. O yıllarda kaynak suyumuz olan sıcak sular testilerde soğutularak içiliyormuş. Atatürk o dönemde Eskişehir’e geliyor. İstasyonda indiğinde su istiyor. Sıcak sulardan soğutulmuş şekilde su Atatürk’e ikram ediliyor ve Atatürk suyu beğenmiyor. O zamanlar da Türkmen Dağı’nda bu su var. Ona, Türkmen Dağı’nda suyumuzun olduğu ama suyun şehre getirilemediği söyleniyor. Atatürk talimat veriyor ve o zamanın esnafından toplanan paralar ile kazma kürek ile 1936 yılında Türkmen Dağı’ndan Kalabak Su şehre getiriliyor.
Peki, o yıllarda şehir genelinde Kalabak Su nasıl kullanılmaya başlanıyor?
O yıllarda su şehre gelince, Odunpazarı, Atatürk Caddesi ve İstasyon bölgesinde çeşmeler yapılmış. Bu suyu çeşmelere vermişler. Ama buralarda izdiham olmuş. Çeşmelerde yoğunluk yaşanmış. Eskişehir o dönemlerde Bulgaristan, Yunanistan’dan göç almış. Muhacirler, limonata ve ayran satarak geçimini sağlayan kişiler olduğu için, suları doldurup şehrin bazı yerlerinde cüzi kârlarla su satmaya başlamışlar. Aslında suculuk anlamında bu örgütlenme, sakacılık kültürü o dönemde muhacirler tarafından başlamış.
“SU SATMAYA 12 YAŞIMDA BAŞLADIM”
Siz suculuğa nasıl ve ne zaman başladınız, anlatır mısınız?
1960’lı yıllarda bizim köyden Eskişehir’e göç başladı. Biz de buraya göç ettik. Babam faytonculuk yapardı, at arabası ile nakliye işi yapardı. Babam geldiğimizin 2. yılında bir trafik kazasında hayatını kaybetti. Ben öğretmen okulunda okuyacaktım. Ama babam vefat edince, evin geçimi bana kaldı. 12 yaşımdayken suculardan su alırdım. Elimde bir testi ile eski otogarın çevresinde 2 bardağı 25 kuruşa su satardım. Çocukluğumda hayalimde hep suculuk yapmak vardı. askere giderken bir at arabası aldık. At arabamda 2 atım vardı. günde 800 litre su satmaya başladım.
Çok erken yaşlarda suculuk mesleğine başlamışsınız. O yıllarda suculukta gelişen süreçlerden söz eder misiniz?
Eskiden hiçbir vergimiz yoktu. Nüfus çok düşüktü. Belediye bu işe kar amaçlı bakmıyordu. Çok düşük fiyatlarla bu suyu at arabalarıyla satıyorduk. Testiler ile bidonlar ile at arabalarında satıyorduk. Daha sonra at arabaları şehirde çevre kirliliği yaptığı için bizi traktörle dağıtıma başlattılar. Ondan sonra da kamyonlarla dağıtıma başladık. 2006 yılına kadar bu şekilde devam ettik. Yılmaz hoca belediye başkanı olduğu dönemde, yenilikçi biri olduğu için, “Bu araçlarla çevre kirliliği yapıyorsunuz. Hepsini sıfır araç istiyorum” dedi. Biz o yıl bugün halen kullandığımız 140 tane aracı aldık. Depolarımız modern değildi, depomuz modernleşti. Yılmaz hoca göreve geldiği ilk 6 ayda, Türkmen Dağı’ndan gelen 47 kilometrelik su hattı yenileyerek su kayıplarını önledi. Şu anda bin tonun üzerinde su geliyor. 3 bin tonluk ve birer tonluk depolarımız var. 10 bin tonluk yeni bir depo daha yaptık.
Saka kültürünü Türkiye’de ilk Eskişehir başlattı diyebiliriz değil mi?
Evet, bu sistemi ilk başlatan Eskişehir’dir. Bizim bu işe başladığımız yıllarda Türkiye’de bu damacana sistemi falan yoktu. Türkiye’de böyle bir dernek, böyle bir oda yok. 81 il içinde en sağlıklı suyu Eskişehir içiyor. Suyumuz hem çok kaliteli hem de çok uygun fiyatta.

Bugüne gelirsek, Kalabak Su kaç araçla, günlük kaç damacana satışı ile hizmet veriyor?
Kalabak Su olarak bizim 140 aracımız var. Her bir aracımızın günlük 410 damacana civarında satış ortalaması var. Günlük 60 bine yakın damacana satışımız var. Damacanalarımız dolum tesislerinde temizleniyor. Aşınan, zarar gören, eskiyen damacanalar ayrılıyor, kırılıyor. Yenileri ile değiştiriliyor. Bu yıl 200 bin damacana sipariş verildi. 50 bin kadarı piyasada şu an.
Şehrimize o kadar farklı markalardan su geliyor ki. Bunlarla da mücadele etmek durumunda kalıyoruz. Ne olduğu belli olmayan sular geliyor. Bizim suyumuz 2014 ve 2015 yıllarında Sağlık Bakanlığı’nın yaptırdığı analizlerde 171 su içinde ilk 10’un içinde olan ve kaynak olarak 1. sırada yer alan bir su. Türkiye’de bir işlenmiş su bir de kaynak su çeşidi var. Türkiye’de bu şekilde kullanılan kaynak suyu çok az. Kalabak Su kaynak su olarak en iyi su. Dağın zirvesinden çıkıyor ve bütün minareleri alarak geliyor. Biz Eskişehir olarak çok şanslıyız.
Alo Kalabak sisteminden de söz eder misiniz?
Alo Kalabak’ta 6. yılımıza girdik ama halen kendimizi toparlayamadık. Alo sistemi çok zor bir sistem. Çünkü ayağa hizmet ediyorsun ve bir nevi hamallık yapıyorsunuz. Eski, asansörsüz, 5 katlı binalardan su istendiğinde 5 kata damacana taşıyoruz. Gerçekten zor bir hizmet. İnsanlar 3 buçuk lira için pahalı diyor. Ama bizim bir kârımız yok ki. Alo Kalabak’ta bizim 20 aracımız var. 2’sini Organize Sanayi Bölgelerimize gönderiyoruz. 1 aracımızı yedekte tutuyoruz. 17 araç kendi bölgelerinde sabit şekilde dağıtımları yapıyor. Sabah 9 ile akşam 6 arasında sipariş alıyoruz. 60 bin abonemiz var. Ama bu 60 bin abonenin hepsi bizden su almıyor. Mesela bir gün sakayı kaçırmıştır bir defaya mahsus Alo Kalabak’tan almıştır. Sonra belki bir sene almıyor. Alo Kalabak olarak günde ortalama bin 400 damacana satışımız var. Bu artık standartlaştı. Bu sayıyla da giderlerimizi karşılayamıyoruz. 6 yıldır 140 hissedarlarımızdan para toplayarak bu işi götürmeye çalışıyoruz.
Uzun süre eleman sıkıntısı yaşadınız. Bu sıkıntı halen devam ediyor mu?
Eleman sıkıntısını artık yaşamıyoruz. Kâr elde edemediğimiz için düşük ücretle çalıştırıyorduk. Bu nedenle eleman bulamıyorduk. Bu nedenle maaşları asgari ücretin üzerine çıkardık. Pazar günleri de çalışıyorduk, şimdi Pazar günleri tatil yapıyoruz. Bu nedenle eleman sıkıntımız şu an yok. Hatta başvuran ve sırada bekleyenler de var.

 
 

 
Editör: TE Bilişim