Söyleşi: Nevin Bulut Atak

Kaynak: Manşet Gazetesi 

Mimar Banu Gürlek ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Gürlek, tecrübe ve bilgi birikimini halkla paylaşmanın; kendisine, ailesine, dolayısıyla da topluma değer katacağından, kendisi için bir mutluluk ve onur kaynağı olduğunu söyledi.

Kısaca kendinizden bahseder misiniz?

1977 İzmir doğumluyum. Mimarım, eşim Elektrik Elektronik Mühendisi ve 14 yaşında bir kızımız var. İnşaat sektöründe proje ve taahhüt işleri yapıyorum. Eskişehir’e üniversite okumak için geleli tam 23 sene oldu. Osmangazi Üniversitesinde Mimarlık okudum. Eşimle de üniversitedeyken tanıştık, evlendik ve Eskişehir’de kaldık.

Şehir için çalışan ve her alanda aktif bir kişiliğiniz var ve bir annesiniz bu kadar yoğun tempo sizi nasıl etkiliyor?

Tüm tecrübe ve bilgi birikimim ile Eskişehir halkına hizmet etmenin benim için bir onur olduğunu burada vurgulamak isterim. Bunu yapabiliyorsam eğer; kendime, aileme, dolayısıyla topluma da değer katıyorum demektir ki bu da beni mutlu eder. Müteahhitlikle başladığım iş yaşamımda, genç ve kadın olmanın zorluklarını başlangıçta çok yaşadım. Zamanla alıştık herhalde, ben zorluklarla mücadeleye, insanlar da bana. Hareketli, yoğun tempo da ailemizin yaşam biçimi oldu.

Banu Hanım bildiğim kadarıyla birçok sivil toplum kuruluşunda da görevleriniz var? Kısaca bahseder misiniz?

Eskişehir Ticaret Odası ve Mimarlar Odası, işim ve mesleğim gereği üyesi olduğum kuruluşlar. Uzun zamandır, Merkez Yönetim Kurulu üyeliği dâhil Mimarlar Odası’nın birçok kademesinde görev yaptım. Halen Şube Yönetim Kurulu üyeliğim devam etmektedir. Ticaret Odası’nda da inşaat müteahhitlerinin kayıtlı olduğu grubun Komite Üyesi ve dört Meclis Üyesinden biriyim.

Cemiyet işleriyle uğraşmayı seviyorum. Bunu aynı zamanda bir görev olarak da görüyorum. Sivil toplum örgütleri aracılığıyla, insanların tecrübe ve bilgi birikimlerini, halkla paylaşmaları gerektiğini düşünüyorum.

KENTSEL DÖNÜŞÜM ÇALIŞMALARI YETERLİ DEĞİL

Eskişehir yapılaşmasına mimari anlamda baktığınız zaman, on üzerinden not verseniz kaç verirdiniz?

Bu anlamda maalesef sınıfta kalırdı. Elbette ki bu sorun sadece kentimizin değil, yurdumuzun genel bir sorunu. Yıllardır birikip büyüyerek günümüze kadar gelmiştir. İkinci derece deprem bölgesinde kalan kent merkezindeki, çoğu bitişik nizamlı mevcut yapı stoku oldukça eskidir ve olası bir depremde risk teşkil etmektedir.

İlimizde, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki mevzuat çerçevesinde bazı çalışmalar yapılıyor ancak yeterli değil. Kentsel dönüşümün bölge, mahalle veya en azından ada bazında tüm kent merkezinde yapılması gerekmektedir. Yaygın olarak yapılan parsel bazında dönüşümlerin, bir deprem afeti için yeterli bir tedbir olmadığı açıktır. Kentsel dönüşüm için sadece yeni binalar inşa etmek yeterli değildir. Yaşanabilir, sürdürülebilir bir “çevre planlaması” da sürece dâhil edilmelidir. Ancak bu şekilde yeniden bir betonlaşmanın önüne geçilebilir. Kentin yaşayanları, asıl sahipleri olan bizler de sorumluluk bilinci ile bu konunun yakın takipçisi olmalıyız.

HER İSTEYEN MÜTEAHHİT OLABİLDİĞİ İÇİN MAĞDURRİYET ARTIYOR

Ticaret Odası İnşaat Müteahhit Gurubu Meclis Üyesi olarak, son zamanlarda vatandaşların müteahhitlerle yaşadıkları sorunlarla ilgili görüşleriniz nelerdir?

İş yaşamına başladığımdan bu yana, projeciliğin yanı sıra, kamu ihaleleri, yapsat, kat karşılığı gibi birçok inşaat müteahhitliği faaliyetlerinde de bulundum.

Ülkemizde “müteahhit” olmak için aranan hiçbir yasal kriter olmadığından, inşaata her sektörden yönelim oluyor. Bu da inşaat sektörünün kontrolsüz şekilde büyümesine neden oluyor. İşlemleri birkaç saatte tamamlanan bir şirket kurduğunuz anda müteahhitlik işleri yapmaya hak kazanıyorsunuz. İnsanların canını emanet ettiğiniz yapıları inşa etmek için; ne mesleki bir formasyon, ne teknik veya mali yeterlilik, ne deneyim ne de sermaye kriterleri aranmıyor. Maalesef niteliksiz ve yetersiz bu “müteahhitler” vatandaşın evini ya da arsasını kat karşılığı inşaat yapmak üzere alıyorlar. Bunların birçoğu çeşitli gerekçelerle ya inşaatı bitirip teslim edemiyor, ya da iskân ruhsatı dediğimiz yapı kullanma izin belgesini alamıyorlar. Mağdur olan, maddi ve manevi en ağır bedelleri ödeyenler yine vatandaşlarımız oluyor.

Kötü örneklerden dolayı halk arasında oluşan bu olumsuz intibaa, işini hakkıyla yapan müteahhitleri de rahatsız ediyor.

Bu gün Almanya’nın tamamında 2 bin 500 civarında müteahhit varken, sadece Eskişehir Ticaret Odasına kayıtlı yaklaşık 2 bin müteahhit olduğu düşünülürse; olayın ne derece vahim boyutta olduğu daha net anlaşılacaktır. Bu tür mağduriyetlerin yaşanmaması için köklü çözüm; sektörü disiplin altına alacak yöntemlerin, teknik ve mali kriterlerin ortaya konduğu, müteahhitlik tanımının da net olarak yapılacağı bir yasasının çıkartılması olacaktır.

Kentlerin betonlaşması ile ilgili görüşleriniz nelerdir?

Ülkemizde sürdürülen rant ekonomisi yüzünden maalesef özellikle büyük şehirler betonlaşmaktadır. Betonlaşma aslında bir kent suçudur. Birçok kamu yatırım projesi doğrudan merkezden planlanmakta olup, yerel yönetimler ve kamuoyu göz ardı edilmektedir. Bu nedenlerle inşaat yatırımı ve uygulaması süreçlerinin sağlıklı işlemediğine tanıklık ediyoruz. Herkes maalesef “Nasıl çok para kazanırız?” derdinde. Kimse kendinden sonraki nesilleri ve çevreyi düşünmüyor. Estetiği olmayan, mimari değer taşımayan betona dayalı eserleri ile övünenlerin sayısı da gün geçtikçe artıyor.

Eskişehir’de şehir merkezindeki yeşil alanlar konusunda düşünceleriniz neler?

Yeşil alanlar, şehirlerde yaşayanların psikolojik ve beden sağlığı için temel ihtiyaçtır. Kentlerin akciğerleri olan yeşil alanlar, meydanlar ve sosyal donatılarla da desteklenerek kentlilerin hizmetine sunulmalıdır. Kentlerin ekolojik dengesi, şehirlerdeki betonlaşma ile her geçen gün bozulmakta ve günümüzün en önemli sorunlarından biri olarak görülen iklim değişikliklerine de davetiye çıkarmaktadır.

Editör: TE Bilişim