“Ülkemiz, “açık giriş kapalı çıkış kapısı” politikalarıyla sığınmacı, göçmen, kaçak cenneti oldu. Demokrafik, sosyal, kültürel sorunlarımız çığ gibi büyüdü. Ülkemizdeki sığınmacı sorunu, hayatımızın her alanını olduğu gibi ceza hukukumuzu da olumsuz etkilemeye başladı.

Ailesiyle birlikte Ülkemize gelip yerleştikten 6 yıl sonra; karın ağrısı şikâyetiyle gittiği hastanede 37 haftalık hamile olduğu ortaya çıkan ve geçici koruma statüsünde sığınmacı olduğu tespit edilen Suriye uyruklu 13 yaşındaki M.H'nin durumunu doktorlar hastane polisine bildirince babası, annesi ve kızlarını imam nikâhıyla evlendirdikleri 26 yaşındaki Suriyeli hakkında Ağır Ceza Mahkemesi'ne “reşit olmayanla cinsel ilişki”  ve “reşit olmayanla cinsel ilişkiye yardım” suçlamalarıyla açılan davada verilen beraat kararı, sadece biz hukukçuları değil, Türk Milletini derinden yaraladı.

Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada Mahkeme; sanık anne ve babanın baskı ve zorlama ile kızlarını evlendirdiklerine dair delil bulunmadığını, Suriye'de evlilik yaşının küçük olduğunu, bu durumun Türkiye'de suç olduğunu bilmedikleri için hata yaptıklarını, küçük kızla evlenen sanığın da kızın yaşının 13 olduğunu bilmediği savunmasına itibar ederek tarafların “kanunları bilmemek nedeniyle düşülen esaslı hata”dan yararlanması gerektiğini belirtti, oy çokluğuyla TCK'nın 30. Maddesini düzenleyen hata maddesinden sanıkların ayrı ayrı beraatlarına karar verdi.

Türk Ceza Kanununun amacı; kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemektir. Türk Ceza Kanunu, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, Türk Milletinin egemenliğinin göstergelerinden biridir.

TCK’nın 3. Maddesinde düzenlenen Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi gereği, Ceza Kanununun uygulamasında kişiler arasında ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, siyasal veya diğer fikir yahut düşünceleri, felsefi inanç, milli veya sosyal köken, doğum, ekonomik ve diğer toplumsal konumları yönünden ayrım yapılamaz ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınamaz.

 

Mülkilik sistemi, devletin ülkesi içinde işlenen suçlarda ceza kanunlarının uygulanmasını, failin suçun işlendiği ülkenin ceza yargısına tabi olmasını gerektirmektedir.

Bu bağlamda, TCK’nın Yer bakımından uygulama başlıklı 8. Maddesi gereği, Türkiye'de işlenen suçlar hakkında Türk kanunları uygulanır.

TCK’nın 4. Maddesinde düzenlenen Kanunun bağlayıcılığı ilkesi gereği,  Ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz.

Bu düzenlemeler çerçevesinde, Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesinin kararı, skandaldır, Türk Hukukuna aykırıdır. Sanık anne ve babanın Türkiye'ye yerleştikten 6 yıl sonra Türkiye'de evlenme yaşını bilmemeleri mümkün değildir.  6 yıllık süre bir toplumun ve milletin toplumsal kurallarını öğrenme için yeterli bir zamandır. Sanıklar anne ve baba ile imam nikahlı eşin, suçun maddi unsurlarını bilememe gibi bir durumdan söz edilemez.

Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünden alınan verilere göre; cinsel istismar mağduru olan çocukların yüzdesi  ve açılan ceza davaları her geçen yıl artmaktadır. Bu verilerden görüldüğü üzere çocuğa yönelik cinsel istismar, ülkemiz açısından, ertelemeksizin önlem alınması gereken bir sorundur. 

Erken yaşta evlilikler bir çocuk hakkı ihlalidir. Erken yaşta evliliklere yönelik tavizler, erken yaşta evlilikleri meşru kılma riski taşıdığı gibi cinsel istismar durumunda cezasızlığın da önünü açma tehlikesi taşımaktadır. 

Türk Ceza Kanunu Madde 104’ün iki fıkrasında düzenlenen  “reşit olmayanla cinsel ilişki” başlığı altında ele alınan fiilin, 15 yaşını tamamlamış çocuklarla evlenme yasağı bulunan kişilerin her türlü cinsel birlikteliğinin cinsel istismar olarak kabul edilmesi gerekmektedir. 

            Bütün bu koşullar birlikte değerlendirildiğinde; Mahkemenin, Kaşıkçı cinayetinde yargılama yetkisinin Suudi Arabistan’a devredilmesi, Alman Gazeteci Deniz Yücel’in Almanya’ya, Rahip Brunson’un Amerika’ya teslim edildiği örneklerinde olduğu gibi skandal bir karara imza attığını söylemek haksızlık olmayacaktır.

Bu karar egemenliğimizi tehdit ettiği gibi, Ülkemizde bulunan, göçmen, mülteci, sığınmacı ve kaçakların suç işlemelerini teşvik edecektir.

Özüne baktığımızda,  bu kararda Osmanlı döneminde tarikatlara, cemaatlere, azınlıklara, ayrı ayrı uygulanan çoklu hukuk sistemine bilinçsizce öykünme anlayışının izleri görülmektedir. Türkiye Cumhuriyetinin temeli laik hukuk devrimidir. Laik Hukuk Devrimini korumak Cumhuriyeti korumaktır. Bu anlayışla, Mahkemenin verdiği karara karşı kamuoyunun dikkatini çekiyor, hukukumuz özelinden egemenliğimizi dinamitlemeye çalışan her türlü hata ya da bilinçli eyleme karşı uyanık ve tepkili olmamız gerektiğini ifade ediyoruz.”

Editör: Mustafa YILDIRIM