Emek Partili kadınlar adına açıklama yapan Şule Yapar, kapitalizmin, sömürü, işsizlik, yoksulluk ve açlığın önümüze toplu intihar vakaları ile çıktığını söyledi.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne ülkemizin dört bir yanından kadına yönelik şiddet haberleriyle girildiğini ifade eden Yapar, “Geride bıraktığımız hafta içinde Isparta'da okuyan üniversite öğrencisi Güleda Cankel, eski sevgilisi tarafından bıçaklanarak katledildi. Emine Bulut’un ‘ölmek istemiyorum’ çığlığı, kızının ‘anne lütfen ölme’ feryadı ise hala kulaklarımızda çınlıyor… Şehrimizde eski eşi tarafından satırla yaralanan Ayşe Tuğba ise bugün 42 günlük yaşam mücadelesini kaybetti. Sadece Emine Bulut, Ayse Tuğba ya da Güleda Cankel değil, 2019’da 377 kadın erkekler tarafından öldürüldü” dedi.

“Biz kadınlar, dün olduğu gibi bugün de iş yerlerinde, evde, sokakta şiddetle; bedenimizin, emeğimizin daha yoğun sömürülmesiyle, kazanımlarımıza, nafaka hakkımıza göz diken bir iktidar anlayışıyla karşı karşıyayız” diyeyn Şule Yapar şunları söyledi:

“ Eğitim, sağlık, barınma, ulaşım gibi en temel haklar sadece parası olanın yararlandığı hizmetler haline getiriliyor. Yetmiyor, ekonomik krizin yükü, savaş harcamalarının tüm faturası halka kesiliyor, emekçilerin vergi yükünü artıracak paketler açıklanıyor. Krizin ağır yükü kadına yönelik şiddeti katmerlendiriyor. İntiharların bir kısmı, ekonomik bunalımların acısının kadınlardan ve çocuklardan çıkarıldığını gösteriyor. Şiddet boyutlanıyor, ağır gündemlerin baskısı altında görünmez kılınmak isteniyor.

Öldürülen, şiddete uğrayan her kadın, bizler için rakamdan çok ötede. Kadına yönelik şiddet, tecavüz ve kadın cinayetlerindeki artış tesadüf değildir. İçinde yaşadığımız sistemin ve hükümetin yanlış kadın politikalarının sonucudur. Başka cinayetlerin yaşanmaması için bir an önce bu yanlış politikalardan vazgeçilerek, yürürlükte olan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Kanunu tam anlamıyla uygulanmalıdır. Durum bu kadar vahim iken İstanbul Sözleşmesi olarak kısaltılan ve devletin kadınları her türlü şiddete karşı korumak, ayrımcılığın önüne geçmek ve kadınların güçlendirilmesi yoluyla eşitliğin sağlanması bakımından yükümlülükler yüklenen uluslararası sözleşme tartışılıyor. Türkiye’nin ilk imzacılarından olduğu İstanbul Sözleşmesi bir an önce uygulanmaya başlanmalı.

Kız kardeşlerimiz; iki yüz yıldır süren eşitlik ve özgürlük mücadelesindeki kazanımlarımızın her gün biraz daha tasfiye edildiği, bunları korumak ve yeni haklar elde etmek için sürekli sesimizi yükseltmek zorunda kaldığımız bir dönemden geçiyoruz. Ve biz biliyoruz ki; demokrasi, özgürlük, eşitlik isteyen kadınların seslerini kısmak hiçbir zaman mümkün olamamıştır. Kadınlar her zaman ‘eşit işe eşit ücret, şiddetsiz bir hayat, hayatın her alanında eşitlik, sokaklarında özgürce dolaşacakları bir ülke, bedenleri ve ruhları üzerindeki müdahalelerin son bulduğu bir ekmek ve gül dünyası’ için yan yana gelecektir ve daha yaşanılır bir dünya için sahip oldukları gücü açığa çıkaracaklardır.

Şiddeti, krizi, yoksulluğu birbirine düğüm düğüm kalın iplerle bağlayan bu ölüm politikalarına karşı birlikte hareket etmeliyiz. Birimizin geçim derdini diğerinin ayakta kalma mücadelesine, birimizin öfkesini diğerimizin ‘ne yapmalı’ cevabına, birimizin şiddet hikayesini diğerimizin ‘yalnız değilsin’ şiarına bağlayan şey budur: Aynı sorunları yaşayanlar aynı tarafta buluşur! Ve kurtuluş, ancak birlik olursak mümkün olur.

Bizler birlik olmak; birlikte haykırmak için tüm kadınları, 25 Kasım Pazartesi Günü saat 18:30’da ESPARK önünde buluşmaya çağırıyoruz.”

Editör: TE Bilişim