Türk Eğitim-Sen Eskişehir 1 Nolu Şube Başkanı Haydar Urfalı "İstiklal Marşımızın Kabulünün 100.Yıl dönümü” nedeniyle şu mesajı yayınladı;

"Bundan tam 100 yıl önce büyük üstat Mehmet Akif Ersoy tarafından her bir sözcüğünde buram buram vatan sevdası tüten; Hayatını milletimizin bağımsızlığına adamış şehitlerimizi, kahramanlarımızı yâd eden; Milli bekanın dayanağı kahraman ordumuza mücadele azmi ve gücü aşılayan, Çelik zırhlarına güvenen güçlü ordulara Türk’ün göğsündeki imanla karşılık veren; Doğup, büyüdüğümüz topraklara sadece ‘toprak’ demeyen, o toprağın kıymetini anlayarak, kefensiz yatan şehitlerimizi unutmayan,ecdadımızı incitmeyen, alçaklığa ve hainliğe diz çökmeyen Türk milletine armağan edilen İstiklal Marşımız muhteviyatıyla, yüreklendirici mısralarıyla her daim kılavuzumuz olmuştur; dünümüzü, bugünümüzü, geleceğimizi gök kubbede buluşturmuştur. İstiklal Marşı’nı anlamak, kavramak, her bir sözcüğünü derinlemesine düşünebilmek için Akif’in “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın.” sözü çerçevesinde o dönemin şartlarını çok iyi tahlil etmek gerekir.

              Düşünün ki; Birinci Dünya Savaşı’nda Türk devletinin mukaddes toprakları düşman çizmeleri altında türab olmuştu. Tüm dünya Türklerin artık diz çöktüğüne ve Türk milletinin esir olup yok olacağı hülyasına kendisini iyice kaptırmıştı. 19 Mayıs 1919 Samsun’da yakılan bağımsızlık ateşi neticesinde 23 Nisan 1920’de yeni bir Türk devletinin temellerinin atılması ile farklı bir boyut kazanmıştı. Artık genci, yaşlısı yediden yetmişe Türk evladı kendi kaderini kendi azmi ve kararlılığı ile kurtaracağına iman etmişti.

              Saçları ağarmış, bastonuna tutunarak ayakta güçlükle duran nineler, dedeler, çocuklarını şehit veren analar askerlerimize dualarını esirgemezken; yeri geldi sırtına bebeğini yükleyen, yanına cephanesini alan Anadolu kadını cephe yollarına döküldü. Bir taraftan “Kahrolsun işgal” sesleri Anadolu’dan yükselirken, diğer taraftan düşman süngüsü altına girmemek için topyekûn mücadele yürütülüyordu. Bozguncular üzerimize heyula gibi çökerken, topraklarımıza göz dikenler ve dalalete düşenlerle savaşmak için Anadolu adeta kıyama durdu.

              Savaş sürerken cephede canhıraş mücadele veren askerlerimizin cesaretini kamçılayacak, onlara güç verecek, milli şuuru yükseltecek bir milli marşa ihtiyaç duyulduğu kanaatine varıldı. Türk milleti her mücadelede ozanlarına, şairlerine ve onların milli duyguları terennüm eden sözlerine her dönemde büyük önem vermişti. Böyle bir milletin de mutlaka milli direnişi canlandıracak bir destanı olmalıydı. Öyle bir marş olmalıydı ki, son nefer, son nefes, son damla kana kadar mücadele etme şiarını harekete geçirmeliydi.

              Türk’ün Ergenekon’dan çıkışına vurgu yapan bu dizelerde olduğu gibi karşısında hiçbir kuvvetin duramayacağı fikrini savaşlarla yorulmuş, yorgun Türk milletine hatırlatarak; muhtaç olduğu kudretin damarlarındaki asil kanda olduğu farkındalığını oluşturmalıydı.

              Türk milletinin milli direnişi sürerken, askerlerimiz cephede insanüstü bir mücadele verirken, topraklarımızı işgalci emperyalist ordularına karşı savunurken, hayatını bu vatanın bağımsızlığına adamış olan Mehmet Akif Ersoy da; yazdığı yazılarda, konuşmalarında, istiklalin önemine vurgu yapıyor, milli bilinci uyandırarak, milletimizi topyekûn topraklarımızı savunmaya çağırıyordu. Akif; vatanına öylesine yüksek sadakatle bağlıydı ki, mukaddes değerlere gösterdiği ihtimam o kadar fazlaydı ki bunu bütün eserlerinde dile getirmekteydi. Akif, Türk milletinin geçmişte olduğu gibi birlik ve beraberlik içinde bütün zorlukların üstesinden geleceğini ve bunun ilacının vahdet olduğunu her fırsatta dile getirmekteydi.

              1921 yılında gazeteye ilan verilerek İstiklal Marşı yazılması için yarışma duyurusuna çıkıldı. O yarışmaya birçok marş katılmasına rağmen İstiklal Marşı kadar beğenilmedi. Mehmet Akif ise; “Milletimin kurtuluş müjdesini verecek, imanı terennüm edecek bir eseri para ile yazacak karakterde bir adam değilim.” diyerek, bu yarışmaya katılmamıştı. Bunun üzerine Akif‘e endişelerinin giderileceği taahhüt edildi ve Akif marşı yazmaya karar verdi.

              Akif Taceddin Dergâhı’nın mum kokusunun sindiği, cılız bir ışığın aydınlattığı duvarlarını kâğıt yaptı ve sarsılmaz imanıyla, aydınlık ufukları işaret eden coşkusuyla, yıkılmaz iradesiyle yazdı. 17 Şubat günü İstiklal Marşı’nı yazan ve kahraman Türk ordusuna ithaf eden Mehmet Akif Ersoy, kurtuluş mücadelesini yürüten aklın ve ferasetin, bağımsızlık savaşına harç olan milletimizin zafer kazanacağını çok iyi biliyordu. Çünkü Türk milletinin esaret kabul etmeyen dimağıyla beslenen ruhu, inanmıştı milli kurtuluşa. O duygular da kaleminden süzüldü mısralara. Erdem sahibiydi, korkusuzdu, duyarlıydı, vatan onun namusuydu. Al sancağımızın göklerden inmemesi ise en büyük arzusuydu.

              12 Mart 1921 yılında TBMM’de kabul edilen İstiklal Marşı, bu milletin yüreğine öyle bir nakşoldu ki, itikadı yüksek bu aziz millet, o marşa tutunan ruhla Kurtuluş Savaşı’nda kuytu karanlıkların uşaklarına, hıyanet çamuruna batanlara, bu cennet vatanı bize tabutla geri vermeye yeltenenlere en güzel cevabı verdi. Hem de ayağında yırtık ayakkabısıyla, boğazından sadece kuru ekmek geçerken, ekmeğinin yanına katık dahi koyamazken… Üstelik Kuvayı Milliye ruhuyla… Topraklarımızın bir parçasından dahi ödün vermeden… İhanet uykusuna yatanlara inat, emperyalizmin kokuşmuş pençesinde tarumar olmamak için korkusuzca çarpıştılar…

              Silah ve teçhizatı olarak üstün, asker sayısı bakımından onlarca kat fazla, lojistik olarak emsalsiz bir ordu; emekle yuva yaptığımız ocağımıza, değerlerimize, topraklarımıza gaddarca, hunharca saldırırken büyük önder Mustafa Kemal Atatürk ve yol arkadaşları komutasında İstiklal Marşı ruhuyla, suratlarına Türk’ün emsalsiz tokadını indirerek onları denize döktük. Esarete karşı duranlar işgal sultasını yürütenlere galebe çaldı.

              Böylece Türk milleti İstiklal Marşı’nın özü olan İstiklal Savaşı’nda da otoriteye boğun eğmediğini, baskı, dayatma, manda ve himayeyle sonuna kadar savaşacağını, emperyalizmi en küçük hücrelerine kadar boğacağını tüm dünyaya gösterdi. 1071’de Sultan Alparslan’ın önderliğinde ‘Ya Allah’ nidaları ile Anadolu topraklarına Türk devletinin mührünü vuran kahraman ecdadımız, öz yurtlarına pervasızca saldıranları geri püskürerek ve tüm mazlum milletlere örnek olarak tarihe adını yazdırdı. Ne mutlu ki bize böyle alnı dik, böyle şerefli, böyle mücadeleci bir milletin evlatlarıyız.

              İstiklal Marşı milli direniş mührü ve mukadderatında teslimiyetçiliğe yer olmayan Türk milletinin adeta atar damarıdır. Her daim feyz aldığımız, kahramanlarımızı minnetle yâd ettiğimiz, köklerimize sımsıkı tutunduğumuz, kutsal değerlerimize sahip çıktığımız, topraklarımıza namert eli değdirmediğimiz milli destanımızdır.

              Bugün İstiklal Marşı’nın kabulünün 100’üncü yılını kutlamak büyük bir şeref nişanıdır. İstiklal Marşının o ruhunu hissetmek, işgale başkaldırışı her zerremizde solumak, İstiklal Marşının muhteviyatını anlamak, aziz şehitlerimizin hatıralarını hafızalarda hep taze tutmak, milli marşımızı çocuklarımızın, genç dimağların yüreğine zerk etmek her Türk vatandaşının asli görevidir. İstiklal Marşını anlamayan, ona saygısızlık yapanlar, çevremizde bağımsızlıklarını yitiren milletleri gördükçe bağımsızlığın önemini daha da iyi kavrayacaktır.

              Dün nasıl bu topraklar kanla yoğrulduysa, Türkler vatanını korumak için her türlü fedakârlıkta bulunduysa, bağımsızlık mücadelesi verdiyse, bugün de benzer bir mücadele bu kez yabancı devletlerin piyonu olan terörizme karşı verilmektedir. Ülkemiz 40 yıldır terör yuvalarını yok etmekte, teröristlerin nihai amaçlarına ulaşmasını engellemektedir. Sadece sınırlarımız içinde değil, sınır ötesinde de çok başarılı operasyonlar yürüten Türk devleti ve Türk ordusu sözde müttefiklerimizin oyunlarına gelmeden, arabuluculuk saçmalıklarına geçit vermeden, terör dayatmalarına, sözüm ona diyalog (!) çağrılarına kulak asmadan şanlı hilalimizin şafaklarda ebediyen dalgalanmasını sağlamak için canını ortaya koymaktadır. İstiklal Marşımızın 100’üncü yıl dönümünde aziz Mehmetçiğimize şükranlarımızı sunuyor, şehitlerimize bir kez daha Allah’tan rahmet diliyoruz.

              Bu minvalde 2021 yılının ‘Mehmet Akif ve İstiklal Marşı Yılı’ olarak kutlanmasından dolayı gururluyuz. Türk Eğitim Sen olarak bu tarihin ve milli marşımızın önemine istinaden 12 Mart 2021 tarihinde Ankara’da “İstiklal Marşımızın Yüzüncü Yılında İstiklalden İstikbale İstiklal Marşımız ve Mehmet Akif Ersoy Paneli” düzenleyeceğiz. Ayrıca 17 Kasım tarihinde başlattığımız ve üç kategoride düzenlediğimiz şiir yarışmasının sonuçlarını açıklayacağız. Türk Eğitim Sen'in İstiklâl Marşı’mızın kabulünün 100. yılı nedeniyle hazırlamış olduğu “100. Yılında İstiklâl Marşımızı ve Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’u Anlamak” kitabının tanıtım töreni de bu etkinliğimizde gerçekleştirilecek.

              İstiklal Marşımızın kabulünün 100’üncü yıl dönümünü kutluyor; İstiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy’u şükran ve rahmetle anarken, onun “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın” duasına yürekten “Amin” diyoruz.

              Üstadın ruhu şad, mekânı cennet olsun."