Makale: Selahattin Erdoğan

 Anadolu insanının kaderidir gurbet.

1950'li yılların başlangıcıyla birlikte Anadolu topraklarında çileli bir yaşam süren insanımız daha iyi bir yaşam ümidiyle büyük şehirlere göç etmeye başlar.

Başta ''taşı toprağı altın'' olduğu söylenen İstanbul'a göçer Anadolu'nun yağız delikanlıları.

Önce kendileri çalışır, didinir, başlarını sokacak bir kondu elde eder etmez de çoluk çocuk yükü sarar gelirler koca şehirlere.

cakirli-pilav-ve-kara-helva-ile-istanbulda-eskisehiri-yasamak (3)

*

Daha rahat bir yaşam umuduyla koca şehirlere akın eden Anadolu insanı yıllar sonra kaybettiği değerlerin farkına varır ancak iş işten geçmiştir.

Daha rahat bir yaşama kavuşmuşuzdur ancak, bir çok değer yargımızı da köylerimizde, yaylalarımızda, bozkırlarımızda yalnızlık dehlizlerine mahkum ettiğimizi ve bizi biz yapan değerlerimizin yok olup gittiğini çok geç farkederiz.

*

İşte İstanbul'daki Eskişehirliler'in sıla özlemi de böyledir.

Aslında özlediğimiz, dağ, taş, toprak değildir.

Özlediğimiz oralarda kaybettiğimiz değerlerimizdir.

İstanbul - Kartal'da faaliyetlerini sürdüren Eskişehirliler Kültür ve Yardımlaşma Derneği (ESKÜYAD) bu özlemi az da olsa gidermek ve özlediğimiz değerleri gelecek nesillere de aktarmak amacıyla her ayın 26'sında dernek üyeleri ve misafirlerin katılımlarıyla çeşitli etkinlikler düzenliyor.

Bunlardan biri de geçtiğimiz günlerde dernek merkezinde düzenlenen Çakırlı Pilav ve Kara Helva Günü'ydü.

cakirli-pilav-ve-kara-helva-ile-istanbulda-eskisehiri-yasamak (2)

Kara Helva, Eskişehir'de köy düğünlerinin vazgeçilmezidir.

Kara Helva denilmesinin sebebi de renginden dolayı değil, köylerde düğün evinin önüne kurulan kara kazanlarda yapılmasından kaynaklanır.

İstanbul'da her ne kadar kara kazanlar kurulmasa da çelik kazanlar ocaklara konuldu ve ESKÜYAD Kadın Kolları Başkanı Kezban Yurter Mola ve Kadın Kolları üyeleri ''Bismillah'' diyerek kazanlara yağı döküp kızdırdılar. İyice kızgınlaşan yağa un da ilave edilerek sabırla ve azimle kavurma işlemi yapılırken diğer ocakta da helvanın şerbeti kaynatılıyordu. Yağla kavrulan un iyice kıvam aldıktan sonra şerbeti de ilave edilerek kara helvamız servise hazır hale getirildi.

*

Eski köy düğünlerinde olduğu gibi kavrulan helvanın o dayanılmaz lezzetli kokusu tüm mahalleyi sarmıştı. O günlerin yaşandığı yıllarda çocuk yaşta olanlar şimdilerde çocuklarına o güzel günleri yaşatma derdine düşmüşlerdi. Hepsi çocukluk yıllarında yaşadıkları heyecanı bugün kendi çocuklarının da yaşaması adına elini taşın altına sokuyordu.

*

ESKÜYAD'ın kadınları sadece Kara Helva ile yetinmediler.

Kara Helva'dan önce memleketimizin kış günlerinde büyük bir beğeniyle yediğimiz Çakırlı Pilav için de kollar sıvanmıştı.

Mercimekler suya konulmuş, bulgur kızgın yağda kavrulmuş ve yağı tuzu eklenip, Çakırlı Pilav demlenmeye bırakılmıştı. Mercimekten dolayı Çakırlı Pilav adını alan pilavın hafifçe sulu kalması önemli.

cakirli-pilav-ve-kara-helva-ile-istanbulda-eskisehiri-yasamak (1)

Çakırlı Pilav ve Kara Helva hazırdı.

İşin asıl önemli kısmı burası.

Hem pilavımız hem de helvamız çatal ya da kaşıkla yenilmez efendim!

Peki nasıl olacak?

Yufka ekmeklere dürülüp yenilecek.

Sabahın erken saatlerinde işe koyulan kadınlarımız yufka ekmekleri de hazırlayıp bir kenara koymuşlardı bile.

Çıtır çıtır gevreyen ekmekler sulandı ve servise hazır hale getirildi.

*

Tıpkı eski günlerde olduğu gibi ESKÜYAD'ın sofrasına toplanan hemşehrilerimiz Kara Helva, Çakırlı Pilav ve yufka ekmeklerle birliğin, dirliğin, dostluğun tadına vardılar. Yenilen lokmaların lezzeti yıllar öncesine dayanan hatıralarda gizliydi aslında. O lezzete varabilenler o değerleri halen yaşatabilenlerdi...

Eskişehirli olmayan konuklar, komşular, dostlar...

Hepsi hazırlanan bu gönül sofrasından nasiplendiler. Manevi lezzeti maddi lezzetin çok çok üstüne çıkan bu gönül sofrasında emeği geçen tüm kadınlarımız ile dernek başkanı sayın Orhan Aktepe nezdinde tüm dernek yöneticilerini kutluyor ve böylesine güzel bir etkinlik ile bizlere İstanbul'da Eskişehir'i yaşama imkanı verdikleri için teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Editör: Mustafa YILDIRIM