CHP Eskişehir Milletvekili Dr. Jale Nur Süllü, Manşet Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Şenay Bilik Yıldırım’ın sorularını yanıtladı. Dr. Süllü, son yerel seçimlerin Cumhuriyet Halk Partisi’nin AKP’den umudunu kesmiş kesimlerin umudu olduğunu gösterdiğini söyledi.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ile ilçelerde önemli temaslarda bulundunuz, buralardaki gözlemlerinizi paylaşır mısınız?

Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu Han, Mahmudiye, Seyitgazi ve Alpu ilçelerimizde belediye başkanlarımızı ziyaret ederek, kendilerini hem kutladı hem de belediye ve ilçenin sorunlarını başkanlarımızdan dinledi. Yılmaz Büyükerşen Hocamız da ziyaretlerde bulunduğu için hep birlikte yapılabilecekler üzerinde görüş alışverişinde bulunuldu. Ayrıca ilçede hemşerilerimize seslenen Genel Başkanımız vatandaşlardan büyük ilgi ve sevgi gördü. Ekonomik sorunlardan yılgın olan hemşerilerimiz, 17 yıldır yürütülen başarısız tarım politikaları daha doğrusu politikasızlığı ile tükenmiş çiftçilerimiz, yakınmalarını dile getirdiler. Genel Başkanımızın özellikle ayrışma ve nefret söylemlerinin artık ülkemizde karşılığı olmadığını dile getirmesi ve kucaklaşmamız gerektiğini söylemesi, ekonomik kriz ve dış politikada izlenen yanlış politikaları anlatmasının vatandaşta geçmişe göre daha fazla karşılık bulduğunu gözlemledim. Bu da son yerel seçimlerde de görüldüğü üzere Cumhuriyet Halk Partisi’nin AKP’den umudunu kesmiş kesimlerin umudu olduğunun göstergesi.

Turizm bakımından doğa ve tarihi güzellikleriyle dikkat çeken ilçelerimiz var, buralarda turizmi geliştirmek adına çalışmalar var mı?

İlçelerimiz nüfus açısından küçük ve ne yazık ki gelişmiyor. Mahalle statüsüne kavuşturulan köylerimiz gibi ilçelerimiz de yatırım olmaması nedeni ile her gün nüfus açısından kan kaybediyor.  Oysa ki her birinin ön plana çıkarılabilecek turizm çeşitliliği açısından farklı destinasyon olarak değerlendirilebilecek, tarihi, doğal ve kültürel zenginlikleri var.  Ama yıllardır bu konuda bir şey yapılamadı ve bu özellikleri değerlendirilemedi. Örneğin, Mihallıççık eko-turizm, Seyitgazi, Sivrihisar inanç turizmi, Han tarih turizmi gibi.  Ama bu alanlarda bildiğiniz gibi bir çalışma yok. Hemen yanı başımızda Kızılinler gibi sağlık turizmine açılabilecek bir bölgemizi bile değerlendiremiyoruz. Turizm konusunda yapılabilecekler Turizm Bakanlığı’nın sorumluluk alanına giriyor. Biz Utku bey ile birlikte sürekli bu konuları mecliste gündeme getiriyoruz.  Odunpazarı Modern Müze açılışında gezerken Bakana Kızılinler konusunu dile getirdik.  Getirmeye de devam edeceğiz. Bakış açısı çok önemli. Ama ne yazık ki bildiğiniz gibi ilçelerimiz, turizm yatırımları yerine sürekli, özellikle de son yıllarda maden aramaları ile gündeme geliyor.

Eskişehirli çiftçinin sorunları ve beklentileri ne? Çözüm için ne yapılmalı?

Aslında, Türkiye’de çiftçilerin sorunları ortak. Tüm sorunların temelinde de tutarlı ve planlı bir tarım politikasının olmaması yatıyor. Çiftçiye adeta “Siz üretmeyin biz her şeyi dışarıdan getiririz, aradan birileri para kazanır, siz tarım yaparsanız zarar etmeniz kaçınılmaz” denilen bir yol izleniyor. Tarımda mazotta, tohumda, ilaç ve gübrede yüksek girdi maliyetleri ile çiftçi kazanamıyor.  Teşvik adı altında verilen güya destekler zamanında ödenmediğinden çiftçinin yarasına merhem olmuyor. Üretim yapmak yerine yapmamak daha karlı. Tüm girdiler dışa bağımlı. Eski tohumlarımızı kaybettik.  Sertifikalı tohum adı altında hybrid tohumlara mahkum edildi çiftçimiz. Hybrid tohumlarla tarım yaparken de ona uygun gübreyi, ilacı kullanmak zorundasınız. Sonra o üretilen besinleri tüketenler de hastalanınca yine o büyük çok uluslu şirketlerin ürettiği ilaçları kullanarak tedavi olmaya çalışılıyor. Tamamen çok uluslu şirketlere bir teslimiyet var. Sigorta konusu ayrı bir sorun, destek primlerini zamanında alamamak ayrı bir sorun. Ziraat bankası kredilerinin çiftçiyi daha da borçlu kılması ayrı bir sorun. Üstüne üstlük küresel ısınmanın getirdiği iklim değişikliklerinin getirdiği doğal afetlerin son yıllardaki boyutları ise çiftçimizin belini iyiden iyiye büküyor; tıpkı bu yıl Eskişehir’de olduğu gibi. Eskişehir’de ne yazık ki çiftçimizin afet sonrası mağduriyetleri halen giderilemedi.

Daha önce de çiftçilerin sorunlarını meclise taşımıştınız, bu konuda bir gelişme var mı?

Eskişehir’de yaşanan afet üzerine biliyorsunuz önce köyleri ziyaret etmiştim. Tarım İlçe Müdürlüğü ve Vali bey ile görüşmemizin ardından İstanbul’da TARSİM Genel Müdürlüğü ve Ziraat Bankası Tarım Kredileri Genel Müdürlüğü ile afetten zarar gören çiftçilerimizin yaralarına merhem olmak için destek istemiştik. Ne yazık ki bu konuda yeterli destek olmayacağını görüşmelerimizden anlayınca da Eskişehir’in afet kapsamına alınması için bir kanun teklifi verdik. Ama bildiğiniz gibi meclis halen tatilde ve 1 Ekim’de açılacak. Ama gündeme alınır mı derseniz, alınsa da kabul edilir mi derseniz umudum olduğu söylenemez. Vatandaşın yararına olabilecek yasaların çıkarılması yerine belli malum yandaşlara fayda sağlayacak bir yasa değil ya o bakımdan umudum yok.

Murat Dağı’nda da incelemelerde bulundunuz ve konunun uzmanları ile görüştüğünüzde ne anlattılar, kamuoyu ile buradaki son durumu paylaşır mısınız?

Sadece Murat Dağı değil ki ülkenin dört bir yanından maden arama uğruna yaşanan çevre ve doğa katliamları ile ilgili ses geliyor. Çevre duyarlılığı yüksek Cumhuriyet Halk Partisi vekilleri olarak hangi bir eylem desteğine yetişeceğiz bilmiyorum. Söylediğim gibi yer üstü kaynaklarını hızla tüketenler şimdi yerin altına gözlerine diktiler. Biz yeraltı kaynaklarının değerlendirilmesine karşı değiliz. Yeter ki bu değerlendirme çevre, doğa talanı haline dönüşmesin ve canlı sağlığını tehdit etmesin. Karşı koyuşlarımız da bu nedenle. Kazdağları’nda durum içler acısı. Güzelim akciğerlerimiz ormanlarımızdaki Kanadalı şirketin talanının daha olacakların onda biri olduğunu duyduğumuzda endişelerimiz bir kat daha arttı. Ayrıca madenler konusunda yapılan anlaşmaların ülke çıkarına olmaması da için ayrı bir yanı. Örneğin, Kazdağların’ndaki talanda 10 yıl sürecek madencilik faaliyetleri sonucu devletin karı 175 milyon dolar, bozulan eko-sitemden dolayı oluşacak kalıcı tahribatın bedeli 3,5 milyar dolar.

Gediz, Büyük Menderes ve Sakarya havzalarının su kaynağı olan Ağrı Dağı’ndan sonra ülkemizdeki ikinci büyük su kaynağını içinde barındıran yeşil ormanlarımızın yok olmaması için olumlu ÇED raporuna karşı açılan davalarda bilirkişi incelemesine katıldık. Farklı kesimlerden davacı ve müdahillerin anlattıklarını dinlediğimizde çevre ve insan sağlığı açısından gelecekteki tehditlerin boyutları son derece endişe verici. Eskişehir’de bir yanda Alpu’da yürütülen kömür sondajları ile canlı duran termik santral endişesi diğer yandan kamuoyunda duyulmayan Alpagut ziyaretimizde kamuoyu ile paylaştığımız Kanadalı şirket ortağının altın arama çalışmaları,  Beylikova, Sivrihisar, Mihallıççık üçgenindeki demir nikel madeni çalışmaları, Alpu Essence’deki altın maden arama sondajları. Hepsinin takipçisiyiz. Kimsenin şehrimizin doğal çevresine zarar vermesine hemşerilerimizin sağlığını tehdit etmesine izin vermeye niyetimiz yok. Hep birlikte üzerimize düşeni yapmak üzere tüm çalışmaların takipçisiyiz.

Yine Kömürlü Termik Santral sorunu kentin gündeminde bu konudaki son gelişmeler nedir?

Yerel seçimler öncesi gerek Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim mitinginde ve AKP belediye başkan adaylarının termik santral yapılmayacağı ile ilgili sözleri müjde olarak kamuoyuna servis edilmişti. Son ihale de iptal edilince kamuoyunda termik santral dosyasının kapandığı algısı yaratıldı. Ama durum böyle değil. Bölgede sondajlar sürüyor. Termik santral yapımı konusunda kararlılık da sürüyor. Verdiğimiz soru önergelerine verilen cevaplar da bunu teyit ediyor. Uzmanların da söylediği gibi yatırımcılar açısından cazip olmayan yatırımı çekici kılmak için yeni bir proje için altlık oluşturmak üzere çalışmalarını sürdürüyorlar. Süren mahkeme süreçlerinde kaybedeceklerini bildiklerinden yepyeni bir ÇED ve proje hazırlığındalar. Dolayısı ile kamuoyunun bu konuda uyanık kalması gerekiyor. Ancak şunu bilmeliler ki; “Onlar termik santrali yapma konusunda ne kadar kararlılarsa biz Eskişehirliler de yaptırmama konusunda o kadar kararlıyız.”

Ekonomik kriz ülkenin her yerinde hissediliyor, krizin yanı sıra uzun yıllardır Eskişehir’e yatırım gelmemesi sorunu devam ediyor,  kentin ekonomik sorunlarının çözümü için önerileriniz nelerdir?

 Sadece Eskişehir değil tüm Türkiye ne yazık ki demokrasi ve adalet konusundaki olumsuz iklim, ekonomik istikrarsızlık nedeni ile yabancı yatırımcı için cazip olmaktan çıktı. Yerli yatırımcı ise bırakın yatırımı günü nasıl kurtarırım endişesi ile yeni yatırımlardan uzak duruyor.  Dolayısı ile sadece Eskişehir için değil tüm ülke için yapılması gerekenler öncelikle yatırımcının önünü görebileceği bir ortamı sağlamak. Ondan sonra Eskişehir için neler yapılabileceğini konuşuruz. Liman bağlantısı gibi, demiryolu yük taşımacılığının artırılması, hava yolu bağlantıları, teşvik bölgesi gibi. Aslında Eskişehir,  çağdaş ve yaşanabilir bir şehir olması her tür hizmete erişimin kolay olması ve sahip olduğu kültürel ve sanatsal birikim ve eğitim olanakları nedeni ile yatırımcılar, beyaz yakalılar ve çalışacak emekçiler için son derece cazip bir şehir.

Eskişehir kendi çocuklarına sahip çıkıyor mu sizce, kendi sanatçılarına, bilim insanlarına, yazarlarına, araştırmacılarına…

Ülkemizde sanat ve kültürel anlamdaki yozlaşma, değersizleştirme, bilimi hiçe sayarak yapılan uygulamalar,  ifade özgürlüğünün ayaklar altına alınması, araştırma ve sorgulamanın neredeyse cezalandırılır hale gelmesi, tiyatro sahnelerinin bir bir kapanması göz önünde bulundurulduğunda Eskişehir’in bu anlamda çok daha iyi konumda olduğunu söyleyebiliriz.  Ama, ülkeden sanatçıların, bilim adamlarının, yazarların, özellikle genç ve vasıflı işgücünün yurt dışına göç etmesi her geçen yıl daha da artıyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nu yayınladığı verilere göre, 2017 yılında Türkiye’den göç eden kişi sayısı 2017 yılında bir önceki yıla göre yüzde 42,5 artarak 253 bin 640 oldu. Göç edenler arasında en ağırlıklı grubu 20-34 yaş arası eğitimini tamamlamış gençler oluşturuyor. Bu durum, hem politik hem ekonomik anlamda güvensizlik ortamından kaynaklanıyor ve Türkiye’nin geleceğine inançların azaldığının göstergesi. Türkiye’nin kabul ettiği göçmen sayısı yüzde 22,4 artış göstererek 466 bin 333 kişi olarak kayıtlara geçti.  Giden vasıflı iş gücü yerine gelenlerin büyük bölümü ise niteliksiz iş gücü. Acıklı bir durum…

Türkiye’de en son yaşanan Emine Bulut vahşeti ve sonrasında Eskişehir’de 15 yerinden bıçaklanan Öznur Sazlar ve niceleri… Kadınların ölmemesi için ne yapılmalı? CHP’nin kadın politikasından söz eder misiniz?

Emine Bulut, 2019 yılının ilk altı ayında cinayete kurban giden 24 kadından sadece biri. Emine Bulut’un 10 yaşındaki kızının gözleri önünde bıçaklanması “Ölmek istemiyorum” ve kızının “Anne gitme” yakarışların görüntüleri hafızlarımızdan silinmiyor. Ancak bu olay ne ilk ne de son. Birkaç gün medyada hikayesinin ilginçliğine göre yer alıyor ve sonra sayısal olarak kadın cinayetlerine ekleniyor ve sayı her geçen gün artıyor. Her birinin öyküleri farkı olsa da aslında hepsi toplumsal ve bireysel şiddetin birer kurbanı. Koca, eski koca, sevgili gibi bireysel şiddet kurbanı olarak görünseler de aslında hepsi sonuçta toplumsal şiddetin de kurbanları. Dolayısı ile toplum olarak hepimizin sorumlu olduğunu düşünüyorum.  Yapılması gereken toplumsal, yasal ve eğitsel o kadar çok şey var ki. Toplumsal olarak şiddetin kodlamalarını çocukluktan başlayarak öncelikle de ailede ve okulda yok edilmesi gerekiyor.  Çocukların yetişmesinde cinsiyet rollerinden arındırılarak iyi bir birey ve yurttaş olarak yetiştirilmesi öncelikli olmalı. Bunun yolu da eğitimden geçiyor. Kadını aile içinde bir eş ve anne olarak ele alan bir birey olarak ele almayan anlayış ve bakış açısı ile kadını korunması gereken güçsüz bir varlık ve cinsel obje olarak görmek ve buna yönelik söylemlerden uzak durmak gerekiyor. Kadın cinayetlerinde son 7 yılda yüzde 1400, kadına şiddet davalarında yüzde 366, cinsel taciz yüzde 449,  sayısal artışta mevcut iktidarın kadına bakış açısının ve kadına yönelik söylemlerinin etkisi olduğunu görmemek mümkün değil.

Günümüzde kadın, aile, çocuk, sosyal politikalar ve çalışma işleri gibi son derece farklı ve yoğun iş yükü olan bir bakanlığının adından da anlaşılacağı üzere içine sıkışmış olarak yer alıyor.   Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak her şeyden önce ayrı bir Kadın Bakanlığı olması gerektiğini söylüyoruz. CHP kadına yönelik şiddet ile mücadelede toplumsal cinsiyet eşitliğini merkeze alan bütüncül politikalar geliştirme ve hayata geçirme sorumluluğunu öncelik almaktadır. Kadını bir birey olarak gören anlayışla kadının statüsünü yükselten çalışmalar yapılması, tüm kamu kurulularında ve yerel yönetimlerde toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme esasları dikkate alınması gerektiğini düşünüyoruz.  Çocuk yaşlardan başlayarak her tür şiddet kodlamalarını toplumsal yaşamdan çıkaracak eğitim programlarının hazırlanması ve müfredata konulması gerekiyor. Özellikle medyada yer alan her tür şiddet içeriğinin engellenmesi ve bireysel silahlanmanın da önüne geçilmesi için gerekli önlemler alınmalı. Yasal düzenlemelerle cezanın suç ile orantılı olması ve taraf olduğumuz İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasının sağlanmasını şart görüyoruz. CHP kadına karşı şiddete sıfır tolerans politikasını esas almaktadır. Tüm eğitim sistemini seferber ederek kadınların koruyucu kurumların hizmetlerinden tam haberdar olmalarını sağlamak gerektiğini düşünüyoruz. Polis karakollarında, aile mahkemelerinde özel aile içi şiddet birimleri oluşturulması AKP hükümetinin güdük bıraktığı sığınma evlerinin yaygınlaştırılması, kadına karşı şiddete göz yuman polis, hakim, savcı gibi tüm görevlilere karşı sorumluluk mekanizmaları oluşturulması kadına karşı şiddeti önleme politikalarımız içinde yer almaktadır. 

Büyükşehir Belediyesi’ndeki görevinizde de kadın ve çocuklara yönelik çalışmalar yürüttünüz, şimdi bir milletvekili olarak neler yapıyorsunuz?

Sadece Belediyede değil, gençlik yıllarımdan itibaren yürüttüğüm sivil toplum kuruluşlarındaki görevlerim sırasında kadın ve çocuklara yönelik çok çalışma gerçekleştirdim. Şimdi mecliste bu birikim ve deneyimlerimi ülke çapında mecliste yasal düzenlemelere ve uygulamalara aktarma yönünde çalışmalar yürütüyorum. Kadının statüsünün yükseltilmesi, çocuk hakları konusunda araştırma önergeleri, yasa teklifleri konusunda çalışıyorum. Aynı zamanda Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu üyesiyim. Komisyonun sadece bir araştırma komisyonu olarak değil işlevsel olarak yasaların yapılmasında kadın yararı gözetilerek bir yaptırımı olması konusunda sürekli baskı unsuru oluşturuyorum. Komisyonun çalışma gündeminde şu sıralar Türkiye’nin taraf olduğu İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması için gerekli yaptırımlar ve mevcut yasaların maddelerinin İstanbul Sözleşmesine uyarlanması için çalışmalar sürdürüyoruz. Ayrıca komisyonda kurulan alt komisyonda kız çocuklarının mühendislik, fen bilimleri gibi daha uzak durduğu eğitim alanlarına yönlendirilmesi için çalışmalar sürdürülüyor. Ancak,  ben bu alt komisyonun kurulmasına bir toplum mühendisliği çalışması olarak çocuk haklarına aykırı olduğu gerekçesi ile muhalefet şerhi koyarak katılmadım.

CHP'de kurultay sürecine giriliyor, kısaca bu süreçten söz eder misiniz? Siz yerel seçimler sonrasında il örgütünü başarılı buluyor musunuz?

2020 yılında bilindiği üzere olağan kurultay gerçekleşecek. İlan edildiği üzere de Eylül ayı sonunda kurultay takvimi açıklanacak. Takvimin açıklanması ile de süreç başladı.

Cumhuriyet Halk Partili beş belediyeyi koruyup, üzerine iki belediye aldığımız ve seçime girdiğimiz her ilçede de oylarımızı artırdığımız,  hatta bazılarını çok kıl payı alamadığımız düşünüldüğünde ortada bir başarısızlıktan söz edilmesi,  büyük haksızlık olur. Belediye başkanlarımızın belediyecilikte sergiledikleri başarılı uygulamalarla,  başkan adaylarımızın performansı ile il, ilçe yönetim ve örgütlerimizin çalışmaları, partili ve gönüllülerimizin kapı kapı dolaşmaları ile gerçekleştirilen seçim çalışmalarının her birinin bu başarıda payı çok büyük. Ancak, bu başarıda en büyük pay,   nasıl bir şehirde yaşamak istediğine karar verme kendisi için yapılan hizmetleri sahiplenme ve hizmet edeni ayırt etme sağduyusunu gösteren Eskişehirli hemşerilerimin.