Söyleşi: Tuğba KOÇAL
Siyasette farklı bir kimlik, alışılmışın dışında fikir ve görüşlere sahip olan AK Parti Eskişehir Milletvekili Aday Adayı Halit Halaç ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Sizleri, siyasete bakış açısı ve tespitleriyle dikkat çeken Halaç ile sohbetimizle baş başa bırakıyorum…
Okuyucularımız için kendinizi tanıtır mısınız?
Eskişehir’in Mahmudiye ilçesi Cönger (yeni ismi Doğanca) köyünde doğmuş, 5 kardeşin en küçüğüyüm. Çiftçi bir ailenin çocuğuyum. Anadolu Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Mimarlık bölümü mezunuyum. Gazi Üniversitesinde yüksek lisansımı tamamladım. Edebiyat ve mimarlık ütopyaları arasındaki ilişkiyi keşfetmeye yönelik tez hazırladım. Osmangazi Üniversitesinde asistanlık ve öğretim görevliliği yaptım. Mimarlar Odasında 4 dönem başkanlık yaptım. Başkanlık görevine geldiğimde de bıraktığımda da Türkiye’nin en genç başkanıydım. Tacettin Bey’in başkanlığı döneminde Tepebaşı Belediye Başkan Yardımcılığı görevini üstlendim. Bu süreçten sonra ise üniversiteye dönmek yerine serbest çalışmayı tercih ettim.
“ÜNİVERSİTE BENİM İÇİN RUTİNDEN BİR KAÇIŞ, BİR NEFES ALMA YERİ”
Tüm bunların yanında öğrencilerden ve üniversiteden kopmamaya çalışıyorum. Üniversite beni besleyen bir şey, gençlerle olmak bana ışık veriyor. O yüzden üniversiten kopamıyorum. Haftada 1 gün üniversitede mimari tasarım, kuram, felsefe, kent, sinema ve peyzaj dersleri veriyorum. Üniversitede, öğrencilerle olmak benim için bir kaçış, rutinin dışına çıkmak, zihinsel olarak yenilenmek, nefes almak anlamında da oldukça önemli. Hayatımdaki en önemli renk üniversitede sürdürdüğüm yarı zamanlı öğretim görevliliği.
OKUDUĞUM İKİ KİTAP BENİ SİYASETE YÖNLENDİRDİ
Teknik bir adam ve akademisyen bir kişi olarak siyasete atılmaya nasıl karar verdiniz?
Okuduğum iki kitap benim hayatımı değiştirdi diyebilirim. Bazen “O iki kitabı okumasaydım da normal bir birey olsaydım” diye düşündüğüm zamanlar oluyor. Bu kitaplar Platon’un Devlet kitabı ile Nazım Hikmet’in Ferhat ile Şirin hikayesi. Platon’un Devlet’in de “Ya filozoflar yönetici olacak ya da yöneticiler filozof olacak” diyordu. Platon’un düşünce üreticisi olarak yönetsel sıkıntılardan dolayı bir rahatsızlığı vardı. Düşünce üreten insanların, filozofların yönetim kadrolarında olması lazım. Ferhat ile Şirin hikayesi herkesin bildiği, duyduğu bir hikayedir. Burada beni en çok etkilyen olay Mehmene Sultan’ ın duyguları ve Vezir’e olan söylemidir. Şirin, ölümcül hastalığa yakalandığın da Mehmene Sultan’ ın ruh hali kötü bir hal almıştır ve büyücü ’’Senden güzelliğini alacağım ama kardeşin eski sağlığına kavuşacak buna var mısın?’’ der. Mehmene düşünmeden, “Al canımı, ver kardeşimi” der… Vezir de Mehmene’ye aşık olduğu için hemen atılır, “Yapmayın sultanım” der. Mehmene de, “Sus rezil. Sen hayatı kendin için seviyorsun” der… İşte bu cümle beni çok etkileyen bir cümledir.
Yani Platon’un aşağılık tanımları ve Nazım’ın bu oratoryosu beni çok yordu. Hayatı kendimiz için sevmemeliyiz. Yalnız değiliz, birileri daha var. Bilgiyi, sevgiyi paylaşmıyorsan ulema olmanın hiçbir anlamı yoktur. Benim hikayemin özü de bu. Siyasete neden girmek istediğimin cevabı da budur.
Siyasette farklı bir profil olarak karşımızdasınız. Peki, bu farklı bakış açınız ile siz nasıl bir milletvekili olacaksınız?
“Ulaşılabilir misin, bugün geliyoruz sohbet ediyoruz ama yarın milletvekili olursan da ulaşabilecek miyiz” diye soruyorsan, bu konuda çok netim. Benim uğraşı alanımın iki öznel konu olmasını çok arzu ediyorum. Bunlardan birincisi gençler. Egemen kuvvetler, emperyalizm, kapitalizm ne derseniz deyin ama zihinsel bir transformasyon var. Yani bizi genetik kodlarımızdan uzaklaştırıp yalnızlaştıran, ötekileştiren, dejenere etme gayret var. Felsefenin yaratıcısı kim, sosyolojinin yaratıcısı kim, tıbbın yaratıcısı kim dediğimde hep bir batılı akla geliyor. Ama İbn-i Sina, Farabi, İbn-i Haldun yok mu bizim kültürümüzde? Kökümüzden ayrıldığımızda ne yapacağımızı bilmez hale geliyoruz. Bizim sahte batılılık vizyonundan uzaklaşmamız lazım. ben gençlerin bu manipülasyon altında ezilmesinden duyuyorum.Bir de engelli vatandaşlar var. Engellilerin gerçek ilgiye ihtiyacı var. Ama basitleştirerek acıyarak “ah canım” deyip sarılmak değil. Mevlana’nın dediği gibi en büyük hazineler harabelerden çıkar. O yüzden taralı kalplere çok iyi bakmalıyız. O kalbi keşfetmeliyiz. Bu bireylerin toplumsal hayatta samimiyetle önemseniyor olması lazım. Mevlana, “Sen Afrika’daki bir açtan sorumlu olmadığını mı zannedersin” der. Hayat bir silsile… Ondan dolayıdır ki Cumhurbaşkanımız mazlumların babası şu anda. Bu adamın Arakan ile Mısır ile derdi ne olabilir? İşte büyüklük böyle bir şey, dünyaya meydan okumak böyle bir şey... Dünyadaki mazlumların kralı, efendisi, şahı, takdir ettiği lider olmak böyle bir şey. İddia sahibi olmak lazım…
“ESKİŞEHİR’DE SİYASET BİLİNDİK SİYASET ANLAYIŞI İLE GİDEMEZ, GİTMEMELİ”
Eskişehir’i ve Eskişehir siyasetini nasıl görüyorsunuz?
Eskişehir çok özel bir şehir. Okuryazarlık oranları, kitap okuma oranları, entelektüelliye baktığınızda Eskişehir hep ayrıdır. Genç nüfusun varlığı bu şehri çok özel kılıyor. Eskişehir’in ticari zekasına baktığınızda Kayserilileri geçen bir Sivrihisarlılık metaforunun varlığı var. Son derece düzenli bir sanayisi var. Bohçasını alan adam Eskişehir’e göz etmiyor. Beyaz yakalılar Eskişehir’e geliyor. Burada okuyan gençlerin, burada kalmak istemesinden kaynaklanıyor. İstanbul’da yaşayabileceğin tüm fantezileri Eskişehir’de çok daha ucuza yaşayabilirsin. Konserler, tiyatrolar, operalar, sinema, eğitim her alanda çok özel. İstanbul’dan, Ankara’dan şımarık bir gözle bakarsan Eskişehir bir taşra ama öyle olmadığı çok aşikâr. Eskişehir’i bir taşra gibi görüyor olmak anlamlı değil. Eskişehir başka Anadolu kentlerine de benzemiyor. Eskişehirliler çok özel insanlar. Dünyaya çok farklı bakarlar, algıları çok yüksektir.
Mevlana’dan bir sözle devam etmek istiyorum, dün dünde kaldı Cancağızım, bugün yeni bir şeyler söylemek lazım. Eskişehir yeniliği çok seviyor. İşte tam da bu yüzden Eskişehir’de siyaset bilindik siyaset anlayışı ile gidemez, gitmemeli. Eskişehir siyaseti özel insanlar aracılığı ile yapılmalı.
“BU KENT TURİSTİK BİR META, BİR SİNEMA DEKORU YA DA SAHNE DEĞİLDİR”
Eskişehir’in size göre en temel sorunları nelerdir?
Yıllardır biriken sorunlar var. Ulaşım problemi ayyuka çıkmış durumda. Kent merkezine gösterilen ilginin kenar mahallelere gösterilmediğini düşünüyorum. Kentsel analoji sadece merkez üzerinden kalkınma pratiği kuramaz. Kentin topyekun şekilde master planının inşa edilmesi gerekir. Bunu yapmayıp sadece kentleri cicileştirerek, ehlileştirerek sempatik yapamazsınız. Bu kent turistik bir meta, bir sinema dekoru ya da sahne değildir. Turist gelir bir gün size aşık olur, övgüler yağdırır ve gider. Bu kentin hakimleri, sakinleri ve sahipleri kenar mahallede ızdırap çekiyorsa bunda sıkıntı vardır. Eskişehir’de çok başarılı bir algı yönetimi ile merkezi hedefleyerek çok zekice ve popüler bir şekilde çalışma yapılıyor. Kentler bizim oyun alanlarımız değildir. Kentin yığılmış, ötelenmiş birçok problemi var. Sürekli bahaneler üretilerek öteleniyor. Pisliklerin halının altına süpürüldüğü gibi yapılıyor. Biri görünceye kadar bu böyle devam edecek gibi duruyor.
“100 YILDA BİR LİDER GELİR” DERLER YA İŞTE BİZ ÖYLE BİRİYLE KARŞI KARŞIYAYIZ
Seçime yönelik hedefiniz ve tahmininiz nedir?
Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’ın çok rahat ilk turda alacağını düşünüyorum. İronik olarak bir arkadaşıma “Seçimin sonucu belli zaten, süreyi uzatmaya gerek yok. Bir an önce bitsin de herkes evine dağılsın” dedim. Liderlik çok kıymetli ve bir lider kolay gelmiyor. “100 yılda bir lider gelir” derler ya işte biz öyle biriyle karşı karşıyayız. Dediğim gibi o sadece Türkiye’nin kıymetlisi olmaya çalışmıyor. Dünyada nerede mazlum varsa, onun sesi olmaya çalışıyor.
Eskişehir’e gelince, en yüksek hedefler biçilmeli. Ama objektif baktığımızda 4 milletvekilinin üstünü almak Eskişehir’de çok keyifli olur. 5. milletvekili için uğraşmamız lazım.